17 Ağustos 2011 Çarşamba
Myndos/Gümüşlük
MYNDOS
Topografik Yapı: Muğla İli, Bodrum İlçesi, Gümüşlük Beldesi sınırları içerisinde kalan ve antik coğrafyada Karia kentlerinden birisi olan Myndos, Strabon'un da tanımladığı gibi, Halikarnassos'un hemen yakınında, Kos'un Scandaria Burnu’nun karşısında, Termerium Burnu üzerinde yer almaktadır. Gümüşlük batı uzantısı yüksek bir yarımadadır ve bağlantıyı sağlayan dar boğaz, Knidos’ta olduğu gibi, muhtemelen erken dönemlerde bir koridorla birbirinden ayrılmaktadır. Myndos’u Halikarnassos’a bağlayan alanda tepelerin arasında pek çok zengin ve verimli vadiler, bu vadilerdeki karşılıklı bayırlarda rüzgar değirmenleri ve yerleşimlerin olduğu tali alanlar bulunmaktadır. Bu araziler kara bağların, diğer bir ifade ile siyah üzümün memleketi olarak bilinmektedir.Tarihçe: İ.Ö. 2. binde Minos Krallığı'nın egemenliği altında olmak üzere Pelasglar ile birlikte adalarda yaşayan Lelegler, Karia kıyılarına çıkarak ilk sahiplerini buralardan uzaklaştırıp, kendi kentlerini kurmuşlardır. Böylece Myndos, Lelegler tarafından Karia Bölgesi'nde kurulan sekiz kentten birisi olmuştur. Strabon göre diğer yedisi Leleg kenti; Termera, Side, Madnasa, Padasa, Uranium, Telmessos ve Theangela/ Syangela'dır. Yine Strabon'a göre, Karia Satrabı Mausolos İ.Ö. 4. yüzyılda sekiz kentten altısını boşaltarak, buralarda yaşayan insanları Halikarnassos’a yerleşmeleri konusunda baskı uygulamıştır. Ancak Myndos'a dokunulmayarak, kent kıyıya doğru, yani şimdi Gümüşlük Beldesi'nin bulunduğu alana taşınmıştır. Eski kent ise daha sonra Palaimindos olarak anılmıştır. Mausolos tarafından yeniden inşa ettirilen kent, Yunan şehircilik anlayışına uygun bir şekilde planlanmış ve yerleşim alanının tamamı sur içerisine alınmıştır. Günümüze kadar gelen kent dokusu Mausolos tarafından kurulan kente aittir. Ancak Roma imparatorluk çağında da büyük eklemeler söz konusudur. Herodot yaklaşık İ.Ö. 500 yılında kentin Aristogoras'ın donanmasına bir gemi verdiğinden, Attik-Delos Deniz Birliği'nin ilk üyelerinden birisi olduğundan bahsetmekte ve Birliğe 12 talent vergi ödemek zorunda olduğundan söz etmektedir. Bu ağır vergi yüzünden bu dönemde şehrin oldukça küçüldüğü bilinmektedir. İ.Ö. 334'de B. İskender Myndos'u kuşatmış, fakat alamayınca Halikarnassos'a yönelmiştir. Daha sonra B. İskender'in komutanlarından Ptolemaios ile Asandros İ.Ö. 333'de Satrap Orontobates'i yenilgiye uğratarak Myndos ile birlikte bütün Karia Bölgesi’nde hakimiyet sağlamışlardır. B. İskender'in imparatorluğunun parçalanmasından sonra, Mısır'da bulunan Ptolemaios Krallığını kurması üzerine Myndos Ptolemaioslar Hanedanlığı'nın idaresine girmiştir (İ.Ö. 308-275). Sonrasında ise Myndos'un Lysimakhos Hanedanlığı'nın idaresine girdiği görülmektedir. İ.Ö. 201 'de Lade Deniz Savaşı’nda Rhodos donanması Myndos Limanına sığınmıştır. İ.Ö. 197'de ise kenti Rhodos koruması altında görmekteyiz. İ.Ö. 196 yılında Suriye Kralı Antiokhos'a karşı Rhodos'la işbirliği yaparak bağımsız olmuştur. Bu tarihte şehir ilk kez kendi şehir sikkelerini darp etmiştir. Daha sonra Pergamon Krallığı idaresine giren kent, İ.Ö. 133'de Pergamon'un son kralı III. Attalos'un ölümü üzerine bıraktığı vasiyetname ile Roma'ya bırakılmış. Böylece imparatorluğun Küçük Asya kentleri arasında yer almıştır. İ.Ö. 44 yılında Caesar'ın öldürülmesinden sonra Brutus ve Cassius Roma Cumhuriyeti adına Anadolu'ya egemen olmuş ve bu tarihte Cassius donanmasını Myndos limanında barındırmıştır. Ancak Brutus ve Cassius'un donanmalarının M. Antonius tarafından yenilgiye uğratılması, bu egemenliğin kısa sürmesine ve bir süre için Myndos'un Rhodos'un hakimiyetine geçmesine neden olmuştur. Ancak Rhodos'un sert bir yönetim sergilemesi sonucu oluşan huzursuzluk, kentin tekrar Roma egemenliğine geçmesine neden olmuştur. Kent, Hıristiyanlık döneminde Amyndos adı altında, Karia Eparchiası’na bağlı bir piskoposluk merkezine dönüşmüştür. Böylece Myndos'un geç dönemine ait bilgilere de sağlıklı bir şekilde ulaşmak mümkün olmaktadır. Karia Eparchiası’na dahil olması nedeniyle kent hakkındaki bilgileri İ.S. 375'deki konsül listelerinin yer aldığı Hierokles'ten almaktayız. Kent, Karia Bölgesi’nin büyük bir bölümünü etkileyen büyük bir deprem ile terk edilmiş, özellikle Orta çağda kıyıların güvenliğini sağlamada yaşanan sıkıntılar nedeni ile de günümüze kadar bir daha iskan edilmemiştir. Kentin sonunu hazırlayan büyük depremin izlerini hem Doğu Limanı’nda denizin içine çökmüş olan mimari kalıntılardan, hem de büyük bloklar halinde yıkılmış olan ve birkaç örneği kısmen de olsa günümüze kadar korunmuş olan duvar parçalarından izlemek olasıdır.
Araştırma Tarihi: Kentle ilgili modern araştırmalar 1800'Iü yıllarda başlamak üzere çoğunlukla seyyahlar tarafından yapılmıştır. Bu dönemde tiyatro ve stadyum gibi günümüze ulaşamayan kalıntılardan da bahsedilmektedir. Yine 19. yüzyılda W.R. Paton ve J.L. Myres şehri gezmiş, çoğunlukla yazıtlar üzerinde incelemeler yapmış ve kentin bir Leleg yerleşmesi değil de, Grek kenti olduğunu öne sürmüşlerdir. Bu görüşlerini de Stephanos Byzantion ve Plinius'un Myndos'u bir Hellen kenti olarak tanımlamasından hareket ederek desteklemişlerdir. Fr. Beaufort 1811'de Anadolu'da yaptığı gezi ve araştırmalarını Karamania adlı eserinde toparlamış ve burada Gümüşlük Limanı’nın girişindeki dalgakıran ve körfezin ön kısmındaki bazı kalıntıları tespit etmiştir. 1850'lerde ise kesme taş örnekleri tepelerin yamaçlarında görülebilmekte ve ayrıca duvarların dışında birkaç mezar da dikkati çekmektedir. Kitabeler ise dikkati çekenden çok daha azdır. Myndos ve çevresiyle ilgili araştırmalar yapan C. T. Newton limandaki kıyı düzlüğünde bir tapınak büyük bir kilise ve hamamlardan söz etmektedir. 1950'li yıllarda ise G.E. Bean kenti ziyaret etmiş, liman ve şehir dokusunu oluşturan yapılar hakkında halen büyük ölçüde faydalandığımız bilgileri aktarmıştır.
Yazı ve Fotograflar yüklenecek.
16 Ağustos 2011 Salı
Çallı Köyü-Burhaniye'de ıssız bir köy
ÇALLI KÖYÜ
Burhaniye'nin doğusuna düşüyor. Kent merkezine 9km. uzaklıkta. Börezli ile Kuyucak arasında kalıyor. Önceleri 73 kişilik nüfusu vardı, şimdi 5 yaşlı aile yaşıyor. Börezli, Fuğla Tepe gezimizde rastladık ÇALLI'ya. Gerçekten kimsecikler yoktu, terkedilmiş, Antik MADRA dağının yükseltilerinin yamaçlarında yer alan ilginç evleri ve sokaklarıyla dikkatimizi çekmişti.
Bu geziye artık aramızda olmayan ama kalplerimizde yaşayan dostum Tur Rehberi MUSTAFA HALMAN'la katılalı yıllar olmuş, yukarıda yüklediğim fotografları işte bu gezide ve 2004 yılında çekmiştim. Ve yıllar sonra da aşağıdaki haberi okudum.
Balıkesir'in Burhaniye ilçesine bağlı Çallı köyü yaşanan göçler yüzünden hayalet köy haline geldi. Yaklaşık 40 yıl önce 250 hanenin bulunduğu köyde yaşayan aile sayısı 5 e düşerken öğrenci yüzünden kapanan okul da harabe haline geldi.
İlçeye 9 kilometre uzaklıktaki Edremit Körfezi manzaralı Çallı köyü yıllardır yaşanan göçler yüzünden hayalet köye döndü. Köydeki çok sayıdaki toprak damlı ev kullanılmadığı için yıkılmış. Komşuların ovada bulunan Kızıklı ve Börezli köylerine taşındıklarını belirten 39 yaşındaki Cemil Özen, köyde yıllardır düğün yapılmadığını söyledi.
ERKMEN SENAN
14 Ağustos 2011 Pazar
Adramytteion/Burhaniye/Fuğla Tepe-Börezli Köyü
Antik Adramyttenos Kolpos/Edremit Körfezi'ne, Antik THEBE/Edremit Ovası'na en hakim tepede kurulmuş ama yıllardır gözlerden ırak bir arkeolojik ören yeri. Tahkim edilmiş bir tepe. 2004 yılında temmuz ayında, artık aramızda olmayan, 2006 yılında yitirdiğimiz Tur Rehberi ve önemli bir Aydın olan Sevgili arkadaşım, Dostum Mustafa HALMAN ile önce PYRRHA/Karaağaç, sonra KİSTHENE/Kız Çiftliği, ADRAMYTTEİON/Ören'den sonra FUĞLA TEPE'yi görmek için BÖREZLİ köyü'ne geldik. Değerli Prof. Dr. ENGİN BEKSAÇ'ın Yüzey araştırma raporlarında geçen FUGLA/FUĞLA TEPE'yi görmek için sabırsızlanıyorduk. Köy kahvesi'ne oturduk ve araba ile gideceğimizi ve yanımıza bir rehber istediğimizi köy kahvesindeki arkadaşlara söyledik. Köyden iki rehber arkadaşla yola koyulduk. Arabayla köyden az ilerde tepe belirmişti. Temmuz sıcağında bu görkemli tepeyi tırmanmaya başladık, zemin keramik kırıklarıyla doluydu, tepeye geldiğimizde her şeyden önce muhteşem bir Edremit Ovası ve Edremit Körfezi manzarasıyla karşılaşmıştık.
Ben yolda daha tepeye gelmeden önce bile, Mustafa HALMAN arabayı kullanırken digital öncesi "emektar Canon'umla" deklanşöre basmaya başlamıştım bile. (Fotografların eskiliğini o yüzden pek önemsememek gerek bence. Zira hepsi arşiv niteliğinde.Yeniden Fugla Tepe'ye çıkarsak daha yeni ve düzgün fotolar çekeriz, elbette) Tepenin manzarası da konumu da etkileyiciydi ve özellikle defineciler tarafından oldukça talan edilmiş görünüyordu. Sarnıçların içi dağıtılmış duvar taşlarıyla doluydu.
Edremit Körfezi ve çevresinde çok önemli araştırma ve kazılar yapan Prof. Dr. Engin Beksaç Fugla Tepe ile ilgili diyor ki;
Börezli Köyü ardına gelen yüksek bir tepe üzerinde yer alan sahada çeşitli kayalara oyulmuş kademeler ve iki sarnıç ile birlikte duvar izlerine rastlanmıştır. Özellikle zirve düzlemi altına gelen kısımdaki mağaranın konumu ilgi çekici olup, daha sonra kale olarak da kullanıldığı anlaşılan bu mahalin ilk aşamada bir sunak alanı olarak kullanıldığını gösterir gibidir. Yüzeydeki bazı Demir çağı keramikleri yanında Hellenistik dönem keramiklerine de rastlanmıştır.
Tarihin Işığında Burhaniye: Prof .Dr. ENGİN BEKSAÇ-ŞULE NURENGİN BEKSAÇ. M.A., TRAKYA ÜNİVERSİTESİ.2006 Sayfa:31
Konik biçimli Fuğla Tepe’nin zirvesinde mimari düzenlemelerin yanı sıra, duvarlar, kuzey tarafta da sunak (altar) benzeri bir oluşumlar var. Mimari ve seramik buluntular, bu yerin önce kültle ilgili daha sonra da, stratejik bir yerde olması nedeniyle askeri tahkimat amacıyla Erken Demir Çağ’dan Roma dönemine kullanılmış olduğunu da ortaya koymakta.
Börezli-Kızıklı köyleri Bölgesi, denizden uzaklaşıp MADRA/PİNDASOS Dağlarına ulaşan konumuyla da dikkat çekmekte. Bölgenin hemen arkasında MADRA Dağının ilk yükseltisi olan FUĞLA TEPE vardır. Adramyttenos Kolpos denilen Edremit Körfezi Kıyıları ile yükseltiler arasında ünlü Thebe/Edremit Ovası içinde yer alan önemli ve verimli tarım arazileri yer alır. Ayrıca BÖREZLİ köyü'nün girişinde ve kuzeyinde dere kenarında sütun parçaları, TEPA TARLA mevkiinde mimari ögeler ve keramik kırıkları vardır.
Yakındaki KIZIKLI Köyü düz bir yerde kurulu. Kızıklı'nın çevresinde ve YUKARI HARMAN mevkiinde Roma dönemine ait nekropol verilerine rastlanılmıştır.
Bazı araştırmacılar İOLLA kentinin FUĞLA TEPE olabileceğini iddia etmiştir. STAUBER yazılarında yine İOLLA, FUĞLA TEPE ve HİSARKÖY'den bahsediyor, İOLLA'yı yine bir soru işaretiyle kroki haritasında Fuğla Tepe'nin yanına yerleştirirken, TEPEOBA/KUMLUCA'yı THEBE'ye, LYRNESSOS 'u da BÜYÜKDERE'ye, ANDEİRA'yı ise KÜÇÜKDERE'ye soru işaretiyle lokalize ediyor. Hisarköy'ün de İOLLA olabileceğini bazı araştırmacılar söylese de İOLLA ismine yakın en önemli yerleşimin ÇORUK ve çevresinde aranması çok güçlü bir olasılıktır. Bakınız : Adramytteion ve Çoruk mezarlığı Blogspotumuzda...
Yeni yazı ve fotograflar yüklenecek.
11 Ağustos 2011 Perşembe
Karaburun İskele, Eski Yel Değirmeni
Karaburun İskele'de gezerken BURGAZ TEPE denen bölgenin sahile ve o muhteşem koya bakan kısmında ağaçlar ve Askeri Bölge arasında kalan bir değirmen kalıntısı görünür. Bugün Deniz tarafından baktığınızda Değirmeni göremezsiniz, çünkü ağaçlar o açıdan görmenizi engeller, ama biraz yukarıya çıktıkça ve Karaburun Merkez'e giden yokuşa yaklaştıkça o tarihi değirmen sizin yürüyüşünüze de eşlik eder. İşte eski bir fotografta 1968 yılının Karaburun Eski Değirmeni ve bugünkü durumu.
Ege'li değerli arkeolog ŞÜKRÜ TÜL, Tepekule Tarih Dergisi'nde yer alan "Ege'nin Yel Değirmenleri-Değirmenlerin arkeolojisi yapılır mı?-2000" adlı araştırma yazısında diyor ki;
Karaburun İskelesinde sağlam bir yeldeğirmeni olağanüstü bir konumda, şimdi askeri üs olarak kullanılan denize egemen bir tepede. "
Karaburun Değirmeni bugün bence daha görünür kılınmalı ve kültür turizmine açılmalı...
Öncelikle Karaburun Belediye'sinden bu konuda bir çaba beklemeli. ERKMEN SENAN
Ege'nin en önemli rüzgarları İMBAT eski Hellence'de "EMBATİS", Süvari, tayfa ya da serin deniz rüzgar anlamını taşıyor. "EMBATON'da" denmiş. Kuzey rüzgarı POYRAZ'ın adı ise "BOREAS". Güney rüzgarının ismi "NOTOS" ise LODOS olmuş.
Karaburun /KHERSONNESOS yarımadası'nın çevresinde bulunan yel değirmenleri ise şuralarda;
PARLAK/VOİNATİ, DENİZGİREN/PTELEON-TOLOS civarında, MELİE/KARAREİS, ILDIRI/ERYTHRAİ, KADIOVACIK Köyünde...
Kaynak: ŞÜKRÜ TÜL, Ege'nin Yel Değirmenleri yazısı-2000
Nymphaion/Nif/Kemalpaşa ve Kız Kulesi, Bizans Sarayı,Sur Duvarları
İzmir’in ilçesi olan Kemalpaşa, NİF (Eski bir OLYMPOS Dağı) dağı eteklerindeki antik çağ Lydia kentlerinden NYMPHAİON’un üzerinde kurulmuş.
SPYLOS MAGNESİA'sının (Manisa) güneyinde, Akhamenid'lerce KYROU PEDİON (KYROS Ovası) denen KEMALPAŞA Ovası'nın batı ucunda NYMPHAİON yer alır. Eskiçağda adı duyulmayan bu kasaba, geç Bizans döneminde, ikliminin güzelliğiyle imparatorların yazlık dinlenme alanı olarak önem kazanmıştı. NYMPHE'ler burada Kır Perilerini anlatıyor, NYMHPHE özellikle artık sular altında bırakılan Antik hydro terapi merkezi ALLİANOİ'de "SU PERİLERİ" olarak karşımıza çıkmışlardı. Ayrıca Anadolu'da birçok antik yerleşimde ANITSAL ÇEŞME Yaıları vardır ve bu yapılara MYMPHAEİON denir. (Örnek:ASPENDOS/BELKIS-/Pamphylia-ANTALYA)
NYMPHAİON XIII.yy.da önem kazanmış. Daha sonra Latinlerin Bizans’ı 1204-1264 arasındaki istilaları sırasında Bizans’ın soyluları Anadolu’da küçük devletler kurmaya yönelmişler. İmparator III.Alexis Angelos’un damadı Theodoros Laskaris Nikaia (İznik) merkez olmak üzere yeni bir Bizans devleti kurmuş ve İstanbul’dan kaçak soyluları yanında toplamış. Theodoros Laskaris, Batı Anadolu’nun bazı kesimlerini ele geçirerek İmparator unvanını kullanmış. Theodor Laskaris'in ölümünden sonra İoannis Dukas Batataes yerine İmparator olmuş (1224-1254), yaz aylarını da İzmir-Kemalpaşa arasındaki Pınarbaşı köyünde, kışı da Nympaeion’da geçirmiş. Bugünkü Kemalpaşa’da ölünce de orada yaptırdığı Sosendra’nın Meryem kilisesine gömülmüş. Onun yerine geçen Mikhael Paleologos Latinleri yenerek İstanbul’u Latin istilasından kurtarmış ve Ayasofya’da taç giymiş.Şu anda AİGAİ/KÖSELER KÖYÜ kazı başkanı olan Prof. Dr. ERSİN DOĞER İzmir'in Smyrna'sı isimli doyumsuz bilgilerle dolu yapıtında Nymphaion ile ilgili şunları anlatıyor.
KIZ KULESİ BİZANS SARAYI (NİF - KEMALPAŞA)
1204 Yılında Konstantinopolis'in (İstanbul) Latinler tarafından işgal edilmesiyle başkentten kaçan, Bizans'ın asil aileleri Anadolu ve Yunanistan'a geçerek, buralarda küçük prenslikler kurdular. Bizans İmparatorluğu'nun Batı Anadolu'daki toprakları üzerinde, 1. Theodoros Laskaris tarafından kurulan Laskarisler Devleti (İznik İmparatorluğu) merkez olarak kendine NİKAİA'yı (İZNİK) seçti. İzmir yakınındaki NYMPHAİON' Laskarisler döneminde parladı ve bu küçük devletin hükümdarları tarafından hem bir sayfiye yeri hem de sanki ikinci bir başkent olarak kullanıldı. Osmanlı döneminde " NİF" olarak isimlendirilen kent, Cumhuriyet döneminde KEMALPAŞA adını aldı. Günümüzde halkın " KIZKULESİ" diye adlandırdığı saray kalıntısı Kemalpaşa ilçesinin girişinde yer alır.
İşte böyle, Kız Kulesi/Bizans Sarayı, Theodoros Laskaris (1206-1222) zamanında yapılmış. Burası İstanbul dışında inşa edilmiş bir İmparator sarayı olması bakımından çok önemli plânı da İstanbul’daki Tekfur Sarayı'na benziyor. Saray içten 7.10 x 24.40 m. ölçüsünde bir dikdörtgen planlı. Zemin katı dış yüzleri hafifçe yuvarlatılmış büyük kesme taşlardan meydana gelmiş. Yapı üç katlı. Zemin katta içeride dördü doğu duvarında, diğer dördü de batı duvarında olmak üzere 8 adet paye var. Buradaki pencerelerin dar ve ince uzun oluşu ise korunmak amaçlı. Bina bugün çok harap bir durumda. Zemin katı, diğer üç katın molozları ile dolmuş vaziyette. Birinci ve ikinci katın cepheleri ayakta kalmış, üst kat ve çatıdan ise hiçbir iz kalmamış. İkinci ve üçüncü katların mimari şekilleri tam olarak aydınlanamamış. Duvarda görülen ahşap kirişler,bu katların tabanlarının ahşap olduğunu göstermekte. Zemin katın doğu cephesinde büyük kesme taşlardan masif bir görünüşe sahip 2.50 m. genişliğinde tam ortada bugün harap olan giriş kapısı vard. Zemin kat dikdörtgen bloklar halindeki yontma taştan inşa edilmiş. Rasgele büyüklükteki taşların dizilişi yüzünden malzemenin devşirme olma ihtimali kuvvetli. Bu taş bloklar arasında harç kullanılmamış. Üst katlar ise dört sıra tuğla, bir sıra taş dizisinin üst üste konulması ile meydana getirilmiş. Tuğla, yapıda oldukça fazla kullanılmış, pencere kenarları ile kapı girişlerinde bu sıkça görülmekte.
Prof. Dr. ERSİN DOĞER İzmir'in Smyrna'sı isimli doyumsuz bilgilerle dolu yapıtında Nymphaion ve Bizans Sarayı ile ilgili şunları anlatıyor.
Gerçekten de dışarıdan bakıldığında, yüksek duvarları ile kuleyi andıran bu yapı, Laskarisler tarafından inşa edilmiş bir kalenin üzerinde kurulduğu tepenin eteğinde, surların dışında inşa edilmiştir. Yapı 25.75mx11.50m. boyutunda dikdörtgen planlıdır. Günümüze gelen izlere göre orijinalde, biri bodrum olmak üzere dört katlı planlandığı anlaşılmaktadır. Ancak söz konusu katlar yıkılmış, içi bodrum katın seviyelerine değin toprak ve molozla dolmuştur. Duvarların alt kesimi, 1.13-1.30x0.55m. boyutlarındaki büyük kesme taş bloklarla inşa edilmiştir. Bu bloklar muhtemelen çevredeki Klasik-Hellenistik Çağ kalelerinden, bilhassa kentin üzerindeki kaleden getirilmiş olmalıdır. Üstteki üç katın ağırlığını taşıyan ve adeta bir kaide işlevi üstlenen alt kesimde ise duvar kalınlığı 2 metre tutulmuştur. Bodrum katın ışıklandırılması ve havalandırması, dört yönde açılmış mazgal pencereler ile sağlanmıştır. Mazgal pencerelerin yükseklikleri 1.2 metre, dışa bakan genişlikleri 0.17 metredir. İç mekandaki, duvara bitişik duvar payeleri ve köşelerde kısmen izlenebilen kemer ve pandantif kalıntıları, bodrum katının orijinalda ortada bir sıra destek ile ayrılmış üzeri tonoz veya kubbe ile örtülü küçük birimlerden meydana geldiğini düşündürmektedir. Üst katların orijinal durumlarına ait izlerin hemen tamamı kaybolmuştur. Üst mekanları aydınlatan yuvarlak kemerli pencereler, günümüzde birer oyuk halini almıştır. Prof. Dr. Semavi Eyice , içte , katları birbirine bağlayan bir merdiven veya rampanın mevcudiyetini düşünmektedir. Duvarların üst kesimleri 3 veya 4 sıra tuğla ile bir sıra taş dizilerinin dönüşümlü olarak yerleştirildiği almaşık teknikte örülmüştür. Taşların aralarına dikey yerleştirilen tuğlalar ile çerçeveler oluşturulmuştur. Tuğlalar kimi zaman dekoratif şekiller oluşturulacak biçimde dizilmişlerdir. (Kaynak:Ersin Doğer Arşivi)
NYMPHAİON ile ilgili kaynaklar:
İzmir'in Smyrna'sı: ERSİN DOĞER- İletişim yay.
Lydia:BİLGE UMAR- İNkilap yay.
Anadolu'nun Tarihi Coğrafyası:Veli sevin- Türk Tarih Kurumu yay.
Yeni Yazı ve fotograflar yüklenecek. Erkmen Senan
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)