İlkçağ Kayıtlarındaki ismiyle Antik Tatta/Attaia... Atta, Ta ile başlayan birçok antik yer ismi var Anadolu'da. Attaliea/Antalya, Attaea/ Dikili, Bahçeliköy, Attoudda/Denizli/Hisarköy, Kısaltılmışları Teos/Sığacık, Seferihisar, Teion/Hisarönü gibi. Luvi ve ardılı dillerde Baba'yı ve Pagan Rahibini, Kam'ı vurgulayan bir isim. Tatta/Attaia; Ama artık kuruyan Tuz Gölü. Geographica'nın yazarı Amasya'lı Strabon diyor ki Tatta/Tuz Gölü için; Tatta gölü; doğal bir tuzla havuzudur; içine sokulan her şeyin etrafında su o denli çabuk donar ki buradaki insanlar ipten yapılmış halkaları içine soktuktan kısa bir süre sonra tuzdan çelenkler biçiminde çıkarırlar ve tuzun çökmesi nedeniyle kanatlarıyla suya dokunan kuşlar hemen oraya düşerler ve bu surette yakalanırlar.
Friedrich SARRE'nin KÜÇÜK ASYA SEYAHATİ (1895 YAZI) adlı kitabında Sayın DARA ÇOLAKOĞLU'nun çok etkili çevirisiyle TUZ GÖLÜ'ne uzun uzun değiniyor. Diyor ki" Daha sonra bir zaptiyenin eşliğinde yarım saat kadar uzaktaki göl kıyısına gittik. Kurumuş olan göl 1 metre kadar alçalmış. Asıl göl suyuna ulaşmak için ise, önce 20 dakika kadar tuz tabakasıyla kaplı balçık bir zeminde ve sonra da 5 dakika sert tuz tabakası üzerinde yürüdük. Burada şaşırtıcı bir manzarayla karşılaştık. Tertemiz ve berrak suyun dibinde kar beyazı kristal bir zemin görünüyordu. Ucu bucağı belirsiz su yüzeyi kıpırtısız, kuzey ve güneydoğu sonu sınırı belli olmadan, önümüzde uzanıyordu. Sadece karşıda, doğu yönünde uzak bir dağ sırasının silüeti belli belirsiz fark ediliyordu ama burada da suyun bitiş çizgisi seçilemiyordu. Ve arkamıza döndüğümüzde de gölün kıyısı kaybolmuş, sınırsız bir kar pistinin üstünde de daha koyu renkli bir kıyı şeridi sanki havada asılıymış gibi duruyordu. Bulutsuz, berrak ve derin mavi gökyüzü bu garip manzaranın üstüne kapaklanıyor, çoktan yükselmiş olan güneşin göz kamaştırıcı huzmeleri kristal su yüzeyinin ve onu çevreleyen beyaz sınırın üzerinde gözleri kamaştıracak şekilde parlıyordu. Gözün görebildiği yerde hiçbir yerde kuşa rastlanmıyordu ve doğadaki canlı olan herşey ölmüş gibiydi. Bize eşlik eden zaptiyenin anlattığına göre, gölün ortalama derinliği dizboyuydu ve en derin yerde ancak kalçaya kadar yükseliyordu. Bulduğumuz bazı çalıların üzeri sanki toz şekerle kaplanmış gibiydi; bunun yanısıra bir kuş, salyangoz ve birkaç böcek bulduk. Hayvanlar da kristal bir örtüyle kaplanmış olduklarından, yattıkları zeminde hiç bozulmamış bir halde duruyorlardı. Zaptiye büyücek bir parça tuz almamız ve böylece rejiyi zarara uğratmamamız için kaygıyla bekçilik yapıyordu. Romalıların " TATUS LACUS" dedikleri oval şekilli Büyük Tuz Gölü kuzeybatıdan güneydoğuya doğru uzanır. Yatağının 1700 kilometrekare tuttuğu söyleniyor. Büyük Tuz Gölü bütün yönlerden gelen birçok akarsuyun toplandığı yerdir ve bunların en önemlisi de güneydoğuda, Aksaray yakınlarından geçen Beyaz Su'dur. Bu göl de çıkışı olmayan bütün su çanakları gibi tuzludur. Göle karışan akarsular tuzlu maddelleri beraberinde getiriyor ve göle karışan su miktarı buharlaşınca geriye tuz kalıyor. Zaman içersinde o kadar çok tuz birikiyor ki gölün suyu tam doyma noktasına ulaşıyor ve kristalleşme başlıyor. Son araştırmalara göre gölün tuz miktarı %32.2 oranında ve bu yoğunluk, bütün diğer iç denizlerde görülen tuz yoğunluğundan daha fazla, mesela, Ölü Deniz'de bu oran sadece 21.7."
Devam edecek.
KAYNAKLAR:
KÜÇÜK ASYA SEYAHATİ:FRİEDRİCH SARRE (1895 Yazı) Çeviren:DARA ÇOLAKOĞLU Pera yayınları-1998
ANADOLU'NUN TARİHSEL COĞRAFYASI: VELİ SEVİN-TÜRK TARİH KURUMU Yayınları-2003
TÜRKİYE'DEKİ TARİHSEL ADLAR: BİLGE UMAR-İNKİLAP YAY.-1993
GEOGRAPHİKA/ANTİK ANADOLU COĞRAFYASI:STRABON-ARKEOLOJİ VE SANAT YAYINLARI-2000
Fotograflar, Değerli Fotograf Sanatçısı arkadaşım Arman İspiroğlu'ya ait. Kendisine çok teşekkür ederim.
12 Eylül 2010 Pazar
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder