30 Haziran 2011 Perşembe

Anadolu'da kayıp ve yerleri tartışmalı Antik kentler.

LENTİANA: Mysia'da bir kent. Yeri tartışmalı. Gönen Alaattin Köyü?, Babayaka Köyü?, Gönen, Alacaoluk Kalesi? ZELEİA/Sarıköy yakınında Dereköy?
İOLLA: ADRAMYTTEİON yakınlarında bir MYSİA kenti. Seçenekler, Fuğla Tepe, Hisarköy, Ören'deki Çoruk?
KYTONİON: Mysia, Kuzey Aiolis arasında kent, Ayvalık Tırfıllar? Gömeç? Burhaniye, Kuyumcu? Xenophon'da geçiyor.
KİLLA: İda eteğindeki Zeytinli? Ören'deki Çoruk?
LYRNESSOS: Havran Büyükdere'de olduğunu Stauber vurguluyor. ?
NOTİON: Boztepe'de bir yerleşim.?
SARDESSOS:Zeus Sardessos tapınağı ile ilgili bir kent, Toros ya da Mysia? (Stephanos Byzantios)
THYMBRİA: Bafa batısında yer alan MYOUS/Afşartepe yakınlarında, kutsal AAROS mağarasının bulunduğu kent?
ABBASSOS: Pyrygia'da AMORİUM batı yakınlarında yer aldığı düşünülüyor.?THYMBRİON:Pyrygia'da bir Midas kaynaklı şehir, Xenophon Anabasis'te değiniyor. Yeri bilinmiyor?
AKKİLAİON:Pyrygia 'da Porsuk Çayı vadisindeki MİDAİON(Karahöyük) ile GERMA (Biçer)arasında yer aldığı söylenen kent?
OLENOS: Ptolemaios değiniyor, Galtia kenti, ANKYRA batısında Tektosag'ların ülkesindeydi, henüz bir iz yok?
THEMİSSOS: Karia kenti. Yeri bilinmiyor?
OLYMPOKOME: Hoyran Gölü'nün kuzeyinde, Pisidia kenti, Sultan Dağı eteklerinde?
MOGARİSSOS:Kappadokia kenti Kayseri doğusunda, Katanoia'da KOMANA yakınında?
PAİSOS:Troas kenti, Lampsakos/Lapseki ve Parion yakınlarında
TYMNESSOS: Karia kenti. ?
THYBRARA: Lydia kenti, SARDES ve HPAKTOLOS Çayı yakınında, kesin yeri bilinmiyor. ?
MYSOTİMOLOS:Tmolos civarında bir Lydi kenti?
LARİSA: Lydia'da saptanamayan bir kent.?
APOLLONOS HİERON: Lydia'da bir kent. Bozalan?
TOLOKAİSERİS: Kastros ovasının batısında Lydia'da bir yerleşim. Çatal? (TOLOİ/TOLOKOME)
PERMİNONDEİS: Pisidia kuzeyinde bir kent.?
AKONAİ: Bithynia bölgesinde HEREKLEİA' nın doğusunda olduğu sanılıyor. Alaplı?
PETENİSSOS:Kuzayda Sangarios, batıda AMORİUM ve doğuda LYKAONİA bölgesi arasındaki şehrin kesin yeri bilinmiyor. ?
THYBARNA: Lydia bölgesindeki şehrin SARDES yakınlarında olabileceği söyleniyor. ?
KANZARES: Bithynia'daki Kandıra?
CHOGAE: Bithynia'daki Selimiye?
TATAOUİON: Bithynia'daki Gölpazarı ?
DADASTANA: Bithynia'daki Karahisar?
AİGİROİSSA: Aioliste bir kent?
ITALE: Aiolis'te bir yerleşim?
POSİDEİA:Aiolis'te bir yerleşim?
PARPARON/PERİNE: Aiolis'te bir yerleşim? Mysia'daki PERPERENE?
AKHİLLEİON: Ionia ve Maiandros deltasında Priene yakınlarında küçük bir liman kasabası?
PYRRHA:Latmos/Bafa Gölü kıyısında bir küçük kasaba?
PARPARİOTAİ: THASTHARA ile beraber anılan AMYZON antik kenti yakınındaki bir KARİA  yerleşimi.?
MAİANDROPOLİS:Söke yakınlarında kurulu olduğu düşünülen bir yerleşim. ?
EUTHENA:Altın sivrisi.?  Bir Karia kenti.
AMNİSTOS: Karia'da tartışmalı bir yerleşim. Söğüt?
PASANDA:Gökbel? Karia'da KAUNOS yakınlarında bir yer, diğer ismi SASANDA...
KALYNDA:Karia'da bir yerleşim, Kozpınar ?
TREBENDAİ: Lykia'da MYRA yakınlarında bir antik kent?
IDYROS: Lykia'da bir antik yerleşim,  Kemer?
TALBONDA: = TYMANDOS (Pisidia'da Yassıören/Viran) ?
KODROULA: Pisidia kenti, Çay kenarı, Yazıpınar?
OROKENDA: Side çevresinde bir Pamphylia kenti ?
MANAUA:Manavgat olarak yaşayan ama lokalize edilmeyen Pamphylia yerleşimi?
TALMENİA: Pampyhlia'da bir kasaba?
TZARİTZANE: Pamphylia'da bir kasaba?
KYRARA: Diger adı HYDRELA/KARURA, Phrygia kenti. Yeri açık değil. .?
ERİZA: Phrygia kenti, Dereköy?
LAKERİON: Phrygia kenti, Dazkırı?
PEPOUZA: Bidez, Uşak, Karahallı ilçesindeki Karayakuplu köyü?
SİOKHARAKS: Phrygia kenti. ?





Yenileri de eklenecek.

29 Haziran 2011 Çarşamba

Burhaniye'deki Kilise

Eski Tarihi kayıtlarda da belirtildiği üzere Burhaniye ilçe merkezinde bir kilise mevcuttur. Günümüze harap halde gelmiş olan bu kilise, Mahkeme Mahallesi Eski Gazhane Sokağı içindedir. Sokak içindeki kapı numarası “6”’dır. Dışardan bakıldığında şu anda pek Kilise'ye benzetilemediyse de, yapının giriş kapısı Eski Gazhane Sokağına açılmakta. Geç dönem Yunan Haçı biçiminde plana sahip olan bir Kilise'dir. Ortada büyükçe bir kubesi ve çevresindeki sekiz bölümün dördü küçük kubbe, diğerleri de tonoz biçimli kubbelere sahip. Kubbelerin üzerinde iç mekanı aydınlatmak üzere küçük, düzenli sıralı delikler var.
Edremit Körfezi ve ADRAMYTTEİON Antik kenti kazılarını yöneten Profesör Dr.ENGİN BEKSAÇ Tarihin Işığında Burhaniye adlı yapıtında sayfa 34te şu bilgiyi veriyor.
"KİLİSELER: Tarihi bilgiler ışığında 19. yüzyıl sonu itibarıyla Burhaniye İlçe merkezinde bir kilise bulunduğuna dair bilgi de mevcuttur. (Cuinet, v., 1894, s. 271-273)

Kaynaklar: TARİHİN IŞIĞINDA BURHANİYE: Prof. Dr. ENGİN BEKSAÇ-ŞULE NURENGİN BEKSAÇ,TRAKYA ÜNİVERSİTESİ
KÖRFEZDEKİ IŞIK: CELAL TUNA-BURHANİYE BELEDİYESİ KÜLTÜR YAYINI


25 Haziran 2011 Cumartesi

Sphendone ve Hipodrom




Hipodromun güney yuvarlık bölümü yapının sadece bir bölümünü oluşturur. Bizans'lılar bu yapıya; Sphendone, he kyfe, he batheia tou hippikou kamptou veya ta koila derlerdi. Ayrıca Sphendone için kullanılan "ho hippodromos tttou hagiou Sergiou" ifadesi de Küçük Ayasofya'ya yani Sergius Bacchus'a yakınlığı nedeniyledir. Yarışlar sırasında Sphendone'daki koltuklarda alt tabakadan seyirciler otururdu, diğer Hipodromdakilerden farklı olarak. Çünkü bu hipodromun güneyi sert bir yamaçtadır, yarışın galipleri için bir zafer kapısı niteliği göstermez. Sphendone hem yarış alanını hem de imparator locasını en az gören yerdeydi. Yine de güneydeki dönüş noktasından bazı çarpışmalar çok iyi seyredilirdi. Ayrıca bazı halka açık idam infazlarının da Sphendone önündeki alanda gerçekleştiriliyordu. Burada çeşitli insanlık dışı infazlar da gerçekleştirilirdi, canlı yakma, baş kesme, sakat bırakma gibi çeşitli işkenceler yapılırdı. İşin bu tarafı Bizans'ın dönemsel sınıfsal yapısını ve köleci toplum niteliğini de  anlatmaya yetiyor. Vahşet ve işkence,  bu uygarlıkların  can damarı topraklarda daha o yıllarda da yoğun yaşanmışa benzer. O yüzyıllarda da işkence çok başvurulan bir iğrenç bir baskı yöntemi. Sphendone'un üst sütunlu galerisinde PROPONTİS/ MARMARA DENİZİ manzarası mükemmeldi. MAGNUM PALATİON/BÜYÜK SARAY'ın halkın da görebileceği en güzel yer burasıydı.
SPHENDONE'un bugün ayakta kalan yapısı 25 tonozlu odadan ve kavisli bir koridordan oluşmaktadır.Sphendone'un daha aşağıdaki alt yapısı üzerlerinde kemerli nişler bulunan üstü yuvarlak 25 adet büyük tonozdan oluşmaktadır. Muhtemelen 447 deki bir depremden sonra cephedeki menfezler kapanmış ve alt yapıların tonozları payandalarla desteklenmiş ve güçlendirilmişti. Değiştirilmiş cephesinde sadece dar menfezler yapılmıştı. Odalar ve koridor sonra hala daha içinde su bulunan bir sarnıca dönüştürülmüştü.
Yararlanılan kaynaklar:
Bizans Yürüyüş Yolu, Büyük Saray Bölgesi-Jan KOSTENEC- 2008
İstanbul'un Tarihsel Coğrafyası: Wolfgang Müller WİENER- Çeviren: Ülker SAYIN YKY Yayınları 2. Baskı 2007
Bizans İstanbulu ve Doğu Seyyahları/ Constaninople Byzantine et les Voyageurs du Levant: Jean EBERSOLT. Çeviren İlhan ARDA  2. Baskı-Pera Turizm ve ticaret Yayın. 1999


DEVAM EDECEK...
















Yeni yazı ve görseller yüklenecek.

24 Haziran 2011 Cuma

Molla Fenari İsa Camii/Konstantinos Lips Manastırı




Fenari İsa Camisi (Konstantin Lips Manastır Kilisesi) 

907 - 14. yüzyıl
Yaptıranlar: Konstantinos Lips ( Libos ) ( Kuzey Kilise ) 
İmparatoriçe Theodora ( Güney Kilise )



Kuzey kilise: 907
Güney kilise: 13. yüzyıl sonu
Paraklesion: 14. yüzyıl

VI. Leon döneminde görev yapmış bir donanma komutanı olan Konstantinos Lips tarafından kurulan, Moni Tu Libos Manastırın bünyesinde ele alınan Fenari İsa Camisi, ayrı dönemlere ait birbirine bitişik iki kilise ve "L" biçimli bir paraklesiondan oluşur.

Kuzey kilise
Apsis çıkıntısının üstündeki Grekçe kitabede kilisenin Meryem'e sunulduğu bildirilir. Orta Bizans devrinin yaygın plan tipi olan "kapalı Yunan haçı" formundadır. İstanbul'daki Bizans yapıları içinde zengin plastik mimariye sahip önemli yapılardan biridir. Başlık, silme ve kubbe eteği silmelerinde özenli taş işçiliği görülür. Yapının önünde uzanan narteksten ana mekâna geçilir. Dört taşıyıcı paye üzerinde yükselen kubbe çevresinde haçın kollarını oluşturan dört tonoz yer alır. Kubbenin dört tarafında dört küçük şapel yer alır. Dışarı taşkın apsisin iki yanında yonca biçimli pastoforion odaları bulunur. Derin bir bema kemerine sahiptir. 

Güneydeki Kilise
13. yüzyıl sonlarında inşa edilmiştir. Özellikle doğu cephesindeki tuğla bezemelerle "Palaelogoslar dönemi" mimarlığının en önemli yapılarındandır. Ayrıca, Bizans'ın son döneminde İstanbul'da ortaya çıkan "dehlizli plan tipi"nin en güzel örneğidir. Dış narteksi izleyen ana mekân kare bir kitle halinde yükselerek bir kubbeyle sonlanır. Özgün yapıda orta nef yan neflerden kuzey, batı ve güney yönlerinde her biri iki sütunla desteklenen birer arkatla ayrılıyordu, ancak bu sütunlar Türk döneminde kaldırılmış iki büyük tuğla kemer ile üst yapı desteklenmiştir. 

L-biçimli Paraklesion
Kuzey ve güney kiliselerini batı ve güneyden saran bu bölüm 14.yüzyıl ekidir. İçinde toplam 22 adet mermer lahit bulunmaktadır.

Yapı II. Bayezid Dönemi'nde 15.yüzyıl sonlarında Osmanlı ülema ailesinden Fenarizadelerden Alaeddin Ali Efendi tarafından camiye çevrilmiş, manastır da zaviyeye dönüştürülmüştür.

Hatice Adıgüzel 

Kaynak :  John Freely; " Türkiye Uygarlıklar Rehberi", C.1,s.172-173, İstanbul 2002
Semavi Eyice; "Son Devir Bizans Mimarisi", s.11-52, İstanbul 1963
Semavi Eyice; "Fenari İsa Camisi", Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, C.1, s.277-278.
Cyril Mango ; Byzantine Architecture, Electa/Rizzoli Publ., New York, 1985.

Fotograflar teknik bir sorun nedeniyle silinmiş, yeniden yüklenecektir.

22 Haziran 2011 Çarşamba

Phaselis/Tekirova

PHASELİS;antik kenti tüm Anadolu'daki antik kıyı kentlerinin belki de en çekici olanı.
Prof.Cevdet BAYBURTLUOĞLU LYKİA kitabında,1980 li yıllarda kentte kazı yaparken yaşadıklarını anlatıyor.Onun ve kazı ekibinin yaşadıkları Anadolu'da görev yapan bir Öğretmenden hiç farklı değil,zorluklar içinde çalıştıklarını ama PHASELİS'in görkemi ve güzelliği karşısında etkilendiklerini ve şevkle çalıştıklarını anlatıyor,Sn.BAYBURTLUOĞLU.





Türkiye'deki Tarihsel Adlar Kitabında Prof.Dr.Bilge UMAR PHASELİS; kentinin Hellenistik dönem öncesi,Tunç çağındaki isminin luvice PASALA yani PA-(A)SSA-LA deniz kenti olabileceğini söylüyor.
Gerçekten de PHASELİS çok güzel bir deniz kenti;..





Antalya’dan sahil yolu boyunca Finike yönüne gidilip, 60. km’den sonra 2 km daha denize doğru inildiğinde Phaselis antik kentinin bulunduğu yarımadaya geliriz. Kent, üç küçük koylu bir yarımada üzerinde kuruludur. Etrafı çam ormanlarıyla kaplı antik kentte makiler, Akdeniz çiçekleri, okaliptüs ve oleander ağaçları dikkat çeker. Kentin kuzey limanı kumsalı caretta kablumbağalarının doğal yumurtlama alanı olup, koruma altındadır. Kent adının Luwi dilinde “Deniz Kentçiliği” anlamındaki “Phasala/Paassala olduğu sanılmaktadır. Nitekim deniz ticareti yapan Fenikeliler kente “Tanrının esirgediği deniz kenti” tanımlamasını yapmışlardır. Yörenin tarihinin M.Ö. 4000’li yıllara kadar indiği yöredeki Luwi özelliklerinden anlaşılır. Dağların 900 m. yüksekliğinde kurulu Termessos’ta dağ yamaçları boyunca, kaya yamaçları içine oyulmuş kanallardan Phsalaa’ya şarap ve zeytinyağı gibi sıvı ürünler akıtılırdı. İzleri bugün bile seçilebilen kanallarla akıtılan sıvı ürünler, limanda anfora ve testilere doldurulup, gemilerle Akdeniz ülkelerine gönderilirdi. Ayrıca kentin bulunduğu yörede yetişen sayısız Akdeniz çiçeklerinin ünü tüm antık dünyaya yayılmıştı. Parfüm ve çiçek yağları üretilip ihraç eden kent, bugünün Paris’i gibiydi. M.Ö.12.yy.’da Truva savaşından dönen Anadolu halkının göçüyle nüfusu artan bu küçük liman kentine, M.Ö. 690 yıllarında Rodoslular katılmış ve esas kentleşme başlamıştır. Helen kültür öğelerinin günlük yaşamda ön plana çıkarılmasıyla, kentin Rodostan gelenlerce kurulduğu ifade edilmiştir. Ama bunun doğru olması mümkün değildir. Çünkü kolonistler nereden gelirse gelsin, Anadolu kıyılarında hangi kente göç ederlerse etsinler, Anadolu halkının daha önce kurduğu kentleri karşılarında bulmuşlardır. Bu yüzden Helenli tarihçilerin anlattığı gibi; Phaselis’in üzerinde kurulduğu yarımadanın, Rodoslu kolonistlerce yöredeki bir çobandan kurutulmuş balık karşılığında satın alındığı anlatımı gülünçtür. Bu uydurmaca alay konusu olmuş, “olmayacak duaya amin demek” anlamında yalanını onaylat karşılığı “Phaselis usulü kurutulmuş balık kurban et” deyimi kullanılmıştır. Antik dönemin ünlü Phaselisli düşünürü filozof Teodectes’dir. Ayrıca, tarihte Phaselisliler cimrilikleriyle ünlüdürler. Makedon kralı Büyük İskender’in kente gelişine kadar, Pers egemenliğinde kalan Phaselis bu işgal döneminde de deniz ticaretine devam etmiştir. Sonraları Likya Birliği içerisinde görülen Phaselis, M.Ö 1.yy’da korsanların istilasına uğramış, sonra Roma İmparatorluğu sınırlarına dahil edilmiştir. Bu dönemde, liman kenti özelliğini koruyup, gelişen kent, Bizans döneminde tekrar korsanların eline geçmiş, M.S. 7. yüzyıldan sonra da Arap akınına uğramıştır. Bataklık haline dönüşen ovayı, sivrisinek ve eşekarılarının işgal etmesiyle, önemini yitirmiş ve boşaltılmıştır. Uzun yıllar terkedilen yöreye 12.yy’da gelen Türkmen Yörükleri, kalıntıların 2 km kuzeybatısında bataklıkları ıslah ederek tarım arazileri açmışlardır. Bugün antik kentin kalıntıları genelde harap durumdadır. Yarımada üzerinde kuzey, güney ve doğu yönünde liman olarak kullanılan tabi üç koy bulunmaktadır. Kuzey ve güney limanları birbirine bağlayan, tabanı taş bloklarla döşeli, sağlı ve sollu sütunların bulunduğu kolonel cadde kentin en işlek yeriydi. Bu caddenin orta yerinde yuvarlak şekilli Agora meydanı, batı ucunda iki katlı olduğu sanılan, Bauleterion Belediye Sarayı yer almaktaydı. Meydanının doğu ucunda soğuk ve sıcak su havuzlarının bulunduğu, yerden ısıtma hypocaust sistemle çalışan Roma Hamamının kalıntıları vardır. Buradan akropole doğru çıkıldığında, M.Ö. 4yy’ izleri taşıyan ve 20 caveaya sahip tiyatro görülür. 3 bin kişi kapasiteli tiyatronun biri küçük toplam üç oyuncu kapısı bulunmaktadır. Binanın yüzü mermer relyöflerle kaplı olup, en üstte eğlence tanrısı Baküss’un heykeli bulunduğu sanılmaktadır. Geç Roma devrinde arenaya dönüştürülen tiyatroda, seyircileri yırtıcı hayvanlardan korunmak için, sahne binasının alt odalarına kafesler yapılmıştır. Akropolün doğu yamacında Phaselis’in baş tanrısı Athena Poltas ve Ticaret Tanrısı Hermes’e ait iki tapınak kalıntısı görülmektedir. Kuzey yönden girişte büyük kısmı yıkılmış zafer takı şeklinde inşa edilen giriş kapısının, Roma İmparatoru Hadrian’ın kenti ziyaretinde anısına yapıldığı anlaşılmaktadır. Bu kapının hemen bitişiğindeki su kanalları 25 km. uzaklıktaki Tahtalı dağından kente su getirmekteydi. Ayrıca yağmur sularını toplamaya yarayan çok miktarda su sarnıcı bulunmaktadır. Kentteki iki nekropolde, çeşitli lahitler, lahit kapakları ve üzerlerine işlenmiş eros ve aslan figürleri dikkati çeker. Kentteki kazılarda ortaya çıkartılan kalıntılar Antalya Müzesinde sergilenmektedir.
















18 Haziran 2011 Cumartesi

Artsümer'de Teşhire İkna 2/Revelation II Sergisi'nden


Emel Akın, Hülya Bakkal, Hale Cumur, Zülal Üşenmez Ertürk, Ahmet Doğu İpek,
Erkmen Senan, Cem Yardımcı

“Teşhire İkna II” sergisinin bu yılki seçkisini sanat eleştirmeni Ayşegül Sönmez yapıyor.
REVELATİON 2












Ayşegül Sönmez, an art critic, will compile the anthology of “Revelation II” exhibition this year. Sönmez emphasizes that she is not trying to gather the selected artists of the exhibition under a common theme, material or tendency; instead she is only aiming to make their works more visible and sharable through this exhibition. She also states that:
“I think "Revelation”, which is now organized for the second time, is a very appropriate initiative. We are in the times of market values domination, yet it is such a valuable attitude to see that an art gallery welcomes artists that do not have a gallery of their own, even for one exhibition.
I wanted to allocate space in this exhibition for the artists whose works I have followed for a long time but could not see very often in the current art environment.


I think their works could be defined as peculiar to them. For instance, their tendency to stay away from the current plastic materials, that they are not inclined for daily fashion, that they are even distant to it…are all their common characteristics..."


17 Haziran 2011 Cuma

Larissa/Menemen, Buruncuk, Nekropol




Larissa nekropol alanı doğu tarafında.
Üç Osmanlı dönemi yel değirmeni kalıntılarının uzandığı alanda nekropolise ulaşılmakta. Nekropoliste yüz adet mezar var. Çoğu Tümülüs mezar tipi. Nekropol alanı ele geçen keramik verileri ve şipoli malzemeyle MÖ.600 yıllarına tarihlenir.
Eski çağ mezarlığı (Nekropol) bir bilimsel kazıyı beklemekte, zira bu alanda yoğun bir tahribat gözlemlenmekte.










































































Menemen ilçesinden kuzeye doğru gidildiğinde; Antik çağdaki ismi SARDENE olan görkemli Dumanlıdağ il karşılaşırız.
Bu dağın yola uzanan ucunda bir tepeye kurulmuş BURUNCUK Köyü vardır.
Larisa olarak da söylenen kent, Aiol Birliğini oluşturan 12 Aiol kentinden biridir. Luvi /Pelasgos dilinde Lar(a)-issa’dan gelir. Kum-Kent anlamındadır. Strabon Larissa’larla ilgili ortak bir özellik vardır. Toprakları, nehirlerin getirdiği alüvyonlarla oluşmuştur demektedir. Larissa da Gediz (Hermos) ırmağının doldurduğu Gediz Deltasının yanında bulunur.
İzmir ili, Menemen ilçesine bağlı İzmir-Çanakkale karayolu üzerinde Buruncuk Köyü’nün sağ tarafında görülen kayalık yarımadanın üzerinde kurulu. Smyrna Pergamon arası antik yol Larissa’dan geçiyordu. Tıpkı bugün modern yolun geçtiği gibi. Kalıntıların bulunduğu tepenin yamacında Larissa’nın sit alanı olmasına rağmen bir taş ocağı bulunmaktadır. Bu taş ocağı şehir kalıntılarının yok olmasına sebep olmaktadır. Arkaik ve Klasik döneme ait iki adet saray kalıntısı Larissa’nın Batı Anadolu tarihindeki önemini arttırmaktadır.  

Bu güzel, Uygar ve görkemli köyün üzerindeki tepede LARİSSA isimli Antik Aiolis bölgesinin bir kenti bulunur.Biraz zahmetli bir tırmanıştan sonra çok güzel ve estetik görünümlü duvar, yapı ve sarnıç kalıntıları ile karşılaşırsınız. Antik Anadolu Coğrafyasında Amasya'lı STRABON diyor ki;
"Larissa'larla ilgili ortak bir özellik vardır.Toprakları nehirlerin getirdiği alüvyonlarla oluşmuştur."
İşte bu nedenle,bu kentlerin adı LUVİ dilinde LAR(A)ASSA-İSSA ögelerinden tüketilmiştir.
KUM KENTİ anlamına gelmektedir. (Prof.Dr.Bilge UMAR-Türkiye'de Tarihsel adlar)
Anadolumuzda, HİTİT Belgelerinde LARİİA adli bir kent ismi de geçmektedir.
Buruncuk'taki LARİSSA da GEDİZ (KADYS/HERMOS) ırmağının,eskiden deniz girintisi iken kum dolgusu
yığarak oluşturduğu bereketli MENEMEN ovasının yanıbaşındadır.

Aiolia’nın dışında Anadolu’da Larissa adını taşıyan birçok kent vardır: Aydın (Tralles) yakınındaki küçük bir mabet kenti, Kapadokya’da Kayseri-Komana (Şar) yolu üzerindeki küçük bir kent, Lydia’da Tire’nin 5 km kuzey-batısındaki Güzelimtepe yerleşim alanındaki, Troas yakınlarında, Peneios ırmağı kıyısında ,Thessalia’da Oiboia (Eğriboz Adası) ile ana kara arasındaki boğaz girişinde, Doğu Anadolu’da Dicle kıyısında, Suriye’de Asi Irmağı kıyısında, Kuzey Peloponnesos’daki Akhai ile Elia bölgeleri arasındaki akarsu kıyısında ve yine Pelopennesos’da Argos kenti akropolündeki yerleşim yeri bu ismi taşımaktadır.Larissa Sözcüğü Pelasg-Luwi dilinde “kum kenti” anlamına gelmektedir. Strabon da Larissa adını taşıyan kentlerin hepsinin ortak özelliğinin topraklarının, nehirlerin getirdiği alüvyonlardan oluşmasıdır demektedir. Ayrıca üç tane Larissa’nın varlığından söz eder. Bunlardan biri Ephesos yakınında, diğeri de İlion’a yakın olanıdır.Batı Anadolu’da Larisa veya Larissa isimlerinde bir takım küçük kentler vardır. Büyük bir olasılıkla bu kentler Yunan göçünden önce Ege’nin kuzey, kuzey-doğu ve kuzey-batı kıyılarında yaşayan Pelasglar denilen yerli halkın kurmuş olduğu kentlerdir. Ancak Batı Anadolu’daki Larissa kenti ilk defa Homeros’un İliadası’nda geçmektedir:

“...Ünlü kargıcı Pelasg soylarına komuta eder Hippothoos, otururlar toprağı bereketli Larissa’da”

“ Hippothoos yüzüstü yıkıldı ölünün üstüne,uzaktaydı bereketli Larissa’dan,”

Buruncuk köyünün hemen arkasındaki tepede yer alan M.Ö.1500-1100 arasına tarihlendirilen surlarla çevrili Akropolün içerisinde üç ayrı döneme ait yapılarla karşılaşılmıştır. Son araştırmalarda iki kenarında megaronlar bulunan peristilli bir ev çıkarılmıştır. Ayrıca burada biri Athena’ya diğeri kime ait olduğu bilinmeyen iki mabet, saray, kuyu ve birbirine çok yakın evler bulunmuştur. Akropolün hemen altında sur kalıntıları, surların ana giriş kapısı, mezar anıtları günümüze gelebilmiştir. Büyük bir kısmı bugün de görülebilen antik döşeme taşlarının oluşturduğu yoldan kentin ana kapısına ulaşılır.

Larissa’da pişmiş topraktan yapılmış künklerin oluşturduğu su yolları ilginç bir su dağıtım sistemini göstermektedir. Ayrıca bu su yollarının yardımıyla dağlardan su kemerleri ile sular kente getirilmiştir. Günümüzde de köylülerin yararlandıkları su kuyuları halen varlığını korumaktadır. Doğu’da nekropol vardır.

Larissa’daki arkeolojik araştırmaları 1902-1934 yıllarında J.Böhlau, K.Schefold, Franz Miltner Alman ve İsveçli Arkeologlar yapmışlardır. Kazılarda çıkarılan arkaik döneme ait mimari parçalar İzmir Müzesinde, terrakotta kaplamalar ile çanak çömlek gibi parçalar da İstanbul Arkeoloji Müzesindedir. İzmir ve İstanbul Arkeoloji Müzesindeki Larissa buluntularını mutlaka gezmeli, görmeli..

Larissa Tarihi: Prof.Dr. Hayat Erkanal 2001 yılı Liman Tepe kuzey kazı alanında yapılan kazılar kapsamında bulunmuş olan çanak parçalarının Panaztepe, Troya VI’da, Beycesultan’da, Kum Tepe’de ve Larissa’da rastlandığını belirtmektir. Bu buluntunun Orta Tunç Çağına ait olması Larissa’nın tarihini aydınlatmaktadır. (24. Cilt1 Kazı Sonuçları- 2002)
Larissa Kenti, Gediz deltası Gediz (Hermos) ırmağının taşıdığı alüvyonlarla dolmadan önce Ege kıyısında bir kıyı kenti idi. Çevresinde bu dolgu oluşmadan önce diğer kıyı şehirleri ise Panaztepe, Geren, Höyücek yerleşimleriydi. Güneyinde ise Kumtepe ve Bayraklı yerleşimleri bulunuyordu. (17. Cilt1 Kazı Sonuçları- 1995)
Aiol boyları Ege Bölgesine göç etmeye başladıklarında Larissa’yı kuşatırlar, fakat öncülleri olan Pelasgosluların direnişiyle karşılaşırlar. Onlar da Neon Teikhos (Yeni Kale) yerleşimini kurarlar. Sonra Larissa kentini ele geçirirler.
Batı Anadolu MÖ.546 yılında Pers egemenliğine geçer. Pers kralı Kyros Lydialıları Sardes kentinin önlerinde yapılan savaşta kendisine yardım eden Mısırlılara hediye olarak Larissa kentini verir. Bölgede yaklaşık 200 yıl hüküm süren Perslilerden günümüze kalan en önemli Phokaia’da (Foça) bulunan Satrap Mezarıdır. Halkımız burayı “Taş Kule” olarak adlandırmıştır. Bunların yanı sıra Panaztepe ve Larissa’da bulunan sarayların Pers özellikleri taşıdığı düşünülmektedir.
MÖ.399 yılında Batı Anadolu’da Pers hegemonyasını kırmak için yöreye gelen Thibron komutasındaki Sparta birlikleri Larissa’yı kuşatmasına rağmen ele geçiremez. Fakat MÖ.334 yılında Batı Anadolu’yu işgal eden İskender kuvvetlerine diğer Aiolis kentleri gibi Larissa’da direnç göstermeden teslim olur.
MÖ.279 yılında Kelt/Galat akınları tarafından yakılıp yıkılan Larissa Helenistik dönemi bir daha kalkınamadan sönük geçirmiştir.
Anadolulu Aelius Aristeides MS.200’lü yıllarda Smyrna-Pergamon arasındaki tarihi yolda yaptığı yolculuğu ayrıntıları ile aktarmıştır. G.Bean, vatandaşımızın yolunu izleyerek Aiolis yöresindeki izlenimlerini bize aktarır. Aristeides Larissa’da döküntü ve pis bir handan söz eder. O çağlarda köy bile olsa Larissa’nın varlığının devam ettiği görülmektedir.

Larissa Kazıları: 1902 yılında 1932-1934 yıllarında İsveçli ve Alman bilim adamları J.Böhlau, K.Schfold ve Franz Miltner tarafından kazılmıştır. Başka kazı yapılmamıştır. Bu kazılarda Klasik ve Helenistik çağ surlarından daha eski, MÖ.1500-MÖ.1100 arasına tarihlenen bir surun parçaları belirlenmiştir.




Larissa Kalıntıları: 80 yıl önce yapılan kazılarda MÖ.1500-1000 yılları arasına tarihlenen etrafı kuleli surlarla çevrili bir kent olan Larissa’da günümüzde görülen kalıntı bakiyeleri şöyledir. Kente çıkan antik yol, andezit taşından yapılma surlar dikkati çekmektedir. Surlar MÖ.400 yıllarında tekrardan yenilenmiştir.

Bir cadde ve evler, tapınak ve sarayların kalıntıları buluntular arasındadır. Dört adet sarnıç buluntusu kentin su ihtiyacını karşılamaktadır. Doğu etkisinde yapıldığı düşünülen üç adet saray kalıntısı MÖ.600 yüzyıl sonlarına tarihlendirilmiştir. II numaralı saray “hilani” tipinde, III. ve IV. nolu saray ise “megaron” tipinde yapılmıştır. Akropolis ilk kez MÖ.500 yıllarında tahkim edilmiştir.

Üç modern yel değirmeni kalıntılarının devamında nekropolis uzanır. Nekropoliste yüz adet mezar saptanmıştır. Çoğu Tümülüs mezar tipindedir. Nekropolisin tümü, ele geçen çanak çömlek parçalarına göre MÖ.600 yıllarına tarihlenir.

Kazılarda ele geçen buluntuların çoğu bugün Stockholm Müzesi’ndedir. Ayrıca İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde Aiol  sütun başlıkları ve pişmiş toprak eserler. Mimari parçalardan bazıları ise İzmir Arkeoloji Müzesi’ndedir.

Kaynaklar: Bilge Umar- Aiolis- İnkılâp Kitabevi (2002) / Bilge Umar- Türkiye’deki Tarihsel Adlar- İnkılâp Kitabevi (1993) / Ersin Doğer- İsmail Gezgin- Aiolis’de Bir Anıt /  George E.Bean- Eskiçağda Ege Bölgesi- Arion Yayınevi- (1997) / Nezih Başgelen- Birgi’dem Gevaş’a Anadolu Gezi Notları- Arkeoloji ve Sanat Yayınları (2006) /




Bu bölümdeki fotografları için de Sayın TAYLAN KÖKEN'e çok teşekkür ediyorum, paylaşmak güzeldir.