22 Haziran 2011 Çarşamba

Phaselis/Tekirova

PHASELİS;antik kenti tüm Anadolu'daki antik kıyı kentlerinin belki de en çekici olanı.
Prof.Cevdet BAYBURTLUOĞLU LYKİA kitabında,1980 li yıllarda kentte kazı yaparken yaşadıklarını anlatıyor.Onun ve kazı ekibinin yaşadıkları Anadolu'da görev yapan bir Öğretmenden hiç farklı değil,zorluklar içinde çalıştıklarını ama PHASELİS'in görkemi ve güzelliği karşısında etkilendiklerini ve şevkle çalıştıklarını anlatıyor,Sn.BAYBURTLUOĞLU.





Türkiye'deki Tarihsel Adlar Kitabında Prof.Dr.Bilge UMAR PHASELİS; kentinin Hellenistik dönem öncesi,Tunç çağındaki isminin luvice PASALA yani PA-(A)SSA-LA deniz kenti olabileceğini söylüyor.
Gerçekten de PHASELİS çok güzel bir deniz kenti;..





Antalya’dan sahil yolu boyunca Finike yönüne gidilip, 60. km’den sonra 2 km daha denize doğru inildiğinde Phaselis antik kentinin bulunduğu yarımadaya geliriz. Kent, üç küçük koylu bir yarımada üzerinde kuruludur. Etrafı çam ormanlarıyla kaplı antik kentte makiler, Akdeniz çiçekleri, okaliptüs ve oleander ağaçları dikkat çeker. Kentin kuzey limanı kumsalı caretta kablumbağalarının doğal yumurtlama alanı olup, koruma altındadır. Kent adının Luwi dilinde “Deniz Kentçiliği” anlamındaki “Phasala/Paassala olduğu sanılmaktadır. Nitekim deniz ticareti yapan Fenikeliler kente “Tanrının esirgediği deniz kenti” tanımlamasını yapmışlardır. Yörenin tarihinin M.Ö. 4000’li yıllara kadar indiği yöredeki Luwi özelliklerinden anlaşılır. Dağların 900 m. yüksekliğinde kurulu Termessos’ta dağ yamaçları boyunca, kaya yamaçları içine oyulmuş kanallardan Phsalaa’ya şarap ve zeytinyağı gibi sıvı ürünler akıtılırdı. İzleri bugün bile seçilebilen kanallarla akıtılan sıvı ürünler, limanda anfora ve testilere doldurulup, gemilerle Akdeniz ülkelerine gönderilirdi. Ayrıca kentin bulunduğu yörede yetişen sayısız Akdeniz çiçeklerinin ünü tüm antık dünyaya yayılmıştı. Parfüm ve çiçek yağları üretilip ihraç eden kent, bugünün Paris’i gibiydi. M.Ö.12.yy.’da Truva savaşından dönen Anadolu halkının göçüyle nüfusu artan bu küçük liman kentine, M.Ö. 690 yıllarında Rodoslular katılmış ve esas kentleşme başlamıştır. Helen kültür öğelerinin günlük yaşamda ön plana çıkarılmasıyla, kentin Rodostan gelenlerce kurulduğu ifade edilmiştir. Ama bunun doğru olması mümkün değildir. Çünkü kolonistler nereden gelirse gelsin, Anadolu kıyılarında hangi kente göç ederlerse etsinler, Anadolu halkının daha önce kurduğu kentleri karşılarında bulmuşlardır. Bu yüzden Helenli tarihçilerin anlattığı gibi; Phaselis’in üzerinde kurulduğu yarımadanın, Rodoslu kolonistlerce yöredeki bir çobandan kurutulmuş balık karşılığında satın alındığı anlatımı gülünçtür. Bu uydurmaca alay konusu olmuş, “olmayacak duaya amin demek” anlamında yalanını onaylat karşılığı “Phaselis usulü kurutulmuş balık kurban et” deyimi kullanılmıştır. Antik dönemin ünlü Phaselisli düşünürü filozof Teodectes’dir. Ayrıca, tarihte Phaselisliler cimrilikleriyle ünlüdürler. Makedon kralı Büyük İskender’in kente gelişine kadar, Pers egemenliğinde kalan Phaselis bu işgal döneminde de deniz ticaretine devam etmiştir. Sonraları Likya Birliği içerisinde görülen Phaselis, M.Ö 1.yy’da korsanların istilasına uğramış, sonra Roma İmparatorluğu sınırlarına dahil edilmiştir. Bu dönemde, liman kenti özelliğini koruyup, gelişen kent, Bizans döneminde tekrar korsanların eline geçmiş, M.S. 7. yüzyıldan sonra da Arap akınına uğramıştır. Bataklık haline dönüşen ovayı, sivrisinek ve eşekarılarının işgal etmesiyle, önemini yitirmiş ve boşaltılmıştır. Uzun yıllar terkedilen yöreye 12.yy’da gelen Türkmen Yörükleri, kalıntıların 2 km kuzeybatısında bataklıkları ıslah ederek tarım arazileri açmışlardır. Bugün antik kentin kalıntıları genelde harap durumdadır. Yarımada üzerinde kuzey, güney ve doğu yönünde liman olarak kullanılan tabi üç koy bulunmaktadır. Kuzey ve güney limanları birbirine bağlayan, tabanı taş bloklarla döşeli, sağlı ve sollu sütunların bulunduğu kolonel cadde kentin en işlek yeriydi. Bu caddenin orta yerinde yuvarlak şekilli Agora meydanı, batı ucunda iki katlı olduğu sanılan, Bauleterion Belediye Sarayı yer almaktaydı. Meydanının doğu ucunda soğuk ve sıcak su havuzlarının bulunduğu, yerden ısıtma hypocaust sistemle çalışan Roma Hamamının kalıntıları vardır. Buradan akropole doğru çıkıldığında, M.Ö. 4yy’ izleri taşıyan ve 20 caveaya sahip tiyatro görülür. 3 bin kişi kapasiteli tiyatronun biri küçük toplam üç oyuncu kapısı bulunmaktadır. Binanın yüzü mermer relyöflerle kaplı olup, en üstte eğlence tanrısı Baküss’un heykeli bulunduğu sanılmaktadır. Geç Roma devrinde arenaya dönüştürülen tiyatroda, seyircileri yırtıcı hayvanlardan korunmak için, sahne binasının alt odalarına kafesler yapılmıştır. Akropolün doğu yamacında Phaselis’in baş tanrısı Athena Poltas ve Ticaret Tanrısı Hermes’e ait iki tapınak kalıntısı görülmektedir. Kuzey yönden girişte büyük kısmı yıkılmış zafer takı şeklinde inşa edilen giriş kapısının, Roma İmparatoru Hadrian’ın kenti ziyaretinde anısına yapıldığı anlaşılmaktadır. Bu kapının hemen bitişiğindeki su kanalları 25 km. uzaklıktaki Tahtalı dağından kente su getirmekteydi. Ayrıca yağmur sularını toplamaya yarayan çok miktarda su sarnıcı bulunmaktadır. Kentteki iki nekropolde, çeşitli lahitler, lahit kapakları ve üzerlerine işlenmiş eros ve aslan figürleri dikkati çeker. Kentteki kazılarda ortaya çıkartılan kalıntılar Antalya Müzesinde sergilenmektedir.