17 Haziran 2011 Cuma











































































Menemen ilçesinden kuzeye doğru gidildiğinde; Antik çağdaki ismi SARDENE olan görkemli Dumanlıdağ il karşılaşırız.
Bu dağın yola uzanan ucunda bir tepeye kurulmuş BURUNCUK Köyü vardır.
Larisa olarak da söylenen kent, Aiol Birliğini oluşturan 12 Aiol kentinden biridir. Luvi /Pelasgos dilinde Lar(a)-issa’dan gelir. Kum-Kent anlamındadır. Strabon Larissa’larla ilgili ortak bir özellik vardır. Toprakları, nehirlerin getirdiği alüvyonlarla oluşmuştur demektedir. Larissa da Gediz (Hermos) ırmağının doldurduğu Gediz Deltasının yanında bulunur.
İzmir ili, Menemen ilçesine bağlı İzmir-Çanakkale karayolu üzerinde Buruncuk Köyü’nün sağ tarafında görülen kayalık yarımadanın üzerinde kurulu. Smyrna Pergamon arası antik yol Larissa’dan geçiyordu. Tıpkı bugün modern yolun geçtiği gibi. Kalıntıların bulunduğu tepenin yamacında Larissa’nın sit alanı olmasına rağmen bir taş ocağı bulunmaktadır. Bu taş ocağı şehir kalıntılarının yok olmasına sebep olmaktadır. Arkaik ve Klasik döneme ait iki adet saray kalıntısı Larissa’nın Batı Anadolu tarihindeki önemini arttırmaktadır.  

Bu güzel, Uygar ve görkemli köyün üzerindeki tepede LARİSSA isimli Antik Aiolis bölgesinin bir kenti bulunur.Biraz zahmetli bir tırmanıştan sonra çok güzel ve estetik görünümlü duvar, yapı ve sarnıç kalıntıları ile karşılaşırsınız. Antik Anadolu Coğrafyasında Amasya'lı STRABON diyor ki;
"Larissa'larla ilgili ortak bir özellik vardır.Toprakları nehirlerin getirdiği alüvyonlarla oluşmuştur."
İşte bu nedenle,bu kentlerin adı LUVİ dilinde LAR(A)ASSA-İSSA ögelerinden tüketilmiştir.
KUM KENTİ anlamına gelmektedir. (Prof.Dr.Bilge UMAR-Türkiye'de Tarihsel adlar)
Anadolumuzda, HİTİT Belgelerinde LARİİA adli bir kent ismi de geçmektedir.
Buruncuk'taki LARİSSA da GEDİZ (KADYS/HERMOS) ırmağının,eskiden deniz girintisi iken kum dolgusu
yığarak oluşturduğu bereketli MENEMEN ovasının yanıbaşındadır.

Aiolia’nın dışında Anadolu’da Larissa adını taşıyan birçok kent vardır: Aydın (Tralles) yakınındaki küçük bir mabet kenti, Kapadokya’da Kayseri-Komana (Şar) yolu üzerindeki küçük bir kent, Lydia’da Tire’nin 5 km kuzey-batısındaki Güzelimtepe yerleşim alanındaki, Troas yakınlarında, Peneios ırmağı kıyısında ,Thessalia’da Oiboia (Eğriboz Adası) ile ana kara arasındaki boğaz girişinde, Doğu Anadolu’da Dicle kıyısında, Suriye’de Asi Irmağı kıyısında, Kuzey Peloponnesos’daki Akhai ile Elia bölgeleri arasındaki akarsu kıyısında ve yine Pelopennesos’da Argos kenti akropolündeki yerleşim yeri bu ismi taşımaktadır.Larissa Sözcüğü Pelasg-Luwi dilinde “kum kenti” anlamına gelmektedir. Strabon da Larissa adını taşıyan kentlerin hepsinin ortak özelliğinin topraklarının, nehirlerin getirdiği alüvyonlardan oluşmasıdır demektedir. Ayrıca üç tane Larissa’nın varlığından söz eder. Bunlardan biri Ephesos yakınında, diğeri de İlion’a yakın olanıdır.Batı Anadolu’da Larisa veya Larissa isimlerinde bir takım küçük kentler vardır. Büyük bir olasılıkla bu kentler Yunan göçünden önce Ege’nin kuzey, kuzey-doğu ve kuzey-batı kıyılarında yaşayan Pelasglar denilen yerli halkın kurmuş olduğu kentlerdir. Ancak Batı Anadolu’daki Larissa kenti ilk defa Homeros’un İliadası’nda geçmektedir:

“...Ünlü kargıcı Pelasg soylarına komuta eder Hippothoos, otururlar toprağı bereketli Larissa’da”

“ Hippothoos yüzüstü yıkıldı ölünün üstüne,uzaktaydı bereketli Larissa’dan,”

Buruncuk köyünün hemen arkasındaki tepede yer alan M.Ö.1500-1100 arasına tarihlendirilen surlarla çevrili Akropolün içerisinde üç ayrı döneme ait yapılarla karşılaşılmıştır. Son araştırmalarda iki kenarında megaronlar bulunan peristilli bir ev çıkarılmıştır. Ayrıca burada biri Athena’ya diğeri kime ait olduğu bilinmeyen iki mabet, saray, kuyu ve birbirine çok yakın evler bulunmuştur. Akropolün hemen altında sur kalıntıları, surların ana giriş kapısı, mezar anıtları günümüze gelebilmiştir. Büyük bir kısmı bugün de görülebilen antik döşeme taşlarının oluşturduğu yoldan kentin ana kapısına ulaşılır.

Larissa’da pişmiş topraktan yapılmış künklerin oluşturduğu su yolları ilginç bir su dağıtım sistemini göstermektedir. Ayrıca bu su yollarının yardımıyla dağlardan su kemerleri ile sular kente getirilmiştir. Günümüzde de köylülerin yararlandıkları su kuyuları halen varlığını korumaktadır. Doğu’da nekropol vardır.

Larissa’daki arkeolojik araştırmaları 1902-1934 yıllarında J.Böhlau, K.Schefold, Franz Miltner Alman ve İsveçli Arkeologlar yapmışlardır. Kazılarda çıkarılan arkaik döneme ait mimari parçalar İzmir Müzesinde, terrakotta kaplamalar ile çanak çömlek gibi parçalar da İstanbul Arkeoloji Müzesindedir. İzmir ve İstanbul Arkeoloji Müzesindeki Larissa buluntularını mutlaka gezmeli, görmeli..

Larissa Tarihi: Prof.Dr. Hayat Erkanal 2001 yılı Liman Tepe kuzey kazı alanında yapılan kazılar kapsamında bulunmuş olan çanak parçalarının Panaztepe, Troya VI’da, Beycesultan’da, Kum Tepe’de ve Larissa’da rastlandığını belirtmektir. Bu buluntunun Orta Tunç Çağına ait olması Larissa’nın tarihini aydınlatmaktadır. (24. Cilt1 Kazı Sonuçları- 2002)
Larissa Kenti, Gediz deltası Gediz (Hermos) ırmağının taşıdığı alüvyonlarla dolmadan önce Ege kıyısında bir kıyı kenti idi. Çevresinde bu dolgu oluşmadan önce diğer kıyı şehirleri ise Panaztepe, Geren, Höyücek yerleşimleriydi. Güneyinde ise Kumtepe ve Bayraklı yerleşimleri bulunuyordu. (17. Cilt1 Kazı Sonuçları- 1995)
Aiol boyları Ege Bölgesine göç etmeye başladıklarında Larissa’yı kuşatırlar, fakat öncülleri olan Pelasgosluların direnişiyle karşılaşırlar. Onlar da Neon Teikhos (Yeni Kale) yerleşimini kurarlar. Sonra Larissa kentini ele geçirirler.
Batı Anadolu MÖ.546 yılında Pers egemenliğine geçer. Pers kralı Kyros Lydialıları Sardes kentinin önlerinde yapılan savaşta kendisine yardım eden Mısırlılara hediye olarak Larissa kentini verir. Bölgede yaklaşık 200 yıl hüküm süren Perslilerden günümüze kalan en önemli Phokaia’da (Foça) bulunan Satrap Mezarıdır. Halkımız burayı “Taş Kule” olarak adlandırmıştır. Bunların yanı sıra Panaztepe ve Larissa’da bulunan sarayların Pers özellikleri taşıdığı düşünülmektedir.
MÖ.399 yılında Batı Anadolu’da Pers hegemonyasını kırmak için yöreye gelen Thibron komutasındaki Sparta birlikleri Larissa’yı kuşatmasına rağmen ele geçiremez. Fakat MÖ.334 yılında Batı Anadolu’yu işgal eden İskender kuvvetlerine diğer Aiolis kentleri gibi Larissa’da direnç göstermeden teslim olur.
MÖ.279 yılında Kelt/Galat akınları tarafından yakılıp yıkılan Larissa Helenistik dönemi bir daha kalkınamadan sönük geçirmiştir.
Anadolulu Aelius Aristeides MS.200’lü yıllarda Smyrna-Pergamon arasındaki tarihi yolda yaptığı yolculuğu ayrıntıları ile aktarmıştır. G.Bean, vatandaşımızın yolunu izleyerek Aiolis yöresindeki izlenimlerini bize aktarır. Aristeides Larissa’da döküntü ve pis bir handan söz eder. O çağlarda köy bile olsa Larissa’nın varlığının devam ettiği görülmektedir.

Larissa Kazıları: 1902 yılında 1932-1934 yıllarında İsveçli ve Alman bilim adamları J.Böhlau, K.Schfold ve Franz Miltner tarafından kazılmıştır. Başka kazı yapılmamıştır. Bu kazılarda Klasik ve Helenistik çağ surlarından daha eski, MÖ.1500-MÖ.1100 arasına tarihlenen bir surun parçaları belirlenmiştir.




Larissa Kalıntıları: 80 yıl önce yapılan kazılarda MÖ.1500-1000 yılları arasına tarihlenen etrafı kuleli surlarla çevrili bir kent olan Larissa’da günümüzde görülen kalıntı bakiyeleri şöyledir. Kente çıkan antik yol, andezit taşından yapılma surlar dikkati çekmektedir. Surlar MÖ.400 yıllarında tekrardan yenilenmiştir.

Bir cadde ve evler, tapınak ve sarayların kalıntıları buluntular arasındadır. Dört adet sarnıç buluntusu kentin su ihtiyacını karşılamaktadır. Doğu etkisinde yapıldığı düşünülen üç adet saray kalıntısı MÖ.600 yüzyıl sonlarına tarihlendirilmiştir. II numaralı saray “hilani” tipinde, III. ve IV. nolu saray ise “megaron” tipinde yapılmıştır. Akropolis ilk kez MÖ.500 yıllarında tahkim edilmiştir.

Üç modern yel değirmeni kalıntılarının devamında nekropolis uzanır. Nekropoliste yüz adet mezar saptanmıştır. Çoğu Tümülüs mezar tipindedir. Nekropolisin tümü, ele geçen çanak çömlek parçalarına göre MÖ.600 yıllarına tarihlenir.

Kazılarda ele geçen buluntuların çoğu bugün Stockholm Müzesi’ndedir. Ayrıca İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde Aiol  sütun başlıkları ve pişmiş toprak eserler. Mimari parçalardan bazıları ise İzmir Arkeoloji Müzesi’ndedir.

Kaynaklar: Bilge Umar- Aiolis- İnkılâp Kitabevi (2002) / Bilge Umar- Türkiye’deki Tarihsel Adlar- İnkılâp Kitabevi (1993) / Ersin Doğer- İsmail Gezgin- Aiolis’de Bir Anıt /  George E.Bean- Eskiçağda Ege Bölgesi- Arion Yayınevi- (1997) / Nezih Başgelen- Birgi’dem Gevaş’a Anadolu Gezi Notları- Arkeoloji ve Sanat Yayınları (2006) /




Bu bölümdeki fotografları için de Sayın TAYLAN KÖKEN'e çok teşekkür ediyorum, paylaşmak güzeldir.

13 Haziran 2011 Pazartesi

11 Haziran 2011 Cumartesi

Attaleia/Antalya Hadrianus Kapısı

Hadrianus Kapısı İ.Ö 130 yılında İmparatorun ATTALEİA antik kentini ziyareti onuruna yapılmıştır. Roma dönemine özgü üç kemerli kent kapısı tipindedir. Yapının ithaf edildiği yazıta dair parçalar ele geçmiştir. Bu tür kapıların savunmada zayıflık yaratırdı, fakat George Bean Eskiçağda güney kıyılar kitabında PAX ROMANA'nın savunmayı gereksiz kıldığını belirtmektedir.
Kapının üç kemeri de eşit büyüklüktedir. Tonozlar merkezlerinde rozet bulunan kare biçimli kasetler ile süslenmiştir. İki cephesinde de, her biri kemerleri taşıyan ayaklardan birinin önüne gelecek şekilde yerleştirilmiş Korint düzeninde 4 adet sütun vardır. Hadrianus Kapısı restore edilmiştir.
Kaynak:Eski Çağda Güney Kıyılar (Pamphylia, Lykia) Sayfa:23 George BEAN, Çevirenler: İnci DELEMEN-Sedef ÇOKAY








Phokaia/Foça Beş Kapılar




4 Haziran 2011 Cumartesi

Tlos/Tlava/Düver-Fethiye







Fethiye-Korkuteli ve Fethiye -Kaş karayollarının kavşak yaptığı yerden güneye ayrılan asfalt yol yaklaşık 25 km.sonra Tlos'a ulaşır.TLOS antik kenti; akropolü,tüm Eşen Çayı(SİYANDA/XANTHOS) vadisine egemen konumu,bereketli toprakları ve bol,gür su kaynakları ve eşsiz kalıntılarıyla antik lykia'nın en ilginç kara yerleşimi....
Lykia dilinde ismi TLAVA veya TLAVE şeklinde olan TLOS M.Ö.2. Bine ait taş balta buluntuları ile önemli.Hitit metinlerinde,LUGGA (LUKKA) ülkesindeki DALAWA şeklindeki ismi ile tunç-bronz çağı yerleşimi de olan kentle ilgili tarihsel olarak çok kayıt yok.Prof.Dr.Havva İŞKAN IŞIK tarafından bilimsel olarak araştırılan TLOS hakkında Prof.Bilge UMAR TLAVA isminin ÇÖMLEK,ÇÖMLEKÇİ anlamına geldiğini söylemekte..Gerçekten de kentte çok ilginç seramik buluntular da ele geçmiştir.TLOS kenti ülkemizdeki en sağlam kalmış,görkemli antik yerleşimlerimizden..Batısında TELMESSOS(Fethiye)güneyinde PİNARA ve ARSADA,kuzeyinde ise KADYANDA ve ARAXA İSİMLİ lykia kentleri var.Son dönemde ilginç kaya resimleri ile de gündeme gelen TLOS'u ve çevresini gezelim ve bu harika kenti koruyalım.




Likya'nın erken tarihi Anadolu ile kucaklaşıyor
Fethiye'deki Tlos Antik Kenti kazılarında, dış duvarında Yontmataş Çağı'na ait kaya resimleri olan mağara bulundu.

Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Akdeniz Üniversitesi (AÜ) tarafından AÜ Klasik Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Havva İşkan Işık başkanlığında yürütülen Tlos Antik Kenti kazıları kapsamında, Fethiye'nin Arsa Köyü'nde dış duvarında tarih öncesinden figürler barındıran mağara bulundu.

Mağaranın dış duvarının, Antik Likya Bölgesi'nde bugüne kadar ortaya çıkarılan ilk kaya resimleri içerdiğini belirten Prof. Dr. Işık, AA muhabirine, bunların Paleolitik (Yontmataş Çağı) döneme ait olduğunu söyledi.

Anadolu'nun üst paleolitik dönemden çok sayıda mağara resimleri barındırdığını vurgulayan Prof. Dr. Işık, ''Ancak mağara resimlerine Likya bölgesinde hiç rastlanmadı. Bu mağara Likya'nın diptarihi (tarihöncesi-prehistorya) açısından olağanüstü önem taşıyor'' diye konuştu.

Burada 3 mağaranın bulunduğunu ve mağaraların Bizans dönemine kadar kullanıldığını ifade eden Prof. Dr. Işık, ''Ancak kaya resimleri kesinlikle Paleolitik (Yontmataş Çağı) döneme ait resimler. Ayrıca 5-6 binli yıllara tarihleyebileceğimiz Kalkolitik ve Tunç çağlarına giden seramik malzemeler de ele geçirdik'' dedi.

-LİKYA'NIN TARİH ÖNCESİ AYDINLANIYOR-
Tlos Antik Kenti kazıları sırasında Girmeler Mağarası'nda daha önce tarih öncesi tekil buluntulara rastladıklarını bildiren Prof. Dr.Havva İşkan Işık, ''Bu mağarayla Akdağlar, hem diplerinde hem de üst taraflarında tarih öncesi kültür barındıran bir dağ silsilesi olarak
karşımıza çıkıyor'' dedi.

Likya'nın diptarihinin son derece sıkıntılı ve problemli olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Işık, bugüne kadarki kazılarda ele geçirilen arkeolojik malzemenin, 8'inci Yüzyıl'dan itibaren başladığını söyledi.Tekil buluntular olsa da Likya'da hiçbir zaman 2,3,4 ve 5 bininci yılları tam olarak yakalayamadıklarına işaret eden Prof. Dr. Işık, şöyle devam etti:
''Şimdi her koşulda tarih öncesi bir mağaramız var. İnanıyorum ki kesin olarak tekil bir mağara değil. Buradaki mevcut mağaralarda yapılacak gözlemlerde, bununla bağlantılı yeni verilere ulaşılacak. Dolayısıyla Likya'nın erken tarihi, Anadolu'nun kendi kültürlerinden ayrılmaz bir bütünlük içine giriyor. Likya kültürünü yoğun bir biçimde Yunan ve Pers kültürüne bağlayan düşünce ve çalışmalar var. Şimdi biz anlıyoruz ki Likya'da, buraya ilk
gelişlerinden itibaren yerli olan, Anadolu'nun pekçok yerindeki mağara kültürünü yansıtan bir halkın varlığı sözkonusu.''

-FİGÜRLER ANADOLU'DAN-
Mağarada, insan, kadın, sarmal boynuzlarıyla yaban geyiği, bir hayvan üzerinde oturan ve dans eden insan figürleri bulunduğunu belirten Prof. Dr. Işık, bunların birçoğuna Anadolu'daki diğer tarih öncesi mağaralardan aşina olduklarını söyledi.

Mağara ve çevresinin koruma alanı ilan edilmesi için Muğla Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu'na başvuracaklarını bildiren Prof. Dr. Işık, daha sonra bilimsel yöntemlerle kaya resimlerini temizleyeceklerini ifade etti. Mağaranın dış duvarının bu amaçla camdan bir koruma tabakasıyla kapatılabileceğini kaydeden Prof. Dr. Işık, mağaranın, bulucusu Orhan Çelen'in ismiyle literatüre gireceğini sözlerine ekledi.

Mağarayı doğada yaptığı gezi sırasında keşfeden Orhan Çelen de arkeolojiye olan merakı sayesinde mağaranın dış yüzeyindeki resimlerin tarih öncesi döneme ait olabileceğini anladığını ve bu nedenle Prof. Dr. Havva İşgan Işık'a haber verdiğini söyledi.
Kaynak: A.A. 9 Kasım 2005,