31 Ağustos 2011 Çarşamba
Gömeç'teki eski çağ kalıntıları (Kisthene, Passandra, Pyrrha)
Gömeç merkezdeki güzel parkın içinde bu fotografları çektiğimde 2006 yazıydı. 2010 ve 2011 senelerinde ise bu önemli ve kıymetli kalıntıların çok azını bir kenara atılmış olarak gördüğümde içim acıdı. Pes doğrusu dedim,kimseye soramadım bile. Kız Çiftliğindeki KİSTHENE antik kenti, Gömeç civarında bir ilkçağ kenti olan PASSANDRA/PASANDA ve PYRRHA/PURA Karaağaç, Bademli Burun civarında ve yakınlardaki GÖMEÇ köylerinden gelen bu kalıntıların birçoğunu örneğin girlandlı altarı göremedim, Çoğunun da nerede olduğunu ilgililere, yetkililere sormalı...
Kuzeyde dik bir sırtla yükselerek kuzeydoğu-doğuya doğru sert, güney-güneydoğuya doğru yumuşak bir eğimle alçalan höyük, adını en yüksek noktasında yer alan eski bir çiftlik evinden almaktadır. Antik kaynaklardan Strabon, Sokrates ve Plinius bu bölgede Kisthene adında bir şehirden bahsederler. Strabon Kisthene'yi, Edremit Körfezi'ndeki Pura Burnu/ Pyrrha ile Midilli Adası'nın Anadolu'daki arazileri arasına koyarken, Mela'ya göre: Kisthene, Adramytteion (Ören, Burhaniye) ile Kane/Kanai (Dikili, Killik) arasındaki küçük bir şehirdir. Sokrates'te Sparta Kralı Agisilaos önderliğinde İ.Ö. 397 yılında Kisthene'nin ele geçirildiğini ve 100 Talent vergiye bağlandığını yazmaktadır.
Kız Çiftliği için antik kaynaklarda Passanda adı ile anılan başka bir kent ismi de düşünülmektedir. Stefano Bizantinos, Passandayı(Passandra) Adramytteion ile Kisthene yakınında bir yerleşim olarak tanımlamaktadır. Kiepert ise oluşturduğu haritada, Passanda'yı Gömeç yakınında bir yere koymaktadır.
Özellikle yörede çok önemli araştırmalar yapan Prof.Dr. Engin Beksaç Tarihin Işığında Burhaniye Kitabında ve Kültür Bakanlığı Araştırma Sonuçları raporlarında Kız Çiftliği Höyüğünün Kisthene olduğunu vurgulamakta.
Bu yerleşimden yakın dönemde ilk bahseden Vigant adında bir araştırmacıdır. Bölgede araştırmalar yapan Vigant 1904 yılında yayınladığı yazısında, Gömeç çevresinde gördüğü 5 adet sütun, 1 adet girlantlı altar (şu anda Gömeç Parkında sergilenmektedir) lahit kapağı, inci dizili mermer mimari parça ve bazı Bizans dönemi bezemeli plakaların varlığından söz etmektedir. Ayrıca Vigant, Gömeç Camisi önünde granitten ve mermerden sütun parçaları ve bir adet sütun başlığından bahsederek, bu
malzemelerin olasılıkla çiftlikten buraya getirildiğine değinmektedir.Vigant bu görüşünü, Gömeç halkından edindiği bilgilere dayandırmaktadır.
Bu araştırmalara dayanarak, Gömeç civarının antik kaynaklarda Kisthene ve Passanda olarak bilinen antik yerleşimlerden biri olabileceği söylenmektedir.
yükte ele geçen seramik buluntular Ege arkeolojisi için özellikle de bölgemiz için önemli veriler olarak değerlendirilmektedir. Kız Çiftliği ile Yunan dünyası arasında özellikle Korint, Rodos, lonya ile ticari ve kültürel ilişkilerin yoğunluğunu gösteren önemli deliller olarak düşünülmektedir.
Höyük özellikle Levanten dönemde Trikopi/ Kızçiftlik olarak anılmaktadır.
Gömeç yerleşim merkezinin 3 km kuzey batısında, Edremit Körfezi’nin Antarak Burnu ile Karatepe Burnu arasında kalan koyun kıyısında, deniz tarafından yükselerek güneye ve güneydoğuya doğru alçalan ve Kızçiftliği olarak bilinen tepe, Doç. Dr. Engin Beksaç ve ekibi tarafından 1997 yılında yapılan yüzey araştırması sırasında tespit edilerek Bakanlığımıza rapor edilmiş, bunun neticesinde Müdürlüğümüzce (Balıkesir Arkeoloji Müzesi) yapılan çalışma sonucunda höyük yerleşimi olarak tescile önerilmiştir.Hazırlanan belgeler doğrultusunda höyüğün nispeten bozulmamış, yüksek kısmı ile çevresindeki yayılma alanı tespit edilerek 1/1000 ölçekli paftaya işlenmiş ve Bursa KTVKK’da yapılan görüşmeler neticesinde tarafımızdan teklif edilen alan, aynı kurulun 25.09.1998/6447 sayılı kararı ile 1. derece arkeolojik sit alanı olarak tescil edilmiştir.
Höyüğün güneydoğusu, güneyi ve batısı, 1980’li yılların sonlarında gelen yapılaşma talepleri sonucunda, Bayındırlık Bakanlığı tarafından yaptırılan mevzii imar planları netice sinde, güneyden başlayarak yoğun bir yapılaşmaya maruz kalmış, bu yapılaşma sonraki yıllarda doğu sınıra kayarak genişlemiştir.Arkeolojik sit ilanından önce başlayan bu yapılaşma sırasında, yarım kalan veya hiç başlanılamayan inşaatlar sit ilanı ile durdurulmuştur. Kooperatif tarzındaki yapılaşmaların dur durulması, büyük hukuki problemleri de beraberinde getirdiğinden, konunun çözülmesi yolunda gelen talepler üzerine konu yeniden ilgili koruma kuruluna götürülerek, 18.12.1999/7632 sayılı kararı ile önceden belirlenen sit sınırının yapılacak sondajlar ile irdelenmesi istenmiştir.
Kuzeyde dik bir sırtla yükselerek kuzeydoğu-doğuya doğru sert, güney-güneydoğuya doğru yumuşak bir eğimle alçalan höyük adını, en yüksek noktasında yer alan eski bir çiftlik evinden almaktadır. Antik kaynaklardan Strabon, Sokrates ve Plinius bu bölgede Kisthene adında bir şehirden bahsederler.Strabon Kisthene’yi, Edremit Körfezi’ndeki Pura Burnu ile Midilli Adası’nın Anadolu’daki arazileri arasına koyarken, Mela’ya göre: Kistene Adramyttion ile Kanai arasındaki küçük bir şehirdir. Sokrates’te Sparta Kralı Agisilaos önderliğinde l.Ö. 397 yılında Kistene’nin ele geçirildiğini ve 100 Talent vergiye bağlandığını yazmaktadır.
l.Ö. 4. yy da Pers Satrabı Orantes adına para basmış olan Kisthene (paralar üzerinde Kist olarak geçmektedir), yakınında bulunan ve adına para basmış olan Adramyttion kenti dışında Edremit Körfezi’nin güneyinde önemli bir şehir gibi algılanmaktadır.
Kız Çiftliği için antik kaynaklarda Passanda adı ile anılan başka bir kent ismi de düşünülmektedir. Stefano Bizantinos, Passanda’yı Adramyttion ile Kistene yakınında bir yerleşim olarak tanımlamaktadır. Kippert ise oluşturduğu haritada, Passanda’yı Gömeç yakınında bir yere koymaktadır.Yörede en yakın dönemde araştırma yapan Alman araştırmacı Stauber’e göre ise Passanda, Ayvalık ile Gömeç arasında yer alan bir kıyı yerleşimidir. Ancak Stauber Kistenenin Gömeç’e daha yakın bir yerleşim olduğu fikrinden yola çıkarak, Passanda ihtimalini düşük tutarak ve Kız Çiftliği Höyüğünün Kistene olma olasılığı üzerinde durmaktadır.
Bu yerleşimden yakın dönemde ilk bahseden Vigant adında bir araştırmacıdır. Bölgede araştırmalar yapan Vigant 1904 yılında yayınladığı yazısında, Gömeç çevresinde gördüğü 5 adet sütun, 1 adet girlantlı altar (şu anda Gömeç Parkında sergilenmektedir) lahit kapağı, inci dizili mermer mimari parça ve bazı Bizans dönemi bezemeli plakaların varlığından söz etmektedir. Ayrıca Vigant, Gömeç Camisi önünde granitten ve mermerden sütun parçaları ve bir adet sütun başlığından bahsederek, bu malzemelerin olasılıkla çiftlikten buraya getirildiğine değinmektedir. Vigant bu görüşünü, Gömeç halkından edindiği bilgilere dayandırmaktadır.
Bu araştırmalara dayanarak, Gömeç civarının antik kaynaklarda Kistene ve Passanda olarak bilinen antik yerleşimlerden biri olabileceği söylenmektedir. 1980-1990lı yıllarda bölgede araştırma yapan Stauber, Gömeç Camisi önünde bulunan kaide şekıinde bir altar, yazıtsız bir tabula anzata ile girlantlı ve defne yaprağı bezemeli altar parçası hakkında bilgi vermektedir. Çevrede yaptığı araştırmalarda ise Gömeç ana yolunun batısında Armutova Çayı köprüsünün 500 metre kuzeyindeki bir tarlada 8 adet sütunun varlığından bahsetmektedir. Stauber, bu mimari parçalardan bir kısmını Roma, bir kısmını da Bizans Dönemine tarihlendirmektedir.
Vigant 1904 tarihli yazısında, Trikupis Çiftliği ve bunun etrafında toprağın altında birçok antik duvarın varlığından bahseder ve bu duvarların bir kısmının 3-4 metre kalınlığında alivyon tabakasıyla örtüldüğünü söyler. Stauber’de Vigantın bahsettiği Trikupi’ye değinerek, Kız Çiftliği’nin anılan yer ile aynı yer olduğunu söylemektedir. Zaten Kız Çiftliğinin bir Rum yerleşimi olduğu, Kurtuluş savaşı sırasında Yunan komutan Trikupi'nin burada kaldığı günümüzde de söylene gelmektedir. Ancak bunların dışında bölgede yapılan epigrafik araştırmalar ile, edebi metinlerden net bilgi alınmadığından, Kız Çiftliği veya yakınındaki bir yerleşimin ismini söyleyebilmek bugün için mümkün değildir. Bu bilgilerin netleşebilmesi için burada, bilimsel ve sistematik kazıların yapılması gerekmektedir.
1998 yılında belirlenen höyüğün yayılma alanı sınırlarının irdelenmesi amacıyla Müdürlüğümüzce, 2000 yılında sondaj çalışmaları başlatılmıştır .Höyüğün güney tarafında yoğun yapılaşmanın bulunduğu Kızkooptan başlayarak güney yamaç ve kuzeydoğu yamacı çevreleyen tarlalarda 111 adet sondaj çukuru açılmıştır.
Höyüğün doğusundan kuzeybatısına uzanan sur duvarı görünümündeki mimari kalıntıların dışında kalan alanda, hiçbir kalıntı veya buluntuya rastlanılmazken, özellikle güney yamacında ve doğusunda yoğun yerleşime işaret eden mimari buluntulara rastlanılmıştır.Ortaya çıkarılan duvarlar genellikle, 50-60 cm genişliğinde ve tek sıra korunmuş durumdadır. Yarı işlenmiş ince taşlar ile moloz taşların, çamur harçla örülmesi ile oluşturulmuşlardır. Duvar örgüsünde seyrekte olsa kalın ve kaba tuğla parçaları da görülmüştür.Az da olsa birkaç sondajımızda iki veya üç değişik evreye işaret eden mimariye rast lanmıştır; sondaj 61-66.
Sondaj çukurlarının yarısından fazlasında, hep aynı teknikle örülmüş duvarlar görülmüştür. Ancak bu teknikten farklı olarak sondaj 72’de bulunan ortalama 60 cm. uzunluğunda düzgün kesme taşlardan kireç harçla örülmüş muntazam duvarın yüzeye yakınlığı, tekniği ve buluntu yerine dayanarak çiftlik evi ile bağlantılı geç dönem bir yapı olduğunu düşünmekteyiz.
72 nolu sondaj çukurunun yaklaşık 10-15 metre kuzeyinde, çiftlik evinin yaklaşık 40 metre güneyindeki 74 nolu sondajda kuzey- güney doğrultusunda uzanan bir su yoluna rastlanmıştır. Karşılıklı yerleştirilmiş tektaş sırasından oluşan kanalın genişliği ortalama 15 cm.dir.
Su yolunun istikameti dikkate alındığında, 1998 yılında höyüğün güney eteğinde önceden yapılaşmış bir evin bahçesinde, su kuyusu kazısı sırasında ortaya çıkan faal vaziyetteki su sistemine dahil olabileceğini düşünmekteyiz.Mimari buluntu veren sondajlarımız içinde tek farklı olanı, 39 nolu sondajdır. Burada yoğun miktarda çatı kiremitleri, tuğla parçaları daha alt seviyede yapı taşları bulunmuştur. Bu yoğunluk bize bir atık deposu ya da bir evin çöken çatısı olabileceği fikrini vermektetir. Kiremit parçalarının özelliklerine dayanarak burası en erken M.Ö. 4. yüzyıla tarihlendirilebilir.Höyükteki çalışma!arda ana toprağa mil mediğinden, stratigrafisi henüz netleşmemiştir. Bu durumda en yardımcı unsur olarak seramikleri gösterebilmekteyiz. Ele geçen en eski seramik örnekleri M.Ö. 2.bine tarihlenen ve Griminyas olarak adlandırılan gruptur.
Özellikle höyüğün üst kısmında çiftlik evinin güneyinde açılan 74 nolu sondaj çukurunda, çok özel bir grup olan Korint seramik parçaları ile karşılaşılmıştır. M.Ö. 6-7 yy’lara tarihlenen kotyle tipi bir kap parçası örneğinde, bir hayvan dirseği ve yanında doldurma motifi rozetler görülmektedir . Italya’ya kadar görülen seramik, ithal gruplar içine girmektedir.Smyrna’da ele geçen benzer motifli bir kap parçasına dayanarak, aynı döneme tarihlendirilmektedir.Aynı dönemlere tarihlenen diğer örnekler, ince cidarlı açık renk üzerine koyu kahverengi ve kırmızı renkte dikey ve yatay paralel çizgiler ile bezenmiş Korint seramikleridir. Bu parçaların benzerleri tüm Ege ve Yunan Adaları’nda yaygın olarak ele geçmekte olup, tam kap örneklerimiz Rodos’tandır.
Höyüğün doğusuna yakın kısmında, Seç kon kooperatifi sınırları içinde açılan sondaj çukurlarının birinde, adın Rodos’taki bir merkezden alan Fikelura örneği bir kaba ait parça ele geçmiştir. Güney lonya menşeili bu tarzın benzerleri doğu Yunanistan, Rodos ve Samos Adaları’nda görülmektedir.
Lotus bantlı siyah figürlü parça, bezeme şekli ile MÖ. 6. yüzyıla tarihlenmektedir. Benzeri, Attika üretimi bir Kylix üzerinde görülmektedir.Höyüğün doğusunda Seçkon sitesi içinde siyah figür tekniğinde yapılmış bir tabak parçasıdır. MÖ. 6. yüzyıla tarihlenmektedir.Oryantalizan tipli seramik örnekleri.
Kız Çiftliği’nden oryantalizan bir tabak parçası ile benzer şekilde bezenmiş tam bir tabağa ait çizim. Çizimdeki tabak Bayraklı’da bulunmuş olup, geç Oryantalizan Döneme (M.Ö. 575-550) tarihlenmiştir. Bu tipin örnekleri Samos, Kios, Rodos, Delos Adaları’nda ağırlıklı olarak görülmekte olup M.Ö. 700-480 arasına tarihlendirilmektedirler. Genellikle beyaz zemin üzerine kahve renkli bitkisel ve geometrik bezemeler olarak belirlenmektedir. Höyükten çıkan örnekler yerli oryantalizan grubu temsil etmektedir.
Lidya tipi seramik parçası örneği, Lidya bölgesine özgü mermer taklidi kaplardan bir parça. Bu örnekler kuzey-güney Aeolya ile ilişkilere işaret etmektedir.
Höyükten Meander motif bezeli bir kap parçası ile, benzer motifli Bayraklıdan bir tabak örneği (Resim 34-35). Meander motifli bezeme, M.Ö. 1. binden itibaren yaygın olarak kullanılan motiftir.
Attika tipi siyah fimisli seramik parçalarından örnekler, kırmızı hamurlu siyah fimisli tipik ağızlı kenarlı ve kulplu seramik örnekleri M.Ö. 4. yüzyıla tarihlendirilmektedir.
Balık tabağı olarak adlandırılan bir formdan örnek parça, Hellenistik döneme tarihlendirilmektedir.
Höyüğün doğu yamacından ele geçen M.Ö. 4. yüzyıla tarihlendirilen bir Guttus örneği.
M.Ö. 4. yüzyıla tarihlenenen bk kandil örneği.
Kandil parçası , Bayraklı’da ele geçen kandiller ile, çağdaş olabileceği düşünülmektedir.
Ağırşak örnekleri, kesin tarihlemesi yapılamamaktadır.
Yeşil sırlı seramik parçası. Geç Bizans-Osmanlı dönemi arasına tarihlenmektedir.
Sonuç olarak; belirlenen sit sınırı içinde bir bölümü yapılabilen sondaj kazıları verilerine göre höyüğü en erken M.Ö. 2000’e tarihleye bilmekteyiz. Yaptığımız çalışma sadece buluntuların yayılma alanını tespit amaçlı olduğundan, ana toprağa inilmemiş daha önemlisi de höyüğün çekirdeği olarak adlandırabileceğimiz kesimde hiç çalışma yapılmamıştır. Bu nedenle, bilimsel kazılar yapılmadan ve stratigrafi belirlenmeden höyük hakkında kesin bir tarihleme yapmanın uygun olmayacağı kanaatindeyiz. Yukarıda belirttiğimiz 2. bin tarihlemesini de Griminyas olarak adlandırdığımı seramik gruplarına dayandırmaktayız. Bu tarihle höyükte yoğun biçimde bulunan 8., 7., 9. yüzyıllara tarihlenen seramikler arasında bi boşluk görülse de, sonraki çalışmalarla bu boşluğun aydınlanabileceğini düşünmekteyiz.
Höyükte ele geçen seramik buluntular Ege arkeolojisi için özellikle de bölgemiz için önemli veriler olarak değerlendirilmektedir.Kız Çiftliği ile Yunan dünyası arasında özellikle Korint, Rodos, lonya ile ticari ve kültürel ilişkilerin yoğunluğunu gösteren önemli deliller olarak sunulmasının yanlış olmayacağını düşünmekteyiz.
Neriman Ozaydın - Seval Konak
Tarihin Kucağında Gömeç Sempozyumu
Kisthene Kız Çiftliği civarında geçmiş yıllarda bulunan kalıntıların fotografları:
Daedala/Daidala/İnlice Asarı-Göçek
Bir çam ormanının denize uzandığı bölgede, Fethiye'ye 29 km. uzaklıktaki İnlice köyü sınırları içindeki eskiçağ kenti. Antik çağdaki ismiyle GLAUCUS SİNUS/GLAUKOS SİNOS adıyla anılan Fethiye Körfezi'nin kuzeyinde kalır. DAİDALA/DAEDELE ismi, Luvi Pelasg kökenli. Bilge Umar'a göre, Da (burada çam?)-İDA (Orman, ağaç)-la ise Luvi dilindeki cık takısı. Daidala ismi Da ormancığını, Da ağaçcığını anlatmakta. Dolayısıyla Taa Edremit Körfezi'nde yer alan antik İDA/KAZ DAĞI ile adaş sayılır DAİDALA. Yakın çevrede DAYDAY diye de anılmakta.
DAEDALA çevreye hakim bir tepede. Tipik, çok büyük olmamasına karşın geçmişte gösterişli bir Lykia kenti olduğu izlenimini hemen alıyoruz. İnlice Asarı adı verilen tepeye gidiş oldukça zor. Akropol tepesi üç yönden işlenmiş taşlardan oluşan duvarlarla çevrili.
Amaseia'lı Strabon Geographika'sında değiniyor DAEDALA'ya. Korsanlara yataklık eden DAEDALA oldukça sarp ve üç yanı surlarla çevrili bir kent.
Duvarsız olan yamaç kayalık duvarların işlevini görmekte.
Karaya yakın olan zirvede ufak bir kale var. Daedala çok büyük bir yerleşim yeri olmadığından, yerli kayadan oyulma merdivenli yollar, birkaç ev temeli ve zirvede olması nedeni ile, su sarnıçları başlıca kalıntıları oluşturmakta.
Akropolün özellikle batı eteğindeki güvercin yuvası tarzı kaya mezarları ile birkaç Lykia türü lahit, yukarıda değinilen kalıntılar dışındakileri sergilemekte.
Bu mezarlara ulaşmak çok zor. Kalenin hemen arkasında ise üç tane tipik Lykia kaya mezarı vardır. Bunlardan ayrı, Fethiye-Muğla karayolu kenarında küçük bir tepeye oyulmuş dorik bir mezar var.Üç basamakla çıkılmakta. George Bean Eskiçağda Lykia bölgesi adlı yapıtının 36 ve 37. sayfalarında DAİDALA kentine değiniyor. Bir yerinde diyor ki BEAN, " Strabon Daidala'dan Karia ile Lykia arasındaki sınırı belirleyen şehir olarak söz eder; ve hem Strabon, hem de Livius bu kentin Rodos Peraia'sına ait olduğunu söyler. Söz konusu bilgi, Fethiye Körfezi'ndeki Tersane Adası'nda ele geçen bir yazıtla doğrulanır, ancak bu yazıtın Daedala'daki bir mezardan geldiği de ifade edilir. "
Akropolden ve çevredeki dağlık bölgeden, İnlice Köyü sahili ve plajından Fethiye Körfezi manzarası muhteşem, cennet gibi bir yer. Geceleri konaklamak isteyenleri Cevdet Bayburtluoğlu Lykia isimli kitabında uyarıyor, sivrisineklere dikkat, arabada bile uyusanız, pencereleri sakın açmayın, veya arabanıza cibinlik yapın diyor. Şu resmi antik kent tabelalarını da hazırlayan yetkililerden de bir ricamız var, biraz dikkat, kentin tabelasında isim DEADALA yazıyor, yanlış, lütfen düzeltelim... DAİDALA/DAEDALA olacak doğrusu, bir harf değişikliğinden birşey olmaz demeyelim, çok şey olur, anlam kayar, tarih kayar, ciddiyet yok olur, DEADALA, DALA dersek DALGA geçmiş gibi oluruz işte olmaz.
KAYNAKLAR:
LYKİA: Cevdet Bayburtluoğlu-Suna- İnan Kıraç Akdeniz Medeniyetleri Araştırma enstitüsü yay. 2004
Eskiçağda Lykia Bölgesi: George Bean Çeviri:Hande Kökten Daidala maddesi: s. 36, 37 Arion yay. 1997
Türkiye'deki Tarihsel Adlar:Bilge Umar-İnkilap yay.
ERKMEN SENAN
İnlice Köyünün coğrafyası:
Ülkemizin güney batısında yer alan Muğla İlinin şirin ilçesi Fethiye'ye bağlı bir köy olup 20 km batısında yer alır.Koordinatları 36.75 Kuzey enlemi ile 29.01 Doğu boylamı arasındadır. Doğusunda Kertmeç, Kuzeyinde Asar Tepesi, batısında Göcek Beldesi vardır. İnlice Çayı'nın yardığı bir vadide kurulmuştur. Sadece denize bakan batı kısmı açıktır. Kalan tüm yönleri gittikçe yükselen dağlarla çevrilidir. Bu dağlar tüm Akdeniz Bölgesi boyunca uzanan Toros dağlarının başlangıcını oluşturur. Kuzeydeki dağlar sert volkan kayaçlarından oluştuğu için ulaşılması ve geçilmesi daha zordur.Bu yüzden kuzeydeki ormanlık alan fazla zarar görmeden günümüze kadar gelebilmiştir. Doğu ve güneydeki dağlar ise daha yumuşak bir malzemeden olduğu için buradaki ormanlık alana daha kolay ulaşılmış ve kesimler yapılmıştır.
Köye hayat veren ise Kertmeç-Kızlangedik'ten doğan İnlice Çayı'dır.Bir vadi oluşturarak aynı köy sınırları içindeki İnlice Plajından Fethiye Körfezine dökülür. İnlice Ovasını sular.Köyün ilgi odağı olmasının belki de en büyük nedeni bu çaydır. Çevre köylerde her dönem su sorunu yaşanırken İnlice Köyü bu sorunu yaşamamıştır. Bunun dışında İnlice Köyü'nü çevreleyen dağlar da kaynak suyu bakımından çok zengindir ve bu suların çoğu kaliteli içme suyudur.
Köyün iklimi yörede hakim iklim olan Akdeniz iklimidir ki; yazları sıcak ve kurak, kışları ılık ve yağışlı geçer.Bu iklim özellikleri ile seracılığa çok uygundur. Son yıllara kadar seracılık yoğun olarak yapılmakta iken yavaş yavaş terk edilmektedir.
Bitki örtüsü de iklime bağlı olarak gelişmiştir. Karakteristik olarak maki çeşitleri ve kızılçam bol miktarda görülür.Zeytin,sandal, mersin, hayıt,pıynar, çetir pıynar, dut,karaağaç, kızılağaç (boya), çınar (kavak) ve sığla (günlük) ağacı doğal ortamda yetişir. Bu ağaçlardan karaağaç, tehlikede olan bir orman türü olup artık köyün belirli kısımlarında kalmıştır. Sığla ağacı da sadece batı yönündeki sulak bir alanda yoğun olarak yetişmekte olup nazlı bir ağaçtır.Koruma altında olmasına rağmen çevresine kanalların yapılması sonucu taban suyu derinleşmiş ve bu nadide türün geleceği tehlike altına girmiştir. Çünkü sığla ağacı sulak alanların bitkisidir ve bundan 15-20 yıl önce bu ağaçların her birinin köklerinin altından sular çıkmakta ve bu ağaçlara can vermekteydi. Sığla ağacı suyu bu şekilde kolayca bulduğu için köklerini derine salmaz ve yüzeye yayılır.Ayrıca çevresindeki yerleşimler de, sınırlı alanda varlığını sürdürmeye çalışan ağaç için bir tehdittir. Onun için son yıllardaki gelişmeler sığla ağaçlarının geleceği açısından olumsuz özellikler taşımaktadır.
Zeytin ağacı binlerce yıldan beri yörenin bitkisi olmasına rağmen son yıllarda adeta yeniden keşfedilmiş ve doğal ortamlarının yanında uygun araziler de zeytin ile doldurulmaya başlanmıştır. Ancak doğal ortamdaki zeytinlik alanı imar etmek adına buralardaki doğal bitki örtüsü yok edilmiştir. İmar çalışmaları hem erozyona neden olmuş hem de bu doğal ortamda yaşam alanı bulan hayvan türlerinin gittikçe yok olmasına neden olmuştur. Ayrıca zeytin ağaçlarının daha verimli olması için atılan kimyevi gübreleri yem zanneden kuşlar zehirlenerek son yıllarda hızla azalmıştır. Artık ormanlık alanların bir şekilde işlenmesi sonucu doğal yaşama alanlarını kaybeden birçok tür azalmış ya da yok olmuştur. Büyük olasılıkla yakın bir zamanda keklik ve karatavuk sesleri duyulmayacaktır.
Göçmen kuşların göç yolu üzerinde iken yaklaşık kırk yıldan beri göçmen kuşlar uğramamaktadır. Hâlbuki göçmen güvercin, kaz, ördek ve turna sesleri daha birçoğumuzun kulaklarındadır. Göçmen kuşların gelmemesinin en büyük nedeni ise köy merasının bulunduğu sulak alanın kurutulması. Bu alanın etrafına atılan kanallar suyun çekilmesine ve yaban hayatın bitmesine yol açmıştır.
İnlice köyünün kısa tarihi:
İnlice Köyü'nün tarihi bugüne kadar araştırılmamıştır. Sadece Antik döneme ait çok kısa bilgiler elde edilebilmiştir. Köyün kuzeyindeki İnlice Asarı denilen yüksek tepedeki kale , kalıntı ve kaya mezarlarından çok kısıtlı bilgilere ulaşılabilmektedir.Her dönemde işlek ticaret yollarının dışında kalan İnlice Köyü maalesef çok gelişmiş bir merkez olamamıştır. İnlice Körfezinde denizdeki çok az kalıntıdan burada bir iskelenin olabileceği tahmin edilebilir. Bunun dışında köyde yaşam alanı olarak güneye bakan kuzey yamaçları tercih edilmiştir.Bunun nedeni hem güneşten daha fazla yararlanmak hem de herhangi bir tehlike anında ulaşılması imkansız olan İnlice Asarına sığınmaktır.Ayrıca İnlice Asarının hemen yanındaki Kargıcak deresi de tercih nedeni olsa gerektir. Nitekim daha sonraki yerleşimler de Kargıcak Deresi çevresinde olmuştur. Ancak gerek köyün genişlemesi, gerekse erozyon sonucu Kargıcak ve çevresinin çoraklaşması buradaki yerleşimin daha aşağılardaki düzlüklere kaymasına neden olmuştur.
İnlice Köyü ile ilgili tespit edebildiğimiz ilk belge 1530 (Hicri:937) yılına ait 166 Numaralı Muhasebe-i Vilayet-i Anadolu Defterindedir.Defterin 557. sayfasında Menteşe Vilayeti Pırnaz Nahiyesinde İnlüce Cemaati adı geçmektedir. Bu cemaat üç hane olup göçebedir.Yerleşik yaşama geçmemiştir. Menteşe Sancağına 350 akçe vergi ödemiştir. İnlice adının bu cemaatten mi kaynaklandığı yoksa bu cemaatin adının İnlice Köyüne göç etmesinden dolayı burada bol miktarda buluna inlerden mi kaynaklandığı konusunda bir bilgimiz yoktur. Ancak Osmanlı tapu defterlerinin incelenmesi sonucu çok daha ayrıntılı bilgilere sahip olunabilecektir.
Alıntı:http://okulweb.meb.gov.tr/48/05/688411/tar.html
Yeni yazı ve fotograflar yüklenecek.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)