9 Ocak 2010 Cumartesi

Galata Surları/Sykaia/Sykodis


Aynı fotografın iki ayrı kopyasını izliyorsunuz. Bu çok önemli bir fotograf, zira Bizans döneminden sonraki özellikle Ceneviz dönemi kalıntılarının durumunu bize belgeliyor.








Galata Koyu'nun adı "SYKODİS"idi, Yunanca "incirlik" anlamına gelse de Anadolu'da Ska kök sözcüğü ile ilgili birçok yer ismi biliyoruz.. Zaten bölgenin adı birçok eski kaynakta "SYKAİA" olarak geçmekte..Ad; bu yapısıyla Anadolu dillerine daha yakın... SKA kök ismi Prof. Dr.Bilge Umar'a göre, "Ada, yarımada" anlamında , Anadolu Luvi kökenli ve ardılı dillerde kullanılmakta.(Türkiye'deki Tarihsel Adlar-İnkilap yayınları) Skamandros, Skandarion, Skandila, Skalaminias(Lesbos, Midilli Adasında)Skutari (Üsküdar, Khrysopolis) hatta bizim" Söke" isminde ve Edremit Körfezinde Assos yakını, Palamedion kentinin bulunduğu yerde "Sokakağzı" gibi birçok yer adında yaşıyor..Strabon burasını "I SYKİ" diye adlandırmış.. Liman çevresindeki alan ilk kez Konstantin tarafından surlarla çevrilmiş.. İmparator; surları Khrysopolis'den (Üsküdar) buraya taşınan Hristiyanları korumak için yaptırmış..( Kaynak:Orhan Türker, Galata'dan Karaköy'e-Sel Yayınları )
Skyaia/Galata; imp. Theodosius zamanında 1 kilise, 1 genel ve 5 özel hamamı, 1 agorası, 1 tiyatrosu (Acaba yerleri nerede?..) 2 tersanesi, 1 sütunlu caddesi, 5 un değirmeni, 431 ev, 34 gece bekçisi ile eski Bizans İstanbul'unun 13. bölgesi olmuş...Şehre çok yakın olduğu için Eski Bizans İstanbul'unun ile Galata ile arasındaki ulaşımı da çok kolaydı..528 yılında İmparator Iustinianus döneminde tiyatro ve surlar restore edilerek, bu semte ayrı bir şehir statüsü verilmiş ve adı da Iustinianupolis olarak değiştirilmiştir. Ancak bu isim de pek tutmamış ve Iustinianus dönemi ile sınırlı kalmıştır.
Karaköy isminin eskiden KHİAROHORİ olduğunu da kayıtlardan öğreniyoruz..
Aşağıda Blogspotumda da isim tarafımdan aktarılmıştır..
http://erkmensenan.blogspot.com/2009/03/istanbulda-antikcagda-semt-ve-yeradlar.html
Galata ismiyle ilgili rivayetler de muhtelif..Galata ismine en yakın antik GALATİA bölge isminin Galatia'lı , Galatlar'dan geldiği de söylense de, GALA sözcüğü Yunanca'da Süt demektir..Burada sağılan sütten kaynaklandığı tezi de kuvvetle tekrarlanır..
Galata; eski Bizans İstanbul'unun ilk kuruluş yıllarından beri bu şehrin en önemli dış mahallelerinden birisi olmuştur. Burada Galatların yaşadığı tezini kabul ettiğimizde buranın Avrupalı tüccarların bir yerleşim alanı olduğunu da anlamak olası.. Cenevizliler, Kırım'daki ticaret kolonilerini koruyabilmek için Galata'nın önemini kavramışlardı. Cenevizliler Bizans İmparatorluğunun iç çatışmalarından ve Bizans'a gelen saldırılardan yararlanarak yavaş yavaş Galata Surları içindeki şehrin kontrolünü tamamen ellerine almışlar ve zaman zaman Bizans'ın yanı başındaki düşman olmuşlar..






Öteki Kentin Tahkimi

Istanbul'u Istanbul yapan en önemli cografi avantaji dogal liman Haliç'in varligidir. Bu limanin askeri anlamda güvenligini saglamak, Istanbul'u savunmakla esanlamlidir. Ve savunmanin geregi yerlesimi yüksek duvarlarla tahkim yani surdur. Sur sadece güvenlik olusturmaz, ayni ayni zamanda sinirlari da çizer.
Esas kentin bulundugu Tarihi Yarimada, yerlesimin ilk günlerinden itibaren surlarla çevrildi. Haliç'in karsi kiyisinin da ayni düzene girmesi fazla uzun sürmedi. Galata ya da eski Grek dilinde 'karsi' ya da 'öteki' anlamina gelen Pera (Peran), Bizans döneminde Konstantinopolis'in XIII. bölgesiydi. Arkeolog Semavi Eyice'den ögrendigimize göre Galata, Imparator I. Constantinus zamaninda (324-337) iki metre kalinliginda ve toplam uzunlugu 2 bin 800 metreyi bulan surla çevriliydi. Bugünkü Azapkapi-Sishane-Tophane üçgeninde kuruluydu. Kara tarafindaki surun önü 15 metre derinliginde bir hendekle çevriliydi. Dev hendek, sur kapilarinin önündeki agaç köprülerle asiliyordu. Galata semtinde bugün de isimini koruyan Küçük Hendek, Büyük Hendek ve Lüleci Hendek sokaklari bu surun güzergâhi hakkinda fikir veriyor.
Galata'daki Constantinus dönemi surlarindan geriye kalan görünür bir parça yok. Ancak Karaköy'de zaman zaman Galata Kulesi ile karistirilan Galata Hisari'nin temellerinde bugün Yeralti Camii olarak bildigimiz Kursunlu Mahzen var. Bildigimiz anlamda hiçbir camiye benzemeyen bu yapi, Bizanslilarin Istanbul kusatmasi sirasinda Haliç'i kapatmak için gerdikleri zincirin kuzey ucunun baglandigi Castrum Hisari'nin bodrumu. Dogal imanin girisini kontrol eden bu hisar, kent için en kritik savunma noktalarindan biriydi. IV. Haçli Seferi'nde Latinler burayi zapt ederek Konstantinopolis'i yagmalamisti. Kentin 1261'de tekrar Bizans kontrolüne geçmesi Galata Surlari'ni da etkiledi. Imparator VIII. Mihael, esas kentin karsi kiyisinda Latinlerin egemenliginde bir sehrin varligindan çekindigi için surlari yiktirdi. Galata Hisari içinde bir Bizans garnizonu birakti.

Deniz ticaretiyle ugrasan ve Akdeniz'in önemli limanlarinda koloniler bulunduran Cenevizliler, Konstantinopolis'e 12. yüzyilin ikinci yarisinda geldi. Bizans'tan aldigi imtiyazla Haliç kiyisina Porta Neorion'a (bugünkü Bahçekapi) yerlesen koloni, ayaklanmaya önayak oldugu gerekçesiyle buradan kovuldu ve 1261'de Galata'ya göçtü. Topluluga kendi surlarini insa etme izni verilmedi. 1303 yilinda, rakipleri Venediklilerin baskisini neden göstererek kendilerine ayrilan bölgenin etrafini genis bir hendekle çevirmeyi basardilar. Hendek boyunca muhkem evler insa ederek aralarini yüksek duvarlarla birlestirip kolonilerini tahkim ettiler. Bizans bu evlerin resmen sura dönüsmesini engelleyemeyecek kadar zayiflamisti. Sanat tarihçisi Celal Esad Arseven'e göre Cenevizliler surun belli noktalarina firsat buldukça müstahkem kuleler ilave etti. Kule insasi göreve gelen her 'podesta' yani koloni yöneticisi için önemli bir amaçti.
Surlar disariya dogru genisledigi gibi, içten de gelisti. Iç surlar, kentin farkli topluluklarina ait mahallelerini ayiriyordu. 1352 yilinda en genis sinirlarina ulasti. Bu tarihte Karaköy'deki Galata Hisari'nda surun kuzey sinirini belli eden Galata Kulesi (Christea Turris, 1349) öteki kentin baskin mimari unsuru oldu. Bugün Galata Surlari denince en çok Ceneviz kolonisinin 1303-1352 arasinda insa ettigi surlari anliyoruz.
Isminde de sakli oldugu gibi Pera daima kente 'yabanci' unsurlari temsil etti.
Osmanli döneminde insa edilen büyük iki Mimar Sinan eserinin, Azapkapi'daki Sokollu Mehmed Pasa Camii ve Tophanhane'deki Kiliç Ali Pasa Camii'nin yerlerinin seçimi de tesadüf degil. 14. yüzyildan itibaren Galata, tam bir Italyan kenti görümündeydi ve Istanbul'un Bati Akdeniz'e açilan limaniydi. Fatih Sultan Mehmed, ticari getirisi yüksek bu limandan vazgeçmemekle birlikte payitahtinin karsisinda Bati Hristiyan devletlerinin kontrolünde güçlü bir kalenin varligini istemedi. Cenevizlilerin tarafsiz kalma önerisine ragmen kara surlarini yer yer yiktirdi. Kent giderek gelisti, surlar yapilarin arasinda kalmaya basladi. Bati'daki devletlere burada toprak bagislandi, elçilikler çevresinde koloniler gelisti. Cenevizliler, diger Hiristiyan topluluklar arasinda nufüs olarak eridi. Semtin yogun bir yerlesim mekâni haline geldigi 19. yüzyilda, Batili kimligini korumasina ragmen Müslüman, Rum ve Ermeniler baskin nüfus oldu.
Galata Surlari'nda II. Mehmed'den sonra bilinen en köklü yikim, sehremanetinin (belediye) altinci dairesi tarafindan 1864'ten sonra gerçeklestirildi.

www.kesfetmekicinbak.com sitesinden alintidir.

Bu fotoğraflarda, Galata Surları’nın büyük bir yapılaşma altında yok olduğu ortaya çıkıyor. Fotoğrafta, Galata Kulesi’nin güneybatısında yer alan iki adet büyük burç / kule okla gösterilmekte. 1864-65 yıllarından başlayıp günümüze kadar sistemli bir şekilde yıktırılan Galata Surları’ndan geriye bu kuleler, Galata Kulesi ile çevresindeki az sayıdaki duvar kalıntısı, Azapkapı’daki duvarlar ve Yanık Kapı kalmıştır.
Aşağıdaki yazı http://www.hayal-et.org/i.php/site/building/galata_surlar sitesinden alınmıştır.
Yapılış tarihi: 14yy.
Yaptıran: çeşitli koloni yöneticileri
Yıkım tarihi: 1864-65
Yıkım nedeni: 6. daire’nin kentleşme projeleri
Yer: Galata

“İstanbul gibi bir şehrin ve Galata semtinin surlarıyla kapılarını kaldırmak makul olamaz, bu kadar on senelerden beri mevcut olan, eski zamana ait kule ve kapılarını mahvetmek layık değildir” Ahmet Lütfi Efendi

Tarih boyunca İstanbul’un Batılı, “İtalyan” yüzünü temsil eden Galata, çevresi surlarla sarılı bir ticaret kentidir. Surlar esas olarak erken Bizans çağında inşa edilmiş, ancak Ortaçağ’da Cenevizlilerin yerleştiği dönemlerde yenilenmiştir. Cenevizli yöneticiler, denizciler, farklı ülkelerin insanları, tüccarlar, hayat kadınları… hepsi Galata’nın önde gelen sakinleri arasındadır.
Osmanlı egemenliğinin ilk yıllarında surlar kısmen yıkılmış, yine de Cenevizlilere Bizans döneminde tanınan ayrıcalıklar korunmuştur. Galata’da, birbirinden ayrı tutulan Müslüman ve gayrimüslim mahalleleri oluşmuştur. Giderek harap olan surlar üzerine ev yapılmasına izin verilmiş, depremler sonrasında tehlike gösteren yerler yıkılmıştır. Bu gelişmelere rağmen sur kapıları 19. yüzyılda hala kullanılmakta ve gerektiğinde onarılmaktadır.

Ancak surlar 1840’larla beraber, büyüyen ve gelişen Galata’da ulaşımı zorlaştırmaktadır. 1857’de kurulan 6. Belediye Dairesi bu nedenle yolların genişletilmesi için surların yer yer yıkılmasını öngörmüştür. Belediye mühendisi Marie de Launay yıkımlar sonunda, yangınlarda engel yaratan çıkmaz sokakların yerini geniş yolların alacağını, liman ile yerleşme bölgesinin sorunsuzca birbirine bağlanacağını ifade etmiştir. Yıkımlarda etkin görev alan de Launay, aynı zamanda tarihi Ceneviz yapıları açısından dönüşü olmayan bir karar verildiğini de kabul etmiştir. Kararın ardından, kulelerdeki armalı levhaların taşınarak Belediye’de korunması önerilmiş, yıkımlar aralıklarla gerçekleştirilmiş, hendekler doldurulmuştur.

Construction date: 14th century
Commissioned by: various colony governors
Destruction date: 1864-65
Cause of destruction: urbanization projects by the municipality
Location: Galata

“It cannot be reasonable to remove the walls and gates of a city like Istanbul and Galata; such old towers and gates which have existed over so many times do not deserve to be
destroyed” Ahmet Lütfi Efendi

Galata which represented the western, “Italian” face of Istanbul throughout the centuries was a trade colony with its own defense walls. The walls were originally built in early Byzantine period and renewed in medieval age as the Genoese established here. Genoese rulers, seamen, people from different countries, merchants and prostitutes… all were among principal residents of Galata.
In the first years of the Ottoman rule the city walls were partially destroyed, however, the privileges assigned to the Genoese in Byzantine times were preserved. Muslim and non-muslim districts were established in Galata whereas they were strictly separated from each other. In course of time, houses were allowed to be built on the walls that got gradually ruined and those sectors which tended to collapse after earthquakes were demolished. In spite of this process, the gates on the walls were still in use and they were repaired in case of need in nineteenth century.

However, with 1840’s the walls interrupted more and more the transportation in growing and developing Galata. Therefore the Istanbul 6th Municipality Department planned the demolishing of several wall sectors for widening the roads. The municipality consulting engineer Marie de Launay was in the opinion that the dead-end alleys which became dangerous in case of fires would be replaced with wide streets and the harbor area would easily be connected to the residential district. De Launay who actively played a part in the organization of demolitions accepted at the same time that an irreversible decision was taken for the historical Genoese buildings. Following the final decision, marble plates with heraldic carvings on the towers were suggested to be transported to the municipality building, the demolitions were carried out with intervals and the digs were filled in.



















Bora Arasan'a ve Derya Karademir'e fotoğraflar için çok teşekkür ederim.

İstanbul'da Kurtarılmayı bekleyen eskiçağ yapıları

Tahribat türlerinin açıklamaları:
Yapılaşma: Ev, otel, benzinlik, tatil sitesi, park, baraj, fabrika, elektrik direği, doğalgaz hattı, antik yerleşme, çağdaş mezarlık vd.
Ardıl kullanım: Yapının özgün işlevi ve/veya mimarisinin değiştirilerek farklı amaçlar için kullanıldığı durum (kilisenin camiye, manastırın ahıra dönüştürülmesi, sarnıcın depo olarak kullanılması vd.)
Tarım: Her türlü tarımsal faaliyet (ağaçlandırma, ekim, tesviye, toprak çekme, teraslama, sulama kanalı vd.)
Kaçak kazılar: Definecilik
Maden/Ocak: Taş, kireç, kum ocağı vd.
Yol: Anayollar, tali yollar, köy yolları, demiryolları, köprü vd.
Doğal: Deprem, yangın, erozyon, toprak çöküntüsü, bitki örtüsü, dere, nehir taşması vd.
Diğer: Uygunsuz müdahele, restorasyon vd.

Galata Surları: Galata Kulesi’nden çekilen bu fotoğrafta, Galata Surları’nın nasıl bir yapılaşma altında yok olduğunu görüyoruz. Fotoğrafta, Galata Kulesi’nin güneybatısında yer alan iki adet büyük burç / kule okla gösterilmiştir. 1864-65 yıllarından başlayıp günümüze kadar sistemli bir şekilde yıktırılan Galata Surları’ndan geriye bu kuleler, Galata Kulesi ile çevresindeki az sayıdaki duvar kalıntısı, Azapkapı’daki duvarlar ve Yanık Kapı kalmıştır.

Pendik Manastırı: 1973-75 yılları arasında İstanbul Arkeoloji Müzeleri tarafından kazısı yapılmış çok önemli bir Bizans yapısı: Pendik Manastırı. Hem de tescilli. Pendik’ten Kurtköy istikametine giden Çınardere Viyadüğü’nün Vişne Sokak’la keşiştiği yerde bulunan manastır 1995-96 yılları arasında yapılan viyadüğün ve çevrede inşaatları halen devam eden apartmanların altında yok olmuştur. Fotoğrafta Pendik Manastırını görüyorsunuz!

Aşağıdaki bilgiler http://www.tayproject.org/dosyabizmar.html sitesinden alıntıdır. Tayproject'e çok teşekkür ederim.

Odalar Camisi: Fatih ilçesinde Karagümrük semtinde yer alan yapıdan günümüze neredeyse hiçbir kalıntı kalmamış. 1919 yılındaki bir yangına kadar pek çok değişiklikle kullanılmaya devam edilen yapı, Bizans mimarisi kadar 19. yüzyıl ahşap mimarisi için de önemli bir eser olarak kabul ediliyordu. Bugün yalnızca, Kasım Odalar Sokak üzerindeki evlerin arasında bazı duvarları gözüküyor.



Merdivenköy’deki Yapı: İstanbul’un Kadıköy ilçesinde, Merdivenköy’de bulunan bu manastır kalıntısı, 2005 yılında inşa edilen bir apartmanın otoparkı olarak kullanılıyor. Özgün kimliğinden ziyade bir çevre düzenleme ögesi haline getirilmiş olan yapının büyük bölümü bu inşaat sırasında yok edilmiş.



Ayakapı Şapeli: 11. ve 12. yüzyıllara tarihlenen Ayakapı Şapeli’nden (Fatih ilçesi, Abdi Subaşı Mahallesi, Ayakapı Sokak) geriye kalanların üzerine bir bina ve bugün kereste deposu olarak kullanılan bir başka yapı inşaa edilmiş. Bu küçük kilisenin, papazların ibadeti yönettiği bölümü olan apsisi, deponun içinde, kereste yığınlarının arasından görülebiliyor. Kiliselerin camiye dönüştürüldüğüne çok tanık olduk ama şapelin keresteci olarak kullanılmasının tek örneği...

Rhegion Sarayı: 5. yüzyıla tarihlenen Rhegion Sarayı pek çok yapıdan oluşan bir yapı kompleksi idi. Bu kompleksin önemli bölümü İstanbul’da, Küçükçekmece’ye bağlı Cennet Mahallesi’nde yer alıyordu. Alıyordu diyoruz, çünkü bugün saraya ait dört sütundan başka hiçbir bir iz yok. Sarayın bulunduğu, “Antika Caddesi” üzerindeki büyük arsa, kültürel emanetlerin nasıl yok edildiğini, tarihten tümüyle silindiğini açıkça gösteriyor.



Antiokhos Sarayı ve Euphemia Kilisesi: Sultanahmet’te bulunan ve 5. yüzyıla tarihlenen bir saray ve kilise yapısı olan bu önemli yapıda 1952-64 yılları arasında —bugünkü İstanbul Adliyesi inşaatı başlamadan önce—aralıklarla kurtarma kazısı yapılmış ve ardından önemli bir bölümü yok edilerek üzerine adliye binası oturtulmuş. Bugün adliyenin otoparkında yer alan ve oldukça bakımsız olan bölümün batısında, 13. yüzyıl sonuna ait olan duvar resimleri 14 sahneden oluşur ve Azize Euphemia’nın yaşam öyküsüyle ona yapılan işkenceleri anlatır. Yapının diğer bölümlerinde yer alan ve yakın tarihe kadar bilinen, fakat bugüne ulaşmayan diğer duvar resimleri gibi bu resimler de acil önlem alınmazsa yok olacak.


Bonos Sarayı: İstanbul’da Fatih semti, Müftü Ali Mahallesi’nde Yavuz Selim Külliyesi yakınındaki kalıntılar bir Bizans sarayına ait. Sarayın içine sığınmış evler ve çevredeki yoğun yapılaşma yakın zamanda saraya ait bütün izleri ortadan kaldıracak.

Boğdan Sarayı: Fotoğrafta gördüğünüz bir 13. yüzyıl Bizans kilisesinin bir bölümü. Fatih ilçesi Draman Caddesi üzerindeki bu kilise kalıntısı bugün oto lastikçisi olarak kullanılmaya devam ediyor! Neredeen nereye. İşte koruma denen şey böyle bir şey olsa gerek. Neredeyse tamamen yok olmuş olan bu kalıntılar, acil olarak koruma altına alınmazsa, bir süre sonra aynı açıdan fotoğraf çekildiğinde, karede sadece “imparatorun araba lastikleri” görünecek...



Sivasi Tekke Mescidi Sarnıcı: İstanbul’un Fatih ilçesinde, Yavuz Selim Caddesi ile Ali Naki Sokağı’nın köşesinde, günümüze ulaşmayan Sivasi Tekke Mescidi'nin altında 5. yüzyıldan kalma dev bir sarnıç bulunmakta. Bugün Sultan Sarnıcı adıyla restoran olarak kullanılan yapı, artık bir sarnıç değil, neresinden bakarsanız bakın

Soğanağa İş Merkezi: Tarihi Yarımada’danın en çarpıcı yıkımlarından birine tanık olunan Laleli’deki Star İş Merkezi’nin altındaki bu yapının Bizans’ın ilk evrelerine tarihlendiği düşünülüyor. 1996-97 yıllarında, Star İş Merkezi’nin inşası sırasında bulunan bu kalıntılarda, henüz ciddi bir bilimsel çalışma yapılmamış. Star İş Merkezi’nin içindeki 50’ye yakın dükkanı taşıması için Bizans’ın üzerine çakılan çelik ayaklar altında ezilen bu yapı, çevredeki diğer iş merkezlerinin ve dükkanların altına doğru devam ediyor. Sizce bu tahribatın daniskası değilse nedi


Konstantinos Lips Kilisesi / Fenari İsa Camisi: 907 yılında Bizanslı bir amiral tarafından yaptırılan bu kilise, 1496 yılında mescide, 1636 yılında da camiye dönüştürülmüş. Fatih ilçesi, Hasan Halife Mahallesi’nde yer alan bu yapı günümüzde cami olarak kullanılmaya devam ediyor. Böylesi bir yapının her yerinin PVC ile kaplanması, içinin halılarla doldurulması ve elektrik/su tesisatlarının mekanlarda yaptığı tahribat, İstanbul’da bulunan ardıl kullanım tahribatlarının en etkilisi olarak belgelendi.


Karpos - Papylos / Menas Kilisesi: 5. yüzyıla tarihlenen kilise, İstanbul’da Samatya semtinde, Nafiz Gürman Caddesi üzerinde yer alıyor. 10 ve 12. yüzyıllar arasında Rahibeler Manastırı olarak kullanılan bu yapının içinde, biri demir atölyesi ve diğeri araba yıkama işleri yapan iki işyeri bulunuyor. İster inanın, ister inanmayın!
Adem İş Merkezi’nin Altındaki Kalıntılar: Eminönü’nde, Balaban Ağa Mahallesi, Ali Şuaip Sokak, No 25’teki Adem İş Merkezi’nin altındaki bu kalıntılara ancak bir tekstil mağazasının içinden ulaşılabiliyor. İstanbul Arkeoloji Müzesi’nin 1990-91 yıllarında yaptığı kurtarma kazılarından hemen sonra verilen izinle inşaa edilen iş merkezinin deposu olarak kullanılan bu kalıntılara ait Bizans Dönemi mimari parçaları, dekoratif amaçlarla üst üste konularak “hoş” bir görüntü elde edilmiş.


Kalenderhane Camii: İstanbul’da 12. yüzyıla tarihlenen önemli Bizans eserlerinden biri olan Kalenderhane Camii’nin hemen kuzeydoğusundaki küçük kilisenin (şapel) içi. Belediyenin temizlik işlerini yapması için taşeron bir şirkete verilen bu bölüm, artık bir kilise ya da dini yapı değil bir depo. Ayrıca bu çok kıymetli çöp arabaları ve süpürgelerin çalınmaması için, yapının girişine, büyük bir demir kapı da yapılmış.


Acımusluk Sokağı Kalıntıları: İstanbul’da, Cağaloğlu Yokuşu ile Cemal Nadir Sokağı’nın kesiştiği yerde, Hobyar Mahallesi’nde yer alan bu görkemli binanın, İstanbul’da ayakta kalmış çok az sayıdaki Bizans sarayından birisinin bir bölümü olduğu düşünülmekte. 1965 yılında, yakınlardaki bir han işaatı sırasında da devamı bulunan ve hemen yok edilen bu güçlü yapı, bugün bile üzerinde kocaman bir “han”ı taşıyor. Yapının içi bugün meşrubat kasalarının deposu olarak kullanılıyor. Botaniates’in sarayından gazoz içmek isteyenlere...

Grand Savur Otel’inin Altındaki Kalıntı: İstanbul’da, Eminönü’nde, Şehzadebaşı Mahallesi’nde 1990 yılında yapılan Grand Savur Otel’inin altındaki bu kalıntıların büyük bölümü otelin kazan dairesi olarak kullanılıyor. Otelin hemen karşısındaki History Otel’in altında da devam eden bu kalıntılar, aslında koruma altına alınmış! Fotoğrafta gördüğünüz gibi yapıyı ayakta tutmak için ortasına sahte sütunlar bile yapılmış, duvarlar betonla güçlendirilmiş. Artık otel müşterileri gönül rahatlığıyla odalarında uyuyabilir.


Beyazıt Kilisesi D: Bugün Laleli’deki İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi anfilerinin bulunduğu binanın zemin katında, kazan dairesinin olduğu bölümde, 11. yüzyıl sonuna tarihlenen bir kilise kalıntısı bulunmakta. Kilisenin tam ortasına da fakülteyi ısıtan kazan konmuş. Hemen bu binanın bitişiğindeki Reşit Paşa Caddesi’nde ise metro kazıları devam ediyor.

Atpazarı Sarnıcı: Fotoğrafta, Fatih ilçesi, Kırmasti Mahallesi’ndeki, Mıhçılar Caddesi ile Keserciler Sokağı’nın kesiştiği yeri görülüyor. Burada, yerin altında, 1978 yılında gerçekleştirilen PTT hattı kazılarında bulunan büyük bir sarnıç var. O dönemde yapılan çalışmalar sonucunda, sarnıcın, sadece orta bölümünün 35x18 metre ölçülerinde olduğu saptanmış. Bugün ise sarnıcın üzerinde, çok sayıda apartman ve iki cadde bulunmakta.

Beyazıt Sarnıcı 1: Beyazıt’ta bulunan üç adet sarnıçtan ikisi Vezneciler’deki alt geçit inşaatı sırasında yok edilmiş. Bunlardan birisi de hemen tünelin başlangıcında, karakol ve elektrik işletmeleri binalarının altında halen görülebilmekte. Doğu–batı doğrultulu iki sütun dizisinin ayakta kaldığı sarnıcın hemen yanındaki büfe, sarnıcın içini, müşterileri için bir oturma mekanı haline getirmiş. Üst kottaki binaların altına doğru devam eden sarnıcın bezemeli başlıkları ve çatısı, bizleri adeta “sarnıç altı döner” yemeğe davet ediyor.





















Nikomedeia antik kenti su kemeri kalıntıları, Aquaductus (Kocaeli)