LAGİNA adının kökeni ile başlamalı bu güzel ve görkemli kalıntılar alanına. Karia kitabında Prf. Bilge Umar diyor ki; LAGİNA adının kökeni Luvi dili ya da bunun İÖ 1. binyildaki yerel ardılı KARİA dilidir. Sözcüğün HİTİT belgelelerindeki LAKAWANA* adıyla yakınlığı olduğu; her ikisinin de "Kaya doruğu, kaya ucu" anlamında olduğu sonucuna vardığım "LAKA" kök sözcüğüne sal- (buradan , ülkesi demek olan wana çeşitlemesi (ina) takısını eklemeyle türetildiği kanısındayım. Sparta yöresinin adlarından LAKONİA dahi tıpatıp bu sözcüktür "
Evet Bilge UMAR böyle diyor ve ben de bu kök sözcüğünden gelen isimlerden örnekler vereyim, LEKTON burnu/Babakale Troas bölgesinde ve bugünkü BİGA yarımadasının en uç noktasıdır. Ayvalık'ta bugün hala LAKA diye bir bölge vardır. LAKANATİS Dağlık Kilikia'da bir bölge. LAKRİASSOS:Bir Kappadokeia kenti, LAKİMA , Lydia'da bir kasaba, Bu isimlerin hepsi kayalık yerlerdir.
*LAKAWANA: Meriggi (Glosser, s. 78)
Antik Dönemde Karia Bölgesi sınırları içinde kalan Lagina Hekate Temenosu, Muğla İli, Yatağan İlçesi, Turgut Kasabası sınırlarında bulunan Kapıtaş mevkisinde yer almaktadır. Yatağan'ın 10 km. kuzeybatısında bulunan yerleşim, Turgut Kasaba merkezine yaklaşık 1 km uzaklıktadır. Antik dönemden itibaren kullanıla gelen “Lagina” isminin bir devamı olarak, belde “Leyne” adıyla adlandırılmış iken, son dönemde bu isim “Turgut” olarak değiştirilmiştir.
Lagina ve çevresinde tespit edilen kalıntılara göre bölgedeki yerleşimler M.Ö. 3. bine kadar uzanmaktadır. Burada yaşayan halk ise bölgeye ismini veren ve Anadolu’nun yerli halkı olan Karia’lılardır.
Yarbaşı Mevki’inde ele geçen Eski Tunç Dönemi Mezarlarından sonra, bölgedeki en erken buluntular Submiken Dönemi'ne aittir. Lagina çevresinde M.Ö. 8. yüzyıldan itibaren küçük yerleşimler büyümeye ve yeni yerleşimlerin sayıları artmaya başlamıştır. Bu gelişimin bir sonucu olarak kutsal alanlar da imar edilip, anıtsal büyük yapılar inşa edilmiştir. Hekate Kutsal alanı içerisinde Y. Boysal tarafından ele geçen ve Bodrum Müzesine teslim edildiği belirtilen buluntulara göre Lagina Hekate kutsal alanın tarihinin Geometrik Döneme kadar gittiği anlaşılmaktadır.
Yazıtlara göre M.Ö. 5. yüzyılda, Hekate Kutsal Alanı'nın yaklaşık 1 km. kuzeybatısında Koranza adlı bir kent vardı. Demosları olan bu kent, M.Ö. 4. yüzyılda bölgenin en önemli merkeziydi. Lagina bu dönemde Koranzanın demoslarından birisiydi ve burada Lagina Hekate ile Apollon ve Artemis'e ait kutsal alanlar vardı. Epigrafik buluntuların dışında, kazılar sonucunda ortaya çıkarılan mezarlar ve arkeolojik buluntular da, bu dönemdeki yerleşimin varlığını ve önemini açık bir şekilde göstermektedir.
M.Ö. 3. yüzyıl 2. çeyreğinde Stratonikeia antik kentinin, Suriye Kralı I. Antiochos tarafından kurulmasından sonra, aralarında Koranza’nın da bulunduğu ve pek çok küçük yerleşim yeri, Stratonikeia'nın bir demosu haline getirilmiştir. Bu idari değişikliğe rağmen Lagina önemini hep korumuştur. Hekate Kutsal Alanına bir demosluk hakkının verilmiş olması, bu dini merkezin önemini göstermektedir.
Stratonikeia ve çevresi M.Ö. 205 yılında Makedonya Kralı Philip'in eline geçer. Hiç bir savunma sistemi olmayan Lagina'da bu istiladan etkilenmiştir. Daha sonra Stratonikeia ve demosları fidye ödeyerek bağımsızlıklarına kavuşurlar. M.Ö. 197 yılında bölge Rodos hâkimiyetine girer. Lagina'da bulunan Hekate kültü ile Rodos Helios Rahipleri'ne ait kitabede, Rodos elçisinin Roma Senatosunda "Stratonikeia'nın kendilerine Antiochos ve Seleukos tarafından verildiğini" açıklayan söylevi Rodos hâkimiyetinin en önemli belgesidir.
M.Ö. 189 yılına ait bir kitabede Stratonikeia ile Rodos arasında sınır antlaşması olduğu ve Bargilia kentinin hakemlik yaptığı göz önüne alınırsa, Rodos hâkimiyeti fazla uzun sürmemiştir. M.Ö. 167 yılında Roma'nın yardımları ile Karia'nın bütün kentleri tamamen bağımsız olur. Bölgenin önemli merkezi olan güçlü Mylasa antik kenti ile Stratonikeia'nın arasında M.Ö. 143 yılında ortaya çıkan sınır anlaşmazlığına Roma Senatosu hakemlik etmiştir. M.Ö. 130 yılında ise Roma'ya başkaldıran Bergama varisi Aristonikos Romalılardan korunmak için Stratonikeia'ya sığınmıştır. Bunlara dayanarak M.Ö. 2. yüzyılın 2. yarısı içinde Stratonikeia'nın, Mylasa ile sınırları olan geniş bir hâkimiyet bölgesine sahip bağımsız ve güçlü bir kent olduğu anlaşılmaktadır.
Anadolu'yu Romalılardan temizlemek için mücadele veren Pontus Kralı Mithridates'e karşı Roma'yı savunan Stratonikeia M.Ö. 88 yılında Mithridates'in işgaline uğrar. Romalılar M.Ö. 81 yılında Pontusluları yener ve Stratonikeia mükâfatlandırılarak kentin 50 km. kuzeydoğusunda yer alan Hydisos şehri ve topraklarını Stratonikeia'ya verilir. Böylece Stratonikeia M.Ö. 1. yüzyılın ilk yarısında da oldukça geniş topraklara sahip olur. M.Ö. 40 yılında Partlarla birleşen Romalı General Labianus Romalılara karşı açtığı mücadelede Stratonikeia'ya saldırır ama ele geçiremez. Bunun üzerine Lagina Hekate Tapınağının yağmalar. Bu yağmada harap olan tapınak tamiri için Augustus M.Ö. 27 yılında büyük bağışta bulunmuştur. Bu bağış kitabesi halen temenos propylonunun lentosunda yer almaktadır.
İmparator Augustus'un Lagina’ya yardım ederek yeni yapıların inşa edilmesini sağlaması ve bunu özellikle giriş kapısına yazdırması, burasının Roma Döneminde de bölge için önemli olmasından kaynaklanmaktadır. Roma İmparatorluk ve Erken Bizans Dönemleri boyunca kutsal alan önemini hep korumuştur. M.S. 4. yüzyılın ilk yarısında tanınan serbestliğin hemen arkasından; altar ile ortak duvarı olan küçük bir şapel ve şapelin arka duvarına bitişik devşirme taşlardan büyük bir yapı inşa edilmiştir. Bu yapılar ele geçen sikke buluntularına göre M.S. 4. yüzyıl 3. çeyreğinde bir deprem ile yıkılınca tüm alanın terk edildiği anlaşılmaktadır. Daha sonra propylonun güney duvarında henüz kazısı yapılmamış, bu döneme ait apsisli bir yapı inşa edilerek kullanılmaya devam edilmiştir.
LAGİNA YAPILARI
PROPYLON
Propylon ile ilgili yazıtlarda burası için “propylon ve giriş yapısı” ifadesi kullanılmaktadır. Bunun içindir ki, burası sadece bir propylon olmayıp, aynı zamanda bir giriş yapısı olarak değerlendirilmektedir. Burası kutsal alana üçlü giriş kapısından girilen tören kapısıdır. Kutsal alanın sınırlarını belirleyen peribolos üzerinde, bu üçlü propylonun dışında küçük en az bir kapının daha olduğunu düşünümektedir.
Propylonda Osman Hamdi Bey zamanında yüzeyde kazı yapılmış ve bulunan yazıtlar bir kenara alınmıştır. Propylondaki en detaylı kazı ve restorasyon çalışmasına 1993 yılında başlandı. Bugün yapı orthostat blokları seviyesine kadar ayağa kaldırılmıştır. Giriş kapısının batı yönünde yarım yuvarlak giriş ve üç basamaklı bir alt yapı olmasına rağmen, doğusu in antis ve 10 basamaklı bir alt yapıya sahiptir. Batıdaki apsisli anteler arasında 5, doğudaki anteler arasında ise iki sütun yer almaktadır. Burada sütunların tamamı Efes tipi kaideler ve Ion başlıklarına sahiptir. Propylon plan şekli açısından, şimdilik Anadolu'da bilinen tek apsisli örnektir.
Propylon yan duvarları üzerinde pek çok yazıt vardır. Bu yazıtlarda; Lagina Hekate Tapınağı'nda anahtar taşıyıcılığı yapanlar ile burada görevli rahip ve rahibelerin isimleri bulunmaktadır.
Propylon, kuzeybatı cephesindeki bir kapıyla stoaya bağlanır. Propylonun doğu cephesinde yer alan on basamaktan inerek, blok taş döşeli bir yol ile altara doğru gidilmektedir. Kutsal alanda tören olduğu zaman izleyiciler propylondaki stoa kapısını kullanarak stoadaki töreni izleyecekleri yere ulaşırlardı. Törende görevli olanlar ise basamaklardan inip taş döşeli yolu kullanarak altara doğru giderlerdi.
Yapılan tespitlere göre burada daha önceki dönemlere ait bir propylon olmalıydı Bugün kalıntılarını gördüğümüz giriş kapısı, mimari bezemeler ve kapı lentosu üzerinde bulunan yazıta göre İmparator Augustus Dönemi'nde M.Ö. 27 yılından sonra inşa edilmiş olmalıdır.
STOA
Kutsal alanın sınırlarını belirleyen peribolosun iç kısmını dört yönde Dor nizamında, tek katlı bir stoa çevrelemektedir. Güneybatıdaki stoanın ön bölümünde, kutsal alandaki törenleri izlemeye gelen ziyaretçiler için yapılmış oturma basamakları bulunmaktadır. Stoanın propylona yakın bir yerinde bir dönem kazı yapılmış ve stoanın mermer arka duvarı, sütunların üzerine oturduğu temel, mermer yongaları ve sıkıştırılmış topraktan oluşan stoa zemini ile Dorik üst yapı elemanlarına rastlanmıştır (Res.43). Kazılarda bulunan mermer yongaları, mermer blokların ince işçiliğinin stoalar üzerinde yapıldığını kesinleştirmektedir. Burada bulunan Dor nizamına ait sütunların alt kısmı yivsiz üst kısmındaki arrisler bıçak sırtı şeklinde yivlendirilmiştir.
Törenleri izlemek için gelen kişiler, propylon içinden hemen sola (kuzeybatıya) dönerek bir kapıdan stoaya geçmekte ve stoa önünde bulunan izleyici basamaklarına oturmaktaydılar. Stoa giriş kapısındaki basamak ve eşik taşındaki aşınmalar, propylondaki bu kapının ne kadar çok kullanıldığını açık bir şekilde göstermektedir.
Peribolosun kuzey köşesi duvar örgü tekniğine göre, M.Ö. 4. yüzyıla tarihlenmektedir. Stoanın mimarisinde daha sonra Helenistik dönem boyunca bazı değişiklikler yapılmış olduğu anlaşılmaktadır. Kutsal alanda en büyük imar faaliyetlerinden birisinin gerçekleştirildiği Augustus Döneminde, M.Ö. 27 yılından sonra, stoanın büyük bir kısmı tamamlanmış olmalıdır. Ancak yazıtlara göre M.S. 2. yüzyılda stoaların tekrar yaptırıldığını içeren bilgiler bulunmaktadır. Bu bilgilere göre stoa bir şekilde tahrip oldu ve M.S. 2. yüzyılda tekrar inşa edildi.
HEKATE TAPINAĞI
Kutsal alanın ortasına yakın bir yerde, kuzeybatı-güneydoğu yönünde inşa edilmiş olan tapınak, Helenistik Dönem'in en önemli plan tipi olan, pseudodipteros planda yapılmıştır. 5 basamaklı bir alt yapı üzerine inşa edilen tapınak, yaklaşık olarak 29x22 m. ölçülerindedir. Dar kenarında 8, geniş kenarında 11 sütun bulunmaktadır. Tapınağın anteleri arasındaki sütunlar Efes tipi kaideli ve Ion başlıklı, çevresindeki sütunlar ise Attik-Ion kaideli ve Korinth başlıklıdır. Tapınak duvarları ve başlıkların üzerine gelen arşitravların bir birine bakan cephelerinde, üst fasciada antemion işlenmiştir. Ancak bu antemionlar tam bitirilememiştir.
Bugüne kadar yapılan araştırmalarda, ortaya çıkarılan sütunların üzerine gelen tapınağın dış cephesini süsleyen frizlerde dört ana konunun işlendiği belirlenmiştir (Res.34-36). Tapınağın doğu cephesindeki frizde Zeus'un doğumu ve yaşamı ile ilgili konular yer alır. Burada Hekate doğan çocuklarını yutan Zeus'un babası Kronos'a sunmak üzere bir taş taşımaktadır. Kuzey cephede Amazonlar ile Grekler arasındaki barış ve dostluk anı işlenmiştir. Burada Hekate dostluğun onuruna yere kutsal içki dökerken betimlenmektedir. Batıda Tanrılar ile Gigantlar arasındaki savaş (Gigontomakhia) işlenmiştir. Hekatenin bu savaşa elindeki meşaleyi bir silah gibi kullanarak katıldığı görülmektedir. Güney yöndeki betimlemeler ise kesin olarak tanımlanamamışsa da, figürlerin Karialı tanrıları ve onların kentlerini simgelediği düşünülmektedir.
Tapınağın frizlerinde dört ayrı konunun işlenmesi Helenistik Dönem tapınaklarında görülen farklı bir uygulamadır. Konuların seçiminde de oldukça politik davranılmıştır. Hekate Tapınağı’nın frizlerinde; M.Ö. 2. yüzyılın ilk yarısında görülen savaş ve kargaşa döneminden sonra, barışın ve dostluğun ön plana çıkarılmak istenildiği dikkati çekmektedir. Helenistik Dönem’de ilk defa, Bergama Zeus sunağındaki Telephos frizinden sonra, büyük bir yapı olan Hekate Tapınağı’nda barış konusu işlenmiştir.
2000 ve 2002 yıllarındaki kazılarda bulunan friz bloklarına göre, tapınağın duvarlarının üzerine yerleştirilen arşitravların üzerindeki frizlerde de kabartmaların olduğu kesinlik kazandı. Bu duvarın üzerine gelen frizlerdeki betimlemeler, sütunların üzerine gelen frizlerdekilerden farklıdır. Bulunan bloklara göre güneybatı yönde büyük bir ihtimalle Troia savaşına katılan kahramanların betimlendiği bir sahne, güneydoğu yönde ise tanrı ve tanrıçaların bulunduğu bir sahne işlenmiştir. Aynı yere ait olan bir başka friz bloğu üzerinde ise Hermes, Demeter, Hades ve Persephone’nin olduğu bir sahne vardır (Res.39). Sütunların üzerine gelen frizlerde olduğu gibi bu frizlerde de savaş ve mücadeleden çok, barış ve durağan sahneler betimlenmiştir
Tapınağın naos zemininde açılmış olan sunu çukuru kalıntılarına göre, tapınakta bodrosa sunu yapıldığı anlaşılmaktadır. Bu bodros sunusu Hekate’nin yeraltı tanrıçası olması ile de yakından ilişkili olmalıdır. Aynı şekildeki bir sunu sahnesi tapınağın kuzey frizlerinde de görülmektedir. Bu sahnenin tapınak naosunda yapılan törenler ile ilgili olduğu düşünülebilir.
1993 yılından itibaren tapınak kalıntıları üzerinde bulunan mimari bloklar numaralandırıp, plana işlenerek tapınağın yönlerine göre restorasyon için ayrılmıştır. Altyapının sağlam olduğu yerlerde, yeri kesin olup sağlam olarak korunmuş olan sütun kaidesi ve alt sütun tamburları şimdilik geçici olarak yerlerine konulmuştur. Bu restorasyon denemesindeki amaç tapınağın planının ziyaretçiler tarafından kolay anlaşılmasına yöneliktir. Sütunların üzerine gelen frizlerden küçük parçalar, duvarların üzerine gelen frizlerden biri köşe diğeri orta bölüme ait iki kabartmalı blok bulunmuştur. Bunların haricinde taç kısmındaki lesbos kymationu işlenmiş ve kabartma kısmı bitirilmemiş friz blokları tespit edilmiştir. Bunlar tapınağın duvarlarının üzerindeki arşitravların üzerine konulmuş ve kabartması işlenmemiş olan friz bloklarıdır.
Hekate Tapınağı’nın duvarı üzerine kazınmış olan ve kutsal yerin dokunulmazlığını onaylayan senato kararına göre, tapınağın M.Ö. 81 yılında kesin olarak var olduğu anlaşılmaktadır. Yalnız yapım tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Araştırmacılar tarafından genellikle M.Ö. 2. yüzyılın son çeyreği ile M.Ö. 1. yüzyılın başları arasına tarihlenmektedir. Korinth sütun başlıkları M.Ö. 1. yüzyıl başlarına ait özellikler içermektedir. Ancak Tapınak naosunda yapılan kazılar ve mimari bazı uygulamalar, tapınak naos ve pronaosu ile peristasisin farklı dönemlerden olabileceğini düşündürmektedir. Tapınak süslemelerin yapılması uzun süre devam etmiştir. Tapınak yapıldığında planlanmış olmasına rağmen, bazı süslemeler Augustus döneminde tamamlanılmış olmalıdır. Tapınağın mimari detayları, yapım aşamaları ve tarihlendirilmesi ile ilgili çalışmalar devam etmektedir.
ALTAR
Sunuların ve dini seremonilerin yapıldığı, kutsal alanın en önemli yapılarından birisi altardır. Altarın çevresi sütun sırası, en dış kısmı ise bir parapet ile çevrilmiştir. Bulunan kalıntılara göre bu parapetlerin dışında küçük sunaklar olduğu anlaşılmaktadır.
Altarın kuzeybatı yönünde yer alan basamaklar ile altara çıkılmaktadır. Podyumunun iç kısmı daha önceki yapı dönemine ait olduğunu düşündüğümüz çoğunluğu tavan kaseti olan bloklar, orta kısmı ise moloz taş ve harç dolgudur.
Altar üzerinde görülebilen iki fay çatlağı nedeniyle yapının bir deprem ile yıkıldığı anlaşılmaktadır. Bu deprem sonrasında yapının tamir edilmesi için herhangi bir faaliyette bulunulmamıştır.
Altar çevresinde yapılan kazılarda; altarın alt yapısı ve üst yapısına ait pek çok mimari elemanlar açığa çıkarılmış ve restorasyon için altarın doğusuna taşınmıştır. Altara ait mimari blokların bazıları Erken Bizans Dönemi'ne ait yapılarda tekrar kullanılmıştır. Buradaki Bizans kalıntıları arasında sağlam ve parçalar halinde kabartmalı bloklar da ele geçmiştir. Kutsal alanın kazısı bitirilemediği için, bu kabartmaların tamamının ait oldukları yapılar konusunda kesin bir şey söylemek zordur.
Yapı hem yerinde korunmuş kalıntıları, hem de çevreye dağılmış mimari blokları açısından Anadolu'nun en iyi korunmuş altarı olarak kabul edilebilir. Mimari bezemeler ve arkeolojik verilere göre altar İmparator Augustus Dönemi'nde inşa edilmiş olmalıdır. Burada var olan eski altarın tam şeklini ve yerini bilemiyoruz. Ancak yeni altar önceden var olan altarın bulunduğu yere, eski altarın bazı mimari blokları da kullanılarak yapılmıştır.
RAHIP EVLERI
Yazıtlara göre kutsal alan içinde rahip evlerinin varlığı bilinmektedir. Yüzey araştırmalarına göre rahip evleri kutsal alanın güneydoğu bölümünde olmalıdır. Bu alanda yaptığımız bir sondajda, bir rahip evine ait olduğu düşünülen yazıtlı kapı sövesi bulunmuştur. Evlerin olduğu bölümün kazısı yapılmadığı için bu evlerin planını bilemiyoruz.
NAISKOSLAR
Altar ile tapınak arasında, Şapel ve Bizans Yapısı olarak adlandırdığımız alanda yapılan kazı çalışmalarında, devşirme malzeme olarak kullanılmış olan yazıtlı ve yazıtsız üst yapı elemanlarına rastlanmıştır. Bu mimari bloklara göre burada en azından üç beşik çatılı yapının varlığı anlaşılmıştır.
M.Ö. 188-167 yılları arasındaki Rodos hakimiyeti Dönemi’nde, Rodos ve Helios’a ait bir yapının inşa edildiği yazıtlardan bilinmektedir. Alınlıklardan birisi üzerindeki yazıt, alınlığın İmparator Augustus için yapılmış bir naiskosa ait olduğunu göstermektedir. Diğer alınlık, tympanonda bulunan kabartmaya göre, Mısır tanrısı Serapis’e ait olmalıdır.
ŞAPEL VE BİZANS YAPISI
Altarın güneybatı yönüne bir şapel ve şapel ile tapınak arasındaki alana da, bir Bizans yapısı inşa edilmiştir. Altarın podyumu şapelin kuzeydoğu duvarı olarak kullanılmıştır. Hem şapel hem de Bizans yapısının duvarları kutsal alan içinden toplanan mermer ve kireç taşı malzemeden inşa edilmiştir. Şapelin kuzeybatı duvarında bir heykel, Bizans yapısının güneybatı duvarında tapınağa ait friz bloğu, duvar taşı olarak kullanılmış şekilde bulunmuştur.
Şapelin batı duvarının işçiliği diğer duvarlara göre oldukça zayıftır. Sikkeler ve arkeolojik tespitlere göre şapel M.S. 325 yılından sonraki Hıristiyanlığın resmi serbestlik döneminde inşa edilmiş ve aynı yüzyılın 3. çeyreği içindeki bir depremde yıkılmış olmalıdır.
Şapel ile tapınak arasında güneydoğu-kuzeybatı yönünde uzanan Bizans yapısının kazısı devam etmektedir. İlk tespitlere göre bu yapının üç yönü duvar ve sadece güneybatıdaki duvarın önünde yükseltilmiş bir stylobat üzerinde sütun sırası yer almaktadır. Bu mekâna güneybatıdan girişi sağlayan bir kapı vardır. Yapının zemininde; kenarlarda taş, orta bölümlerde kare tuğlalardan oluşan bir döşeme bulunmaktadır. Bu yapı kompleksi altar ile tapınak arasındaki düzgün mermer döşeme üzerine inşa edilmiştir.
KUTSAL ALANIN GELİRLERİ VE BURADA ÇALIŞAN GÖREVLİLER
Yazıtlara göre tapınağa vakfedilmiş pek çok arazi ve zeytinlikler bulunmaktadır. Buralardan elde edilen gelirlerin tamamı tapınağa aitti. Ayrıca her yıl ve dört yılda bir düzenlenen şenliklerde tapınak için büyük bir gelir elde ediliyordu. Bunların dışında zenginlerin yaptığı bağışlar ve tapınağa bırakılan hediyeler de önemli bir miktar oluşturuyordu. Kutsal alanın dışında gelirleri tapınağa ait olan sandıklardan önemli miktarda gelir sağlanıyordu. Örneğin Stratonikeia meclis binasında, geliri Hekate ile Zeus arasında paylaştırılan, bir sandığın bulunduğu bilinmektedir.
Tapınak ve kutsal alandaki gerekli hizmetleri görevli rahipler yapıyorlardı. Burada görevli olan rahibe yardımcılık yapan, ama o rahibin seviyesine ulaşamayan, hizmette görevli rahibenin de varlığı bilinmektedir. Muhtemelen bu rahibe, rahibin eşi veya bir yakını olmalıdır. Her yıl seçilen anahtar taşıyıcısı genç kız, tapınak görevlileri arasından seçilen ve rahibin yakını olan birisiydi. M.S. 3. yüzyıldan sonra kutsal alanda ağaçların bakımı için hadım erkekler görevlendirilmişti.
Yazıtlardan anlaşıldığına göre, bölgede kutsal alana bağlı, bakımından hadımların sorumlu olduğu kutsal bir koru ve üzerinde sürü otlatmanın yasak olduğu bir çayırın varlığı anlaşılmaktadır. Ancak bugün bu koruluğun yeri kesin olarak bilinmemektedir.
DEVAM EDECEK...
Fotograflar için Karia'da yaşayan değerli arkadaşım CELAL ERCİYAS'a çok teşekkürler...
YAZILAR YÜKLENECEK...
28 Temmuz 2011 Perşembe
27 Temmuz 2011 Çarşamba
Hyllarima/Wallarima (Derebağ Köyü, Kavaklıdere-Muğla)
Muğla, Kavaklıdere, Derebağ Köyü Muğla'nın Kavaklıdere ilçesine bağlı Derebağ Köyü'nün güney bitişiğindeki, Maltepe denen alçak ve yaygın tepecik üzerinde.
BİLGE UMAR, KARİA kitabında, wallaunauma kök sözcüğüyle Luvi dilinde ismin Koca Koruluğun Kenti veya Halkı anlamına gelebileceğini söylüyor. Orada MESEVLE Köyü var, ilginçtir ve orada bir mahalle var ve adı "KILLIALİLER" bu isim "HYLLARİMA isminden türemiş görünüyor.
Derebağ Köyü'ne şimdi tümüyle asfaltlanmış YATAĞAN, KAVAKLIDERE, BOZDOĞAN yolundan gidebilirsiniz. Yolun Yatağan çıkışından sonra 26. kmsinde KAVAKLIDERE kavşağının 4km. kuzeybatısında, MESEVLE/ÇAYBOYU köyünden geçeceksiniz. 7km. ilerde DEREBAĞ köylerinin evlerine ulaşacak ve sağnızda bir çeşme göreceksiniz. HYLLARİMA kenti oradadır.
Sevimli bir ırmak akıyor içinden. Yanında tüm görkemiyle geniş bir alana yayılan bir büyük Roma kenti yayılmakta ve çoğu çalılar ve toprağın altında bulunmakta. Kuzey ve batı surları LELEG türüdür.
HYLLARİMA TİYATROSU:
Tiyatrosunun denizden yüksekliği 780 metredir. Hitit kayıtlarındaki Wallarima kentiyle ilişkisi olduğu sanılan kentin adının yerel dilde Ullarima olabileceği sonucuna ulaşılıyor. Burası Luvi kökenli gelen Karialıların kenti. Hyllarima Tiyatrosu tek kademeli görünmekte. Her erken dönem tiyatrosu gibi izleyici koyağı dairesel 180 dereceden fazla olduğu için sahne binasını iki yanından hafif kucaklar. Tiyatroda ayrıntılı kazı yapılmamıştır. Görünürde dört ışınsal yol bulunmasına karşın sıra başlarındaki olası iki ışınsal yolla toplam altı ışınsal merdivenli yolu olmalıdır. Orkestra yarıçapı 30 ayaktır. Her erken dönem tiyatrodan bildiğimiz gibi önce Helenler sonra Romalılar günümüze ulaşan mimari değişiklikleri yapmıştır. Orkestra kenarında arkalıklı onursal koltuklardan kalıntılar vardır. Ullarima Tiyatrosu'nun sığarı, yerinde yapılan ölçümlere göre 1,200 kişiliktir.
Hyllarima antik kentinde Prof. Dr. ENDER VARİNLİOĞLU yüzey araştırmaları yapmıştır.
KAYNAKLAR:
KARİA:BİLGE UMAR-İnkilap yay.
ANADOLU'NUN TARİHİ COĞRAFYASI: VELİ SEVİN-TTK Yay.
18.ARAŞTIRMA SONUÇLARI TOPLANTISI1 .CİLT 22 -26 Mayıs 2000: Prof. Dr. ENDER VARİNLİOĞLU Kültür bk. ant. ve mzlr. gnl. md.
mimarlikmuzesi.org
DEVAM EDECEK...
Fotografların önemli bir bölümü Karia'da yaşayan arkadaşım, Sevgili CELAL ERCİYAS'a ait. Kendisine çok teşekkür ederim.
25 Temmuz 2011 Pazartesi
Halki/Heybeliada, Kutrulomilo/Değirmen Tepesi ve Değirmen Kalıntısı
Heybeliada'da üç yüksek tepe var, Üzerinde Metamorphosis/Hristos/Suret Değişimi Kilisesi bulunan 98 metrelik Domuz Tepesi/MAKARİOS, üzerinde Ruhban Okulu'nun ve AYA TRİADA Kilisesi'nin bulunduğu, 85 metrelik tepe ise Ümit Tepesi/PAPAZ DAĞI. Deniz seviyesinden 136 metreye kadar yükselen DEĞİRMEN TEPESİ/KUTRULOMİLO bu tepelerin en yükseği.
Heybeliada'nın en yüksek noktası olan DEĞİRMEN TEPE'sinin üzerinde, eski levantenlerin "KUTRULOMİLO" adını verdikleri bir değirmenin kalıntıları bulunmakta. Skarletos D. Vizantios 1862de Atina'da yayınlanan "Konstantinopolis" adlı yapıtında bu değirmeni anlatırken aşağıdaki bilgilerden söz etmiş...
"Halki'nin üç tepesinden en yüksek olanının üzerinde yüz yıl kadar kullanıldıktan sonra terkedilmiş bir değirmenin kalıntıları vardır.
Bizans yapımı "PANAYİA KAMARİOTİSSA" Manastırı'na ait olan bu değirmen 1710 yılında sözü edilen manastırın Baş Rahibi NEOFİTİOS tarafından yaptırılmıştır. SKARLETOS D. VİZANTİOS
Kaynak: Orhan TÜRKER, Halki'den Heybeli'ye- Sel yayıncılık
Ayrıca Gustave Schlumberger'in Prens Adaları adlı yapıtının 77. sayfasında Değirmen Tepesi'ne değiniliyor.
Diyor ki "kuzeyinde adanın en yüksek tepesi yer alır. Ağaçlarla kaplı bu pitoresk tepenin ucunda eşşiz manzaralı bir kule yükselir. Eskiden gözcülerin nöbet tuttukları bu kule, sonradan yeldeğirmenine çevrilmiştir, günümüzde harap haldedir."
Çok sıcak bir havada Değirmen Tepesi'nin Değirmeni ile askeri alanda kaldığını öğrendiğim KAMARİOTİSSA ile ilgili araştırma yaparken değirmen kalıntısı yoğun ormanlık, çamlık tepede birden karşıma çıkıvermişti. Bütün tanımlara uyan bir yerde, eski bir değirmen kalıntısı olduğunu güvenle söyleyebileceğim bir yapıydı. Ayrıca hem aşağıdaki tarihi haritadan hem de Google earth maps'den de yerini güvenle tesbit edebilmiştim. Tepeden yoğun Çamların arasından Çam Limanı'nı ve Heybeliada'nın Anadolu yakasına bakan kıyılarını görmek olası, manzara ve temiz hava harika..Ayrıca tepede, toprak zemin üzerinde Bizans ve Osmanlı Dönemi keramik kırıkları var. Değirmenin çevresinde bir grup, 37 derece sıcakta mangal yakmış, kanatları, pirzolaları çeviriyorlardı, kimse bakmaz mı ormanlık alana, bu yemyeşil alanı, zabıtası, itfaiyesi, polisi denetlemez mi? Kardeşim, koca adayı yakarsınız burda mangal yapmayın dediğimde bana homurdanarak bir şeyler söylediler, bir küfretmedikleri kaldı. Değirmen kalıntısının içinde de ateş yakmışlar, kapkara tarihsel taşları dizmişler yan yana, biz tarihe, kültüre, uygarlığa ne zaman değer vermeyi öğreneceğiz? Magandalık, faydacılık, külhanbeyilik, kabalık, vandallık insanımız için daha mı değerli?
HEYBELİADA ile ilgili diğer Kaynaklar:
Prens Adaları: Gustave SCHLUMBERGER-İletişim yay.
Tarih Boyunca İstanbul Adaları:Pars TUĞLACI-Kitap Yurdu
Halki'den Heybeli'ye :Orhan TÜRKER-Sel Yay.
Heybeliada'nın en yüksek noktası olan DEĞİRMEN TEPE'sinin üzerinde, eski levantenlerin "KUTRULOMİLO" adını verdikleri bir değirmenin kalıntıları bulunmakta. Skarletos D. Vizantios 1862de Atina'da yayınlanan "Konstantinopolis" adlı yapıtında bu değirmeni anlatırken aşağıdaki bilgilerden söz etmiş...
"Halki'nin üç tepesinden en yüksek olanının üzerinde yüz yıl kadar kullanıldıktan sonra terkedilmiş bir değirmenin kalıntıları vardır.
Bizans yapımı "PANAYİA KAMARİOTİSSA" Manastırı'na ait olan bu değirmen 1710 yılında sözü edilen manastırın Baş Rahibi NEOFİTİOS tarafından yaptırılmıştır. SKARLETOS D. VİZANTİOS
Kaynak: Orhan TÜRKER, Halki'den Heybeli'ye- Sel yayıncılık
Ayrıca Gustave Schlumberger'in Prens Adaları adlı yapıtının 77. sayfasında Değirmen Tepesi'ne değiniliyor.
Diyor ki "kuzeyinde adanın en yüksek tepesi yer alır. Ağaçlarla kaplı bu pitoresk tepenin ucunda eşşiz manzaralı bir kule yükselir. Eskiden gözcülerin nöbet tuttukları bu kule, sonradan yeldeğirmenine çevrilmiştir, günümüzde harap haldedir."
Çok sıcak bir havada Değirmen Tepesi'nin Değirmeni ile askeri alanda kaldığını öğrendiğim KAMARİOTİSSA ile ilgili araştırma yaparken değirmen kalıntısı yoğun ormanlık, çamlık tepede birden karşıma çıkıvermişti. Bütün tanımlara uyan bir yerde, eski bir değirmen kalıntısı olduğunu güvenle söyleyebileceğim bir yapıydı. Ayrıca hem aşağıdaki tarihi haritadan hem de Google earth maps'den de yerini güvenle tesbit edebilmiştim. Tepeden yoğun Çamların arasından Çam Limanı'nı ve Heybeliada'nın Anadolu yakasına bakan kıyılarını görmek olası, manzara ve temiz hava harika..Ayrıca tepede, toprak zemin üzerinde Bizans ve Osmanlı Dönemi keramik kırıkları var. Değirmenin çevresinde bir grup, 37 derece sıcakta mangal yakmış, kanatları, pirzolaları çeviriyorlardı, kimse bakmaz mı ormanlık alana, bu yemyeşil alanı, zabıtası, itfaiyesi, polisi denetlemez mi? Kardeşim, koca adayı yakarsınız burda mangal yapmayın dediğimde bana homurdanarak bir şeyler söylediler, bir küfretmedikleri kaldı. Değirmen kalıntısının içinde de ateş yakmışlar, kapkara tarihsel taşları dizmişler yan yana, biz tarihe, kültüre, uygarlığa ne zaman değer vermeyi öğreneceğiz? Magandalık, faydacılık, külhanbeyilik, kabalık, vandallık insanımız için daha mı değerli?
HEYBELİADA ile ilgili diğer Kaynaklar:
Prens Adaları: Gustave SCHLUMBERGER-İletişim yay.
Tarih Boyunca İstanbul Adaları:Pars TUĞLACI-Kitap Yurdu
Halki'den Heybeli'ye :Orhan TÜRKER-Sel Yay.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)