22 Kasım 2009 Pazar

Kyzikos Antik Kenti

Kyzikos Antik Kentinin tarihi coğrafyası
Kyzikos antik kenti, Balıkesir İli Erdek İlçesi sınırları içinde, antik dönemde Arktonnessos (Ayı Adası) ya da Arkton Oros (Ayılar Dağı) olarak anılan Kapıdağı Yarımadası’nın ana kara ile birleştiği kıstağın güney ucuna yakın kısımda, Erdek-Bandırma karayolu üzerinde, Erdek’ten 8 km. doğuda yer almaktadır. Kente ait kalıntılar kuzeyde Dindymos (Ayı Dağı), Hamamlı ve Belkıs (Yeniköy) köyleri, batıda Düzler köyü, güneyde Düzler köyü ve Marmara Denizi, doğuda Aşağıyapıcı köyü ve Bandırma Körfezi ile çevrilidir.
Propontis’de (Marmara denizi) üç doğal limana sahip, stratejik açıdan hem anakara, hem de Kapıdağı’nı kontrol edebilecek konumdadır. Kyzikos yerleşme yerine Tunç Çağı’nda yerleşildiğini kabul edilmesine karşın, şimdilik bunu destekleyecek arkeolojik bulgulara sahip değiliz. Çünkü bu kültüre ait “Bukelkeramik” henüz Kyzikos’ta bulunamamıştır. Yapılacak kazılarda bu seramiğin burada olup olmadığı ortaya konabilecek.
Strabon, Thrakia savaşı sonrasında bu bölgeye yerleşen Pelasglar’ın Aeol ve İonlar’ın Anadolu’ya göçleri sırasında yok olduklarını ileri sürer. Ancak Hasluck, Pelasglı Dolionlar’ın Thesalia halkı olduğunu, Aeol baskısı sonucu Hellespontos’a göç ettiğini ve bunların bu gün kalıntılarını gördüğümüz Kyzikos’u kurduğunu savunur. Strabon da, Aisepos Çayı’ndan Rhyndakos Çayı ve Daskylitis Gölü’ne kadar uzanan bölge halkının “Dolionlar” olduğunu kabul eder. Buna göre Pelasglı Dolionlar’ın Thrakia’dan geldikleri söylenebilir.
Mitolojiye göre kentin kurucusu olarak kabul edilen Kral Kyzikos’un Thrak Kralı Eusorsos’un soyundan geldiğinin kabul edilmesi de kent halkının Thrak kökenli olduğu görüşünü desteklemektedir.
Kyzikos tarihi, araştırmacılar tarafından Miletos kolonisi olmasıyla başlatılır. Strabon, Lampsakos’lu Anaksimenes’den aktararak, Kyzikos’u Miletoslular’ın kolonize ettiğini bildirir. Eusebios’un kroniğinde de Miletos’un ilkin M.Ö. 756, ikinci olarak M.Ö. 679 da Kyzikos’u kolonize ettiği belirtilmektedir.
M.Ö. 546 da Persler’in Lydia krallığını yıkmaları üzerine onların egemenliğindeki topraklar ve sömürgeci Miletos idaresindeki bölge, Persler’in lehine el değiştirir. Kyzikos da Perslerin Daskyleion satraplığına bağlanır.
M.Ö. 479 da İon birliğinin Pers donanmasını Mykale’de yenmesinden sonra oluşturulan Attik-Delos Deniz Birliğine birçok İon kenti gibi Kyzikos’da M.Ö. 478 de katıldı ve 9 talent vergi ödemeyi kabul etti.
M.Ö. 387 de Spartalı devlet adamı Antalkidas’ın çabaları ile Yunanlılar’la Persler arasında Antalkidas barış anlaşması imzalandı. Buna göre Asya’daki kentler, Klazomenai Persler’e, Lemnos, İmroz ve Skyros Atina’ya verilecek, bütün diğer Yunan kentleri özgür olacaktı. Buna göre Kyzikos, Pers yönetiminde kalmıştı.
M.Ö. 364 yılında Kyzikos, Atina donanmasının amirali Timotheos’un da yardımıyla, Daskyleion satrapı Ariobarzanes’e isyan ederek bağımsızlığını ilan etti. Bu başarı üzerine Kyzikos, II. Attika-Delos Deniz Birliği’ne girdi, ancak bir yıl sonra bu birlikten ayrıldı. Bundan sonra Kyzikos, Asya’da önemli ticaret merkezi oldu. M.Ö. 362 de ise Kyzikos, Artake’yi (Erdek) ele geçirdikten sonra Prokonnesos’u (Marmara adası) kuşattı, Prokonnesoslular’ın Atina’dan istedikleri yardımın gelmemesi üzerine burayı ele geçirdiler.
Makedonyalı Büyük İskender’in M.Ö. 334 de Hellespontos’u aştıktan sonra Dasklyleion’u ele geçirdi, Zeleia’yı Kyzikos’a bağladı.
Philetairos’un M.Ö. 280-275 yılları arasında yaptığı yardımlarla Kyzikos ile Pergamon arasında başlayan dostluk ilişkileri I. Attalos’un (M.Ö. 241-197) Kyzikoslu Apollonis ile evlenmesi üzerine daha da güçlenmiştir. Bu dönemde Kyzikos, ekonomik, sanat ve bilim alanında büyük ilerlemeler kaydetmiştir.
Kyzikos’un parlak dönemi M.Ö. 133 de Pergamon krallığının III. Attalos’un (M.Ö. 138-133) vasiyeti ile Roma İmparatorluğu’na bağlanması sonrasında da devam etti. Kyzikos bu dönemde Roma ile iyi ilişkiler kurmaya çalışmıştır.
Caeser’in M.Ö. 15 Mart 44 tarihinde öldürülmesi ile Kyzikos’un da kaderi değişmiştir. II. Triumvir’lik kuran Octavianus, Antonius ve Lepidus’un, Caesar’ın katilleri Brutus ve Cassius’a karşı savaş açmıştır. Bu savaşlarda (M.Ö. 42) bir süre için Brutus ve Casius, Kyzikos’u donanmaları için üs olarak kullanmış olmaları, bunların yenilerek intihar etmeleri sonrasında kent Augustus (Oktavianus)’un düşmanlığı ile karşı karşıya kalmıştır.
M.S. 37 yılında Tiberius’un ölümü üzerine İmparatorluk ile Kyzikos kenti arasındaki ilişkilerin de düzelmeye başladığını görüyoruz. Pontus kralı Polemon'un kızı, Trakya Kralı Kotys'un karısı ve İmparator Galigula (Gaius)’nın akrabası olan Antonia Tryphaena’nın Kyzikos’a karşı duyduğu olumlu hisler nedeniyle yaptığı girişimler sonucu kente hakları geri verildi ve onarım faaliyetlerine de yardım edildi.
İmparator Galigula’dan (M.S. 37-41) İmparator Hadrian (M.S. 117-138) dönemine kadar Kyzikos tarihi hakkında pek fazla bilgimiz yok. Ancak bu dönemde Kyzikos, Roma için önemli bir kent haline gelmiş olmalı ki, M.S. 10.11.117 de meydana gelen 7 şiddetindeki depremle büyük ölçüde tahrip olunca, İmparator Hadrian’ın cömertçe yaptığı yardımlarla yeniden onarılmıştır ve M.S. 124 de, Asya gezisine çıkmış olan İmparator Hadrian da Kyzikos’a uğrar.
Roma İmparatoru M. Aurelius Quintillus M.S. 270 de Kyzikos’da sikke bastırmıştır. Bu da Kyzikos’un önemini vurgulamaktadır. M.S. 297 de İmparator Diokletianus’un, İmparatorluğun vilayet teşkilatlarında yaptığı düzenlemeler sonucu Asya eyaletleri de yeniden düzenlenmiştir. Bunun sonucunda Kyzikos, Troas ve Küçük Frygia’nın bir bölümü ile 33 kentti içine alan Hellespontos Eyaletinin merkezi oldu. Bu durum M.S. 324 de Bizans’ın Doğu Roma İmparatorluğunun başkenti olmasına kadar devam etmiştir.
M.S. 672-678 yılları arasında Emevi halifesi Muaviye’nin Byzans’a yaptığı seferde kışın Kyzikos’da kaldığı biliniyor. Ancak kent bu dönemde büyük ölçüde tahrip edilmiştir. 1063 depreminden sonra kent tamamen terk edilmiştir. 1078 de Vali Nikephoros, Bizans’a isyan etmiş, Kyzikos’da topladığı ordusu Selçuklu Beyler’inin yardımı ile Bizans ordusu tarafından yenilgiye uğratılmıştır. 1085 yılında Kyzikos ile çevresi Selçuklular’ın egemenliğine girmesine karşın, bu bölge sık sık el değiştirmiş ve 1336 yılında Osmanlı yönetimine girmiştir.
İS 297'de Kyzikos, otuz üç kenti içine alan Hellespontos Eyalet Merkezi olur, İS 324'e dek devam eden bu dönemi, Byzantion'un başkent oluşuyla birlikte sona erer. İmparator Justinianus döneminde İS 543'deki depremde kent büyük zarar görür ve bu olay, Mermerlerin İstanbul'a taşınmasının da başlangıcı olur. Deprem sonucunda Kyzikos halkının kısmen Erdek'e göç ettiği de bilinmektedir. İS 741 ve 1064 yıllarındaki büyük depremlerle tamamen yıkılır ve Kyzikos kendi kaderine terk edilir. Bazı önemsiz Orta Çağ yerleşimlerine sahne olsa da, bu dönemden sonra mermerleri, yıkılan merkezlere, özellikle İstanbul'a taşınarak yeni yapılarda kullanılır.
Yapılar:


Mezar Anıtları
Kyzikos nekropolleri bu güne kadar sistemli şekilde araştırılmamıştır. Nekropoller genellikle antik kentlerin dışında yer aldığı için, çoğunluğu kaçak kazılarla tahrip edilmişlerdir. Kyzikos nekropolü için de aynı şey söylenebilir.
Kyzikos nekropolleri kentin güneyinde ve ağırlıklı olarak batısında yer almaktadır. İki nekropol alanında da daha çok lahit ve lahit parçaları bulunmuş olup, Roma dönemine aittir. Hellenistik dönemde nekropol kentin batısında yer almış olmalı. 1988 çalışmasında belirlenen eserler arasında ilk sırayı mezar stelleri almaktadır. Bu çalışmalarda, bir kısmı Pfuhl-Möbius tarafından yayınlanan, otuzu aşkın stel tespit edilmiştir. Mezar stellerini burada tek tek değerlendirecek değiliz. Lahit ve anıt mezar olabilecek kalıntılar üzerinde duracağız.
Kyzikos’da araştırma yapanların bulmak istediği mezar anıtların en önemlisi kente adını veren Kral Kyzikos’un mezarıdır. Argonautlar mitolojisinde adı geçen bu Kralın, Erdek’ten Bandırma’ya giderken, Çanakkale yol ayrımından sonra yolun solunda yer alan tümülüste gömülü olduğu kabul edilir. Ancak bu güne kadar kazılmadığından buranın Kralın mezarı olup olmadığı kesin olarak bilinemiyor.
Mezar buluntularından sonra ikinci sırayı lahitler almaktadır. Kentin güneyindeki birkaç parçası dışında lahitler çoğunlukla batıdaki nekropol alanında bulunmuşlardır.
Metroon
Kentin güney surları yakınında, Bouleterion’un batısında ve Panormos limanının kuzeydoğusunda yer alan yapı kuzeydoğu-güneybatı yönlerinde uzanmaktadır. Yapı uzun süre eski eser kaçakçıları tarafından yağmalandığından, bugün görülebilen eserler onarılamayacak derecede küçük parçalara ayrılmıştır.
Hadrian Agorası
Antik kentin batısında, Hadrian tapınağının ise kuzey batısında yer alan Agoranın yaklaşık 82.50 m genişliğinde olduğu tespit edilmesine karşın, aşırı tahrip nedeniyle uzunluğu belirlenememiştir. Çünkü agoranın kuzey, güney ve batı sınırlarını oluşturan duvar parçaları bulunmasına rağmen, doğu sınırını belirleyecek duvar kalıntısı tespit edilememiştir. Batı duvarın kuzey bitimine ait iki sıra halinde iki bazalt bloktan oluşan köşe kısmı bulundu. Agora, Hadrian Tapınağı’nın kuzeyi boyunca devam etmiş olmalıydı.
Güney Agora
Hytos limanının doğusunda, kenti güneyden kuşatan surun bitişiğinde yer almaktadır. Sur duvarı aynı zamanda Agora’nın güney duvarı olarak kullanılmıştır.
İçinden güney-kuzey yönünde tarla yolunun da geçtiği agoranın içten içe güney kısmı 220 m, kuzeyi 225 m. uzunluğunda, genişlik ise doğuda 67 m, batıda 75 m’dir. Ölçülerinden de anlaşıldığı gibi yaklaşık dikdörtgen planlı agorayı, güney hariç diğer üç yönden çeviren duvarın genişliği yaklaşık 2.00-2.50 m arasında değişmektedir
Bouleterion/Kent Meclisi Toplantı Salonu
Kentin güneydoğusunda, Panormos limanının kuzeybatısında yer alan yaklaşık 75x75 m ölçülerindeki bu yapıdan günümüze gelen, doğudaki giriş kapısının iki yanındaki duvar kalıntıları ile güneybatı köşesinde tespit edilen tonoz parçasından ibarettir. Doğudaki girişin iki yanında tespit edilen duvarlar ile güneybatı köşedeki 4.40 m genişliğinde, yalnız 12.00 m uzunluğundaki tonozun bir bölümü dışında, bu yapının diğer kısımlarına ait duvarlar yalnız yıkıntı halinde günümüze ulaşmıştır.
Tiyatro
Kentin kuzeye doğru yükselen alanından yararlanılarak, sahne binası güneyde yer alacak şekilde, akropolün güneydoğusuna inşa edilmiştir. Günümüze gelen kalıntılardan ancak tiyatronun sınırları belirlenebilmektedir. Buna göre yarım daireyi aşacak şekilde planlanan orkestranın önünde sahne binasının kalıntıları yer almaktadır.
Kyzikos Tiyatrosu doğal araziye oturtulmuş olması ve orkestranın yarım daireyi biraz geçmiş olması ile tamamen Hellenistik özellikler göstermektedir. Burada kullanılan granit taşlar kent içinde bulunan taş ocaklarından temin edilmiştir.
Yaklaşık 10000-15000 kişi kapasiteli olduğunu sandığımız, dıştan dışa kaveası 145 m, orkestrası 55 m çapında olan tiyatronun orkestradan kaveanın en yüksek noktasına yüksekliği ise yaklaşık 20 m’dir.
Tiyatronun ilk inşa evresine ait yazıt, duvar kalıntısı veya bezeme bulunmadığından, konumu nedeniyle Hellenistik dönemde ilk olarak inşa edildiği söylenebilse de tarihi kesin olarak belirlemek olanaksızdır.
Sahne binasının bulunduğu kısımdaki kalıntıların fazlalığı bunun iki veya üç katlı olabileceğini göstermektedir. Tespit edilen bezeme parçaları tiyatronun, en azından sahne binasının özenle yapılmış görkemli bir yapı olduğunu kanıtlamaktadır. Tiyatronun orkestra kısmında, küçük parçalar halinde, Roma dönemine ait mimari bezeme parçaları bulunmaktadır.




Amfiteatr
Amfiteatr kentin kuzeyindeki sur duvarlarının kuzeybatı dışında, Belkıs ve Hamamlı köyleri arasından akan eski adı Kleite olan derenin yatağında yer almaktadır. Halkın “Kaleler mevkii” olarak isimlendirdiği bu yapının birkaç tonozuna ait bazı ayaklar dışında diğer bölümleri tahrip olmuştur. Amfiteatr dik dere yatağına inşa edildiği için oturma basamaklarının doğu ve batı kısımları toprak zemine oturtulmuştur.
Dıştan dışa 155 x 180 m ölçülerinde, elips şeklinde olan yapının doğu ve batı yöndeki oturma basamaklarının alt kısımları toprağa, dere yatağından dolayı güney ve kuzey yönlerdekiler ise güçlü ayakların taşıdığı tonozlar üzerine oturtulmuştu.
Antik dönemin önemli kentlerinden biri olan Kyzikos’da, büyük ölçüde kalıntılarının ayakta olması nedeniyle, erken dönemden itibaren kente gelen seyyahların ilk dikkatini çeken yapılardan biri amfiteatr olmuştur.
Kyzikos Amfiteatr’ının inşasına da M.S. 117 depreminden sonra başlanmış olmalıdır. Olasılıkla bu depremden önce aynı yerde bulunan ve yıkılan yapının yerine inşa edilmeye başlandı ve M.S. 155 de meydana gelen Bandırma ve çevresini etkileyen depremden sonra onarılmış veya tamamlanmış olabilir.


Hadian Tapınağı
Tapınak, Bandırma-Erdek karayolu üzerindeki Düzler köyünün girişinde, yolun hemen kuzeyinde yer almaktadır. Zemin katını oluşturan galerilerin bir bölümü günümüze gelen Hadrian tapınağı, kenti ziyaret eden antik araştırmacıların en fazla dikkatini çeken yapılardan biridir. 120x180 m ölçülerinde, yaklaşık 6-8 m yüksekliğinde tepe görünümündeki tapınak alanı, bodur çalı ve defne ağaçları ile kaplıdır. Yapılan kazı çalışmaları ile tapınağın güneydoğu kısmı büyük ölçüde ortaya çıkarılmıştır.
Tapınağın güney doğu kısmında krepis ve mermer döşeli zemin, frizler, korinth sütun başlıkları, sima ile diğer kısımlara ait eserler parçalar halinde ortaya çıkarılmıştır.
M.S. 1. yüzyılda inşasına başlanan tapınak ile ilgili ilk bilgileri M.S. 2. yüzyıl yazarlarından Skolast Lucianus’dan elde ediyoruz. Mali sıkıntılar nedeniyle inşası uzun zaman devam eden tapınağın, İmparator Hadrian’ın yaptığı yardımlarla tamamlandığını Lucianus’dan öğreniyoruz. Ancak burada daha önce bir tapınağın olduğunu bildiren başka kaynağa sahip olmadığımız gibi kazılarda da bunu gösteren kalıntı henüz ele geçmiş değildir.
Araştırmacılar M.S. 117 yılında meydana gelen deprem üzerine İmparator Hadrian’ın M.S. 124 yılında Kyzikos’a geldiğini, kentin ve tapınağın tahrip olduğunu görerek maddi yardımda bulunması üzerine kentin onarıldığını ve tapınağın da inşasına başlandığını kabul ederler.
Olasılıkla ilkin Jupiter (Zeus) adına yapılan tapınak, parasal desteği nedeniyle İmparator Hadrian’a adanmış olmalıdır.
Mimar Aristainetos’un denetiminde yapılan, 8x15 sütunlu, pseudodipteros planlı, korinth düzenindeki bu tapınak doğu-batı yönünde uzanan yedi galeri üzerine inşa edilmiştir. Bu gün yalnız üç galeri görülebilmektedir.
M.S.167 yılında Filozof Aristeides’in Kyzikos’da tapınağın açılışında yaptığı konuşmada “Evvelce gemiciler dağların şekillerine bakarak adaları birbirinden ayırıyorlardı. Şimdi tapınağınız dağların yerine geçti. Şehriniz fenerlere ve işaret bayraklarına gerek kalmadan gemicilere yol gösteren tek şehirdir” demesi de tapınağın görkemini vurguluyor.
MS. 4. yy'da Sokrates, tapınağın sellasında yer alan Hadrian heykelini Olympos’un 13. Tanrısı olarak anar. Aristeides’in Hadrian tapınağının kuzeyindeki Agora’da M.S.167 de yaptığı bir konuşmada tapınağın alınlığında yapının Hadrian’a ithaf edildiğini belirten yazıtın olduğunu bildirmektedir.



Akropol
Günümüze gelen kalıntılara göre akropol, kentin kuzeyinde, en düşük seviyesi denizden ortalama 50 m. yüksekte olan kısımda yer almış olmalıydı. Kuzey, doğu ve batısı kent surları ile çevrilmiş olan bu kısım kentin en yüksek bölümünü oluşturmaktadır.
Akropolün batısında yaklaşık 35 m uzunluğundaki sur duvar üzerinde yer alan 1.22 m genişliğinde ve 2.64 m yüksekliğinde, üzeri kemerli kapı (Akropol Kapısı) hemen kuzeybatısında bulunan Amfiteatr’a açılmaktadır.


Limanlar
Strabon, kentin iki limanının iki yüzden fazla gemiyi barındırdığını bildiriyor. Ancak Kyzikos kentinin antik dönemde iki değil, üç limana sahip ender kentlerden biri olduğunu biliyoruz. Bunlardan Thrakikos dışında özellikle Hytos ve Panormos limanları, rüzgârlara karşı oldukça korunaklı idi.
Sur Duvarları
Antik dönemde bir kentin ilk bakışta insanları etkileyip etkilemediği, içindeki yapılar kadar, sur duvarlarına da bağlı idi. Kente saldıranların ilk anda moralini bozacak olan ve savunmanın güçlü olduğu izlenimini uyandıracak yine sur duvarlarıydı. Kyzikos kentinin de güçlü sur duvarlarına sahip olduğunu günümüze gelen sur kalıntıları kanıtlamaktadır. Kentin üçte ikisi ova kısmında yer aldığı için kentin savunması amacıyla güçlü sur duvarları inşa edilmiştir. Sur duvarlarının yalnız kara kısmında değil deniz ile bağlantılı güney, güneydoğu ve güneybatı kısımlarda da güçlü şekilde inşa edildikleri, yapı özelliklerinin nedeniyle farklı dönemlerde yapıldıkları ve birçok kez onarıldıklarını, günümüze gelen kalıntılardan anlayabiliyoruz. M.S. 4. yüzyılda ise sağlam sur duvarlarına sahip olduğu kabul edilir
Hasluck, kentin güneydoğu ve güneybatı köşelerinde iki küçük kapının yer aldığını bildirmektedir. Bunlar olasılıkla Güney Agora’nın doğusunda, güney sur duvarının ortalarında yer alan (Çiz. 9) kapılar olmalı. Ayrıca Hasluck, Panormos ile Thrakikos limanları arasında ki Thrakia (Demir) kapısı ile Stochove ve Cyriacus’un önem vermediği Kleite deresindeki güney kapıdan bahseder. Sur duvarlarının büyük ölçüde tahrip edilmiş olmasından dolayı kapıların tümünü kesin olarak belirlemek olanaksızdır diyebiliriz. Ancak günümüze ulaşan kalıntılara göre aşağıda adları geçen kapılar kullanılmış olmalıdır. Bu kapılardan Güney Agora’nın doğusunda yer alan ve Thrakia kapısı kentin ana kara ile bağlantısını sağlıyordu. Akropol kapısı daha çok Kapıdağı’nın içlerine ve Amfiteatr’a, Hytos kapısı ise ticari amaçla kullanılmış ve limana açılmaktaydı. Hadrian Tapınağı’nın doğusundaki kapı ise tarım alanlarına açılıyordu.