4 Haziran 2010 Cuma

Samandıra Damatrys Sarayı

Kartal Samandıra’da bulunan Bizans imparatorlarının yazlık olarak kullandıkları Damatrys Sarayı. Imparator II.Tiberius tarafindan 6.y.y.’da av köşkü olarak inşa edildiği tahmin edilmekte. Bir sayfiye sarayı.
Bilge UMAR Türkiye'deki tarihsel adlar kitabında DAMATRYS'i Çamlıca tepesine lokalize etmiş. Aslı Luvi dilinde DAMATRA'dır.
Sevgili ana tanrıçanın erkeği anlamına gelmekte.
Bu sarayın da isminin çok eski Anadolu dillerinden gelmesi doğal ve ilginç. Damatrys tepesi ve Damatrys sarayı Tarım ve bereket tanrıçası Kutsal Demeter ile bağlantısı açısından da, ayrı yerler olmasıyla da araştırılmaya değer.
Samandıra isminin anlamına ise Bilge UMAR aynı adlı eserinde değinmiş, aslı Luvi dilinde SAMADRA yani (Kutsal Ananın erkeği) demektir.

Bulunan yapılar; haç biçimindeki sarnıç, kemerler, tonozlar...

Bizans imparatorlarından II. Tiberius ile Maurikios (578-602) tarafından, "Tanrıça Demeter"in adının verildiği Samandıra’da inşa edilen ve yapıldığı dönemde İstanbul dışındaki en büyük ve en önemli eser olması özelliği taşıyan Damatrys Sarayı ilgi bekliyor.

Bizans imparatorlarından II. Tiberius ile Maurikios tarafından, o dönemdeki adı "Demeter" olan Samandıra’ya inşa ettirilen "Damatrys Sarayı", 14 yüzyılın yorgunluğuna rağmen hala tarihe meydan okuyor. Sarayın boyutları ve nitelikleri göz önüne alındığında, Bizans’tan günümüze ulaşan en önemli yapılardan biri olarak görülüyor. Ancak 1980’lerden sonra Samandıra’nın yoğun göç alması ve bölgedeki çarpık yapılaşma ile ilgisizlik sonucu saray, yağma ile yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalmış.

Sarayın ismi, Samandıra’nın tarihte rastlanan ilk adı olan Demeter’den geliyor. Demeter, Yunan mitolojisinde "tarım ve bereket tanrıçası" anlamına geliyor ve insanlara toprağı ekip biçmesini öğreten "tanrıça" olarak biliniyor. Ayrıca Samandıra, rivayetlere göre yabani hayvan çeşitliliğiyle av için de tılsımlı bir mekan olmuş, Bizans imparatorlarının en gözde sayfiye alanlarından biri haline getirmiş. O dönemde, yazlık sayfiye alanlarına düşkünlüğü ve av merakıyla tanınan Bizans imparatorlarından II. Tiberius ve Maurikios tarafından Samandıra’ya bu saray inşa ettirilmiş.

Kalıntıları günümüze kadar ulaşan ve literatüre "Damatrys Sarayı" olarak geçen bu saray, inşa edilme amacı olan av ve dinlenmenin yanı sıra İstanbul’un Anadolu’ya açılan kapısı da olmuş. Anadolu’ya yapılacak seferlerin yol güzergahında inşa edilmesi sebebiyle Bizans ordusunun toplanma ve konaklama bölgesi olarak kullanılmış. İmparatorlar, Anadolu’dan dönerken de başkente girmeden evvel son gecelerini bu sarayda geçirirlermiş. İmparator, sefer dönüşünde Samandıra’da konaklarken, haberciler bir gün önceden başkente ulaşır ve İmparator’u karşılamak için gerekli hazırlıkların yapılmasını temin ederlermiş.

Ancak saray, 12. ve 13. yüzyıldan itibaren kullanılamaz hale gelir. Bugün yıkıntıları arasında haç biçimindeki sarnıcı, kemer ve tonozları teşhis edilebilen sarayın, gözle görülen bölümünden çok daha büyük bir alanı kapsadığı tahmin ediliyor.

Saraya ilişkin AA muhabirinin görüştüğü Sancaktepe Belediye Başkanı İsmail Erdem, "Damatrys Sarayı" kalıntılarının bulunduğu alanda yapılacak bir arkeolojik çalışma ile sarayın gün yüzüne çıkacağını, yapılacak restorasyon çalışmaları ile de güzel bir açık hava müzesi olabileceğini söyledi. Erdem, sarayı 2010 Avrupa Kültür Başkenti programına aldırarak, İstanbul’a kazandırmak istediklerini belirtti. Bu konu ile ilgili İl Özel İdaresi’yle görüştüklerini anlatan Erdem, İstanbul’da kültür sanat alanlarındaki tarihi mekanların restorasyonuyla ilgili ihalelere girmek için uzun süredir çalıştıklarını bildirdi.

Erdem, sözlerini şöyle sürdürdü:

"İl Özel İdaresi, bu bölgeyi 2010 programına alıp yapım ihalesi açacaktı. Biz bu bölgeyi gündemimize aldıktan sonra Anıtlar Kurulu’na gittik. Gerekli izinlerin alınması için müracaatlar yaptık. ’Bu bölge 30 dönümse biz bunu 100 dönüme çıkaralım, şehir merkezinde bir meydan olsun’ dedik. Oradaki yapılaşma kamulaştırılacak, meydan açılacak ve yeni bir yaşam merkezi kurulacak. Ama Kültür Bakanlığı’ndan proje yapımıyla ilgili bir genelge geldi, ’bekletin’ diye. Burası barınmak amaçlı yapılmış, savunma amaçlı olarak da çevresi geniş tutulmuş, ama bir kısmı da toprak altında kalmış. Çünkü üzerinden asırlar geçmiş. Üzeri açılırsa altta kalan çok sayıda mekan ortaya çıkacak. Yani burada arkeolojik bir çalışma yapılırsa, burası çok güzel açığa çıkar. Bir açık hava müzesi olabilir."

Sancaktepe’nin bölge planı yapılırken saray kalıntılarının olduğu bölge sit alanı olarak ilan edildiğini belirten Erdem, ancak Anıtlar Kurulu’nun sit alanını genişlettiğini ve "yapılaşma izni yok" dediğini aktardı. Yeni planların ocak ayında yapılmasından sonra, Anıtlar Kurulu ile tekrar görüşeceklerini dile getiren Erdem, kurulla görüştükten sonra belediye tarafından, bölgenin özelliğine göre yeni sit alanı olması için özel bir plan yapılacağını söyledi.
ALINTI: TAY PROJECThttp://www.tayproject.org/haberarsiv200912.html









1 Haziran 2010 Salı

Gambreion/Poyracık, Kınık ve çevresi-İzmir







Bergama kuzeydoğusunda kalan Gambreion antik kentiyle ilgili tüm yazı belge ve araştırmaları bundan sonra da sizlerle paylaşacağım.
Gambreion tarihi çok önemli..Değerli Seher Özkan'ın 1991 baskılı kitabı "GAMBREİON" dışında önemli bilgileri Değerli araştırmacı, Eğitimci Gürcan İMERT'den almıştım.. Kendisinin de gerek Gambreion gerekse yakın çevresiyle ilgili önemli inceleme, gözlem, arşiv ve çalışmaları var..Uzunca bir süre bekledim, ama bu başlığı açtım sonunda. Öncelikle Gürcan İMERT fotoğrafları 2006 yılında bana göndermişti, kendisine araştırmalarını, fotoğraflarını paylaştığı için çok teşekkür ederim.


Gambreion'la ilgili Karadere'de AİGAİ'den geçen ve MYRİNA'ya dökülen antik PYTHİKOS/TİTNAİOS/ GÜZELHİSAR çayının doğduğu Antik ASPORDENE'deki (1084m.) Yunda dağlarının en yüksek tepesinde bulunan NEMRUT KALE/KYBELE tapınağı da yakinda..Bergama eski kazı başkanı Prof.Dr. Wolphang Radt oraya çıktığını ifade ediyor..

Bilge Umar Türkiye'deki tarihsel adlar kitabında diyor ki; Gambreion sözcük kökeni olarak gambros’tan gelmektedir.Gambros kök olarak damat-eion ise yeri eki anlamını taşımaktadır.
Xenophon açıklamasını Helenceye dayandırmaktadır.Şu bir gerçektir ki Xenophon’un anlattığı dönemde (M.Ö.400) burası Helenleşmemişti.Bu adın gerçekte Helen kökenli olmadığını Bürchner de vurgulamıştır.Gambreion kentini Plinius Cambre olak vurgular.Aslı belkide Luvi dilinden Kandra yani Kand (a)-(u)ra,Yüce Kanda idi.Bu kentin yanında Sondaina yani (Gandeina)kenti bulunduğu söylenir.Gambreion’un ilk araştırılması 1887 yılında Arkeolog A. Conze tarafından yüzeysel olarak yapılmıştır. Gambreion’un şehir sınırları düşünülenin aksine çok geniş bir alana yayılmıştır.eski yazıtlardan anlaşıldığı üzere Gambreion’da Thesmophorion ve Lokhia artemis adına kurulan iki tapınak vardır.
Gambreion'un bugünkü yeri hakkındaki ilk açıklamayı yalnız Ramsay yapmıştır.Ramsay Anadolu'nun Tarihsel Coğrafyası'nda Gambreion'u Bergama ile Germe arasında bulunan Kınık mevkiinde gösterir.





















30 Mayıs 2010 Pazar

Theodosius Cistern/Şerefiye Sarnıcı




Theodosius Cistern (Yunanca: Κινστέρνα Θεοδοσίου, Türkçe: Şerefiye Sarnıcı) Türkiye'de , İstanbul'un aşağısında uzanan pek çok antik sarnıçlardan . Modern giriş Fatih Piyer Loti Caddesi'nde.
Sarnıç 428 ve 443 tarihleri arasında İmparator II. Theodosius tarafından, Bozdoğan Kemeri vasıtasıyla su depolamasını sağlamak amacıyla inşa edilmiş. Bozdoğan Kemeri, Theodosius tarafından antik Yunan ve Roma'da Su perisine adanan anıt olan "Nymphaeum", "Bath of Zeuxippus" (100-200 arasında inşa edilen ve 532 tarihindeki "Nikeaia isyanı" nında tahrip olan ve daha sonra yeniden inşa edilen [1]) ve "Büyük Saray"a yeniden dağitılmış. Bu yeniden dağıtma işlemi Şerefiye Sarnıçı'nın yapımını da sağlamış görünüyor.
Alan ölçüleri yaklaşık 45x25 metre olup, çatı 9 metre yüksekliğinde 32 adet mermer kolon tarafından taşınmakta.






Forum Theodosius/Forum Tauri-Beyazıt




Theodosius Forumu bugünkü Beyazıt Meydanı'nın olduğu alanın Roma döneminde ki adı. 4. yüzyıla kadar Forum Tauri (Boğa Meydanı) olarak adlandırılan alan daha sonraları bu isim ile anılmış. Bu dönemde etrafı geniş sütunlu kilise ve hamamlarında yer aldığı mermer yapılı sivil ve kamu binalarıyla çevrili olan alanın kuzey doğusunda Jüpiter Tapınağı bulunmaktaydı.


Forumun ortasında İmparator I. Theodosius onuruna dikilmiş bir sütun bulunurdu. Tepesinde I. Theodosius’un heykeli bulunan sütunun etrafı imparatorun barbarara karşı kazandığı savaşların kabartma tasvirleri ile süslüydü. İçinde bulunan bir spiral merdiven sayesinde ziyaretçiler sütunun tepesine çıkabiliyordu. Hayatlarını bu tarz sütunların tepesinde dua ve ibadete vakfetmiş stylite olarak adlandırılan ruhbanların Orta Bizans dönemine kadar sütunun tepesinde varlıklarını sürdükleri bilinmektedir. Sütun 15. yüzyılın sonuna kadar ayakta kalmıştır




İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesinin temel açma kazıları sırasında üç ayrı bazilika kalıntılarına rastlanmıştır. Haklarında pek bilgi bulunmayan ve isimleri bilinmeyen bu bazilikalar "A", "B" ve "C" bazilikaları olarak adlandırılmıştır.
Bu bazilikalar içinden Bazilika A, I. Jüstinyen dönemine ait olan ve planı bilinen tek bazilikadır. Plan belirgin birkaç özellik sunmaktadır. Hemen hemen kare olan merkez alanının iki tarafında avlular bulunmaktadır. Batı yönündeki dış dehliz avlulara bağlanmaktadır. Kilise merkezini ayıran sütunlar arasında kalan boşluklar birbirleri arasında korkuluk katmanı oluştururlar ve bu özellikleriyle Ayasofya’ya benzerler. Bazilika A’da bulunan büyük minber erken Bizans dönemine ait tek numunedir ve Ayasofya’nın bahçesinde bulunmaktadır.

Marmara adalarından getirilen mermer ile yapılmış, üç adet geçiş koridoru bulunan kavisli yapıya sahip bir zafer takı forumun batısında bulunurdu. Roma’da bulunan bir zafer takına benzer biçimde inşaa edilen bu eserin ortasındaki geçiş koridoru kenardakilere göre daha büyüktü. Ortasında I. Theodosius’un heykeli bulunan zafer takının iki yanında I. Theodosius’un oğulları Arcadius ve Honorarius’un heykelleri bulunurdu. Ortadaki geçiş koridorunu taşıyan ve bu koridorun iki yanında bulunan Herkül figürleri ile süslü dörder adet sütun bulunurdu.
Bugün Ayasofya’nın önünden başlayarak batı yönünde ilerleyen cadde( bugünkü adıyla Yeniçeriler Caddesi ) geçmişte şehrin ana hattını şekillendirmiştir. Bu cadde Theodosius Zafer Takının içersinden geçerek Trakya’ya doğru devam eder ve Balkanların dışına kadar ulaşırdı. Şehrin maruz kaldığı istilâlar ve 5. yüzyılda meydana gelen deprem gibi bir takım doğal felaketler sonucunda ağır zarar gören Zafer Takı ile Forumu çevreleyen ve bugün hâlâ bir takım kalıntıları bulunan antik yapılar, Osmanlıların İstanbul’u fethinde çok önceleri yıkılmıştır.