6 Nisan 2009 Pazartesi
Teuthrania/Kalargatepe
Teuthrania/Kalargatepe
Bergama yolu üzerinde görkemli bir tepecik görürsünüz,Kalargatepe'de antik Teuthrania akropolü hemen dikkati çeker.
İzmir, Bergama yolunda, Kaikos'un (Bakırçay) üzerindeki köprünün 3 km. batısında, 150 m. yüksekliğindeki Kalarga Tepesi yamaçlarında.
Teuhtrania ismi Hellen dilinde Teuthras Yurdu anlamında.Prof.Bilge Umar,Hellenleşme döneminde adet olduğu gibi yörenin çok eski çağlarındaki kralı diye bir destan kişisi uydurulup adına da Teuthrania denilmiştir diyerek bu ismin Ana Tanrıçanın erkeği olabileceğini sözlerine eklemekte.Bununla beraber Teuthras'ın destan çağında Mysia kralı olduğu da iddia edilmekte.Homeros'un İliada'sında da Teuthras'ın Diomedes'in öldürdüğü bir Anadolu savaşçısının babası olduğu da yazılı.Yunan Mitolojisine göre Hektor ile Ares'in öldürdüğü Akhaios isimli bir savaşçının ismi de Teuthras.
Teuthrania'nın kuruluşu ve tarihi de oldukça karanlık.Xenephon, bu kentin ismine birkaç kez değinmesine karşılık yine de karanlık noktalar aydınlığa kavuşamuś degil.Tarihi belgelere göre, M.Ö.399da Spartalılar'ın Batı Anadolu'ya gönderdiği ordunun komutanı Thibron, Pergamon, Halisarna ve Teuthrania kentleri karşı koymadan teslim olmuşlar.
Heredotos, Teuthrania'yı körfezi alüvyonlarla dolmuş bir ova olarak göstermiş.
Teuthrania antik kentinde yeterince yüzey araştırması ve kazı yapılmamış.Belki de bunun nedeni kentin 150 m. yüksekliğinde, çalılarla kaplı dik bir yamaçta oluşundan kaynaklanmıś.Bununla beraber gerçek Teuthrania'nın ovada alüvyonlar altında kaldığı, bugünkü yerin de herhangi bir tehlike karşısında Teuthrania'lıların kaçtıkları savunma yeri olduğu da düşünülmekte.Bugün Teuhtrania'da duvar ve temel izleri dışında pek az mimari parça bulunmakta.
Kaynaklar:
Anadolunun tarihi coğrafyası-Veli SEVİN -TTK yay.
MYSİA-Bilge UMAR-İnkilab yay,
Çandarlı-Eyüp ERİŞ-Çandarlı Bel.YAY.
Geçmişten günümüze Dikili-Mysia-Atarneus-İbrahim MUTİ-Ege basım-2005
Not:TEUTHRANİA Fotoğraflarının özellikle siyah beyaz olanları belge niteliğindedir ve eskidir. Dolayısıyla digital öncesi döneme aittirler.
Daskyleion Antik Kenti ve Manyas Gölü
DASKYLEİON Antik kenti ve MANYAS kuş gölü
Bandırma' nın 30 Km. güneyinde, Aksakal Beldesinin 8 km. ve Ergili Köyünün 2 km. batısında bulunan Hisartepe, Kuşgölünün güneydoğusunda, doğal bir kayalık üzerinde yükselmektedir. Göl'ün fazla suyunu boşaltan Karadere (Tarsios) , Hisartepe' nin batı ve güney eteklerine eşlik etmektedir. Göl kıyısı, baharda yaklaşık 400 m.; yaz aylarında 200 m. uzaklıkta olmasına karşın, yağışlı aylarda Tepe' nin kuzey eteklerine kadar ulaşmaktadır. İnce, uzun bir yapıya sahip olan Hisartepe, göl seviyesinden 25 m. yükselir ve üst platosunda yüzölçümü 27 dönümdür. Bu büyüklükte bir tepe üzerinde antik dönem yerleşiminin tümü değil, fakat sadece Xenophon' un sözünü ettiği (Hell. 4.1,15) Satrap Sarayı Kompleksi yer almalıdır. Yerleşimin ise, Hisartepe' nin doğusunda, geniş bir alana yayıldığı yapılan sondajlarla anlaşılmıştır.
Hasluck ile başlayan ve Daskyleion' un yerinin belirlenmesi üzerine yapılan tartışmalarda, Propontis bölgesinde iki ayrı yer önerilmekteydi Bunlardan biri için Ryndakos' un (Nilüfer Çayı) Marmara Denizi'ne döküldüğü noktada yer alan Eşkel, diğeri için ise Kuşgölü'nün (Daskylitis Gölü) güneydoğusunda, Ergili Köyünün batısında yer alan Hisartepe düşünülüyordu. 1952 yılında Kurt Bittel, adı geçen bu her iki yerde de araştırmalar yapmış, ele geçen arkeolojik buluntuları değerlendirmiş ve Hisartepe üzerinde, Herodotos' un bahsettiği Satraplık merkezinin yer alması gerektiğini söylemiştir. 1954 yılında başlayıp, birkaç yıl devam eden ve Ekrem Akurgal başkanlığında bir heyet tarafından yürütülen kazılarda da, Hisartepe' de, Daskyleion'un yer aldığını kesinleştiren diğer buluntular gün ışığına çıkarılmıştır. Bu buluntular arasında olup, sayıları beşyüze ulaşan Bullaşlar ), Hisartepe üzerinde bir Akhamenid saray-arşivinin ve buna bağlı olarak da antik yazarların sözünü ettikleri Satrap Sarayının varlığını kesin olarak kanıtlamışlardır.
PARADEİSOS ,MANYAS,DASKYLEİON
Evrensel boyuttaki kimliği ile tüm dünyanın ilgi duyduğu ve Bandırma nın güneyinde bulunan Kuş Gölünün (Daskylitis Gölü : kuzey doğusunda yer alan Kuş Cenneti salt bir doğa harikası değildir. Bandırma Kuş Cenneti aynı zamanda antik dünyanın PARADEİSOS diye anılan en eski, resmi parklarından biridir. M.Ö. 546 yılında Anadoluyu yöneten Akhamenid Satrapları tarafından resmi park olarak kurulan, 1939 yılında Curt Kosswick ve eşi Leonore Kosswick tarafından keşfedilen, 1959 yılında Türkiye Cumhuriyetinin Milli Parkı olarak ilan edilen ve 1976 yılında Avrupa Konseyi tarafından A Sınıfı Diploma? ile ödüllendirilen Kuş Cenneti artık Dünya Mirası olmuştur. Büyüleyici doğal güzelliği ve olağan dışı kuşlarının ve yarattığı etkinin yanısıra, Anadolu uygarlık tarihinde de önemli rolü vardır. Bugünkü Kuş Cennetinin (Paradeisos) Daskyleion ile olan bağlantısından antik yazarlar söz etmektedirler (Xenophon, Hell. IV.1,33). Buna göre, Satraplar bu parkın bakımını üstlenmişler, park içinde gezinti yolları oluşturmuşlar, değerli ağaç ve çiçekler üretmişler, aynı zamanda da parkın bir bölümünü, aslan, yaban domuzu ve geyik gibi yabani hayvanların avında, av alanı olarak kullanmışlardır. Soylu yöneticilerin katıldıkları yaban avları, onların yaşamlarından sahneler içeren mezar stelleriüzerinde tasvir edilmiştir. Antik yazarlar ayrıca, Paradeisos' da beyaz ve gri balıkçıl, kaşıkçı, pelikan, yaban ördeği gibi kuşların barındığını, gölde ve derelerde büyük yayın balıklarının ve midyelerin bulunduğunu da belirtmektedirler. Bu görkemli devlet parkından günümüze sadece 640 dekar sulak alana gelen 240 çeşit göçmen kuş kalmıştır. Gölün ve parkın doğal ürünlerini o zamanın insanlarının avlayarak yediklerini gösteren balık kılçıkları, kuş kemikleri, bol miktarda midye ve küçük, büyük boyutlarda bronz olta iğneleri, kazılar sırasında Pers tabakalarında in situ olarak ele geçmişlerdir ve bu buluntularla, Daskyleion kazısı antik dönem ornitolojisine ve zoolojisine ışık tutacak özel bir kolleksiyona sahiptir. Göl tabanından alınacak çamurda yapılacak polen analizi de Paradeisos' da ne tür bitki ve ağaçların yetiştirildiğini gösterecektir. Paleoornitolojik incelemeler ve polen analizi projeleri henüz yaşama geçirilememiştir. Milli Park çalışmaları sırasında Paradeisos'a işaret eden buluntular arasında, üzerinde kuş resimleri olan gümüş ve altın sikkeler, bazı antik yol kalıntıları da sayılabilir. Paradeisos o gün için yalnız avlanma ve gezinti alanı değildi. Bu alanda yer alan Tümülüsler , parkın aynı zamanda soyluların gömüldükleri bir nekropol alanı olarak da kullanıldığını göstermektedir. M.Ö. 334 yılında Granikos'da Persleri yenen Aleksandros (Büyük İskender), komutanı Parmenion'a Parkının güzelliği ile ün salmış Daskyleion'u ele geçir diye emreder. 2001 yılında Avrupa Konseyinin ilgili komisyonu Türkiye'ye gelip, Kuş Cennetinin A Sınıfı Diplomasının beşinci kez uzatılıp, uzatılmayacağı hakkında gözlemler yapacaktır. Göl ve Kuş Cenneti, sanayi atıkları ile kirlenmektedir. Devlet Su İşlerinin Göl kıyısında yaptığı seddeler ile eko sistem bozulmuştur. Göçmen kuş türlerinde azalmalar vardır ve balıklar gölde yaşayamaz duruma gelmişlerdir. Çevre Bakanlığının, Milli Park, birinci derece doğal ve arkeolojik sit ve bir dünya mirası olan bu yöre için ivedilikle ciddi koruma önlemleri alması zorunludur. Avrupa Birliğine aday olan Türkiye'nin bu bilince varması beklenilmektedir.
Kaynaklar:
Prof.Dr. Tomris Bakır Kazı raporları, inceleme makaleleri
Anadolu'nun Tarihsel Coğrafyası:Prof.Dr. Veli Sevin-Türk Tarih Kurumu yay.
MYsia :Prof.Dr.Bilge Umar-İnkilap yay.
Bandırma' nın 30 Km. güneyinde, Aksakal Beldesinin 8 km. ve Ergili Köyünün 2 km. batısında bulunan Hisartepe, Kuşgölünün güneydoğusunda, doğal bir kayalık üzerinde yükselmektedir. Göl'ün fazla suyunu boşaltan Karadere (Tarsios) , Hisartepe' nin batı ve güney eteklerine eşlik etmektedir. Göl kıyısı, baharda yaklaşık 400 m.; yaz aylarında 200 m. uzaklıkta olmasına karşın, yağışlı aylarda Tepe' nin kuzey eteklerine kadar ulaşmaktadır. İnce, uzun bir yapıya sahip olan Hisartepe, göl seviyesinden 25 m. yükselir ve üst platosunda yüzölçümü 27 dönümdür. Bu büyüklükte bir tepe üzerinde antik dönem yerleşiminin tümü değil, fakat sadece Xenophon' un sözünü ettiği (Hell. 4.1,15) Satrap Sarayı Kompleksi yer almalıdır. Yerleşimin ise, Hisartepe' nin doğusunda, geniş bir alana yayıldığı yapılan sondajlarla anlaşılmıştır.
Hasluck ile başlayan ve Daskyleion' un yerinin belirlenmesi üzerine yapılan tartışmalarda, Propontis bölgesinde iki ayrı yer önerilmekteydi Bunlardan biri için Ryndakos' un (Nilüfer Çayı) Marmara Denizi'ne döküldüğü noktada yer alan Eşkel, diğeri için ise Kuşgölü'nün (Daskylitis Gölü) güneydoğusunda, Ergili Köyünün batısında yer alan Hisartepe düşünülüyordu. 1952 yılında Kurt Bittel, adı geçen bu her iki yerde de araştırmalar yapmış, ele geçen arkeolojik buluntuları değerlendirmiş ve Hisartepe üzerinde, Herodotos' un bahsettiği Satraplık merkezinin yer alması gerektiğini söylemiştir. 1954 yılında başlayıp, birkaç yıl devam eden ve Ekrem Akurgal başkanlığında bir heyet tarafından yürütülen kazılarda da, Hisartepe' de, Daskyleion'un yer aldığını kesinleştiren diğer buluntular gün ışığına çıkarılmıştır. Bu buluntular arasında olup, sayıları beşyüze ulaşan Bullaşlar ), Hisartepe üzerinde bir Akhamenid saray-arşivinin ve buna bağlı olarak da antik yazarların sözünü ettikleri Satrap Sarayının varlığını kesin olarak kanıtlamışlardır.
PARADEİSOS ,MANYAS,DASKYLEİON
Evrensel boyuttaki kimliği ile tüm dünyanın ilgi duyduğu ve Bandırma nın güneyinde bulunan Kuş Gölünün (Daskylitis Gölü : kuzey doğusunda yer alan Kuş Cenneti salt bir doğa harikası değildir. Bandırma Kuş Cenneti aynı zamanda antik dünyanın PARADEİSOS diye anılan en eski, resmi parklarından biridir. M.Ö. 546 yılında Anadoluyu yöneten Akhamenid Satrapları tarafından resmi park olarak kurulan, 1939 yılında Curt Kosswick ve eşi Leonore Kosswick tarafından keşfedilen, 1959 yılında Türkiye Cumhuriyetinin Milli Parkı olarak ilan edilen ve 1976 yılında Avrupa Konseyi tarafından A Sınıfı Diploma? ile ödüllendirilen Kuş Cenneti artık Dünya Mirası olmuştur. Büyüleyici doğal güzelliği ve olağan dışı kuşlarının ve yarattığı etkinin yanısıra, Anadolu uygarlık tarihinde de önemli rolü vardır. Bugünkü Kuş Cennetinin (Paradeisos) Daskyleion ile olan bağlantısından antik yazarlar söz etmektedirler (Xenophon, Hell. IV.1,33). Buna göre, Satraplar bu parkın bakımını üstlenmişler, park içinde gezinti yolları oluşturmuşlar, değerli ağaç ve çiçekler üretmişler, aynı zamanda da parkın bir bölümünü, aslan, yaban domuzu ve geyik gibi yabani hayvanların avında, av alanı olarak kullanmışlardır. Soylu yöneticilerin katıldıkları yaban avları, onların yaşamlarından sahneler içeren mezar stelleriüzerinde tasvir edilmiştir. Antik yazarlar ayrıca, Paradeisos' da beyaz ve gri balıkçıl, kaşıkçı, pelikan, yaban ördeği gibi kuşların barındığını, gölde ve derelerde büyük yayın balıklarının ve midyelerin bulunduğunu da belirtmektedirler. Bu görkemli devlet parkından günümüze sadece 640 dekar sulak alana gelen 240 çeşit göçmen kuş kalmıştır. Gölün ve parkın doğal ürünlerini o zamanın insanlarının avlayarak yediklerini gösteren balık kılçıkları, kuş kemikleri, bol miktarda midye ve küçük, büyük boyutlarda bronz olta iğneleri, kazılar sırasında Pers tabakalarında in situ olarak ele geçmişlerdir ve bu buluntularla, Daskyleion kazısı antik dönem ornitolojisine ve zoolojisine ışık tutacak özel bir kolleksiyona sahiptir. Göl tabanından alınacak çamurda yapılacak polen analizi de Paradeisos' da ne tür bitki ve ağaçların yetiştirildiğini gösterecektir. Paleoornitolojik incelemeler ve polen analizi projeleri henüz yaşama geçirilememiştir. Milli Park çalışmaları sırasında Paradeisos'a işaret eden buluntular arasında, üzerinde kuş resimleri olan gümüş ve altın sikkeler, bazı antik yol kalıntıları da sayılabilir. Paradeisos o gün için yalnız avlanma ve gezinti alanı değildi. Bu alanda yer alan Tümülüsler , parkın aynı zamanda soyluların gömüldükleri bir nekropol alanı olarak da kullanıldığını göstermektedir. M.Ö. 334 yılında Granikos'da Persleri yenen Aleksandros (Büyük İskender), komutanı Parmenion'a Parkının güzelliği ile ün salmış Daskyleion'u ele geçir diye emreder. 2001 yılında Avrupa Konseyinin ilgili komisyonu Türkiye'ye gelip, Kuş Cennetinin A Sınıfı Diplomasının beşinci kez uzatılıp, uzatılmayacağı hakkında gözlemler yapacaktır. Göl ve Kuş Cenneti, sanayi atıkları ile kirlenmektedir. Devlet Su İşlerinin Göl kıyısında yaptığı seddeler ile eko sistem bozulmuştur. Göçmen kuş türlerinde azalmalar vardır ve balıklar gölde yaşayamaz duruma gelmişlerdir. Çevre Bakanlığının, Milli Park, birinci derece doğal ve arkeolojik sit ve bir dünya mirası olan bu yöre için ivedilikle ciddi koruma önlemleri alması zorunludur. Avrupa Birliğine aday olan Türkiye'nin bu bilince varması beklenilmektedir.
Kaynaklar:
Prof.Dr. Tomris Bakır Kazı raporları, inceleme makaleleri
Anadolu'nun Tarihsel Coğrafyası:Prof.Dr. Veli Sevin-Türk Tarih Kurumu yay.
MYsia :Prof.Dr.Bilge Umar-İnkilap yay.
Kokar Koyu/Korykeion, Çılga Mağarası, eskiçağ kalıntıları
KOKAR Burnu,koyu ve ÇEVRESİ:
İzmir\'de Urla Yarımadasının güneyinde,Sığacık Körfezindeki Kokar mevkiinde bulunan dağ silsilesi güneye doğru uzanır;batısındaki Teke Dağı ile arasında1600 m.uzunluğunda bir koy oluşur.Kokar koyu(Eskiçağdaki isimleri KORAKA,KORYKEİON)olarak tanımlanan bu koy ağız kısmında 90m.derinliktedir.Etrafındaki yüksek tepeler de koyu her yönden gelecek rüzgarlara karşı korur;derinliği yanı sıra bu özelliğiyle de ideal liman şartları oluşur.Bazı tarihi belgelere göre 2.Dünya Savaşında koy liman olarak kullanılmıştır.Amatör dalgıçların ve balıkçıların verdiği bilgiye göre de koyda çok sayıda batık gemi kalıntısı mevcuttur.
Koyun ağzını güneyden yarımada şeklinde kapatan\"Eğri Kuyu\" mevki ören yeri görünümündedir.Çeşitli yapılara ait duvar ve temel kalıntıları 350m.uzunluğundaki tüm \"Eğri Kuyu\"\'yu kaplar.Dini ve resmi yapılara ait olabilecek bu enkaz içinde sütun parçaları ve bir torso (Heykelin gövde kısmı)dikkati çeker.Koyun doğusunda ,Remzi Yağmur Çiftliği\"mevkiindeki makilik ve kayalık alanda bol miktarda keramik (Pişmiş toprak,çanak çömlek)parçası görülmekte.Daha kuzeydeki nisbeten düz alanda bazı temel kalıntıları tesbit edilebilmektedir.Tarımsal faaliyet ve kaçak kazılar sonucu mimari özelliklerin büyük ölçüde tahrip olduğu bu alanda bol miktarda çatı kiremiti görülür.
Kokar Koyu çevresinde ,yerleşime uygun tüm alanlar üzerinde belirgin iskan izleri bulunur.Mimari kalıntılar ve diğer buluntular incelendiğinde ,bu yerleşimin çok büyük boyutlarda ve gelişmiş bir liman kentine yakışır düzeyde olduğu görülür.Koyla birlikte yerleşim iki km.uzunluğunda,bir km.genişliğinde bir alana yayılmakta.Ele geçen arkeolojik malzemeye göre yerleşim Roma devrinde yoğunlaşmaktadır.Başlama ve son bulma tarihleri ise uzmanlar tarafından gerçekleştirilecek bir araştırma sonucunda ortaya konabilecektir.
Gerek koyu,gerekse çevresindeki yerleşim alanlarıyla Kokar mevkiinin,Ege\'nin önemli antik liman kentlerinden biri olduğunu gösteren bu deliller,buranın vakit geçirmeden 1.derecede arkeolojik sit alanı ilan edilmesini zorunlu kılar.Koy ve çevresinin imara açılarak gözden çıkarılması Anadolu Kültür Tarihi için telafisi mümkün olmayan kayıp olacaktır.
ÇILGA KOYU:
Bölgenin korunması gerekli doğa ve tarihi değerlerinden bir diğeri de daha batıda ,Teke Dağı ve batısındaki İnceburun Tepesi arasında,karaya doğru 4-5 km.sokulan ÇILGA KOYU\'ndadır.Çılga Koyunun batısında ve İnceburun Tepesi\'nin kuzeyinde,deniz seviyesinden 150 m.yükseklikte ÇILGA MAĞARASIbulunmaktadır.
Çok dar olan mağara ağzından 30m.genişliğindeki ön salona girilir.Bu salona 16m.genişliğinde ,daha dar ikinci bir salon,buna da üç galeri bağlanmaktadır.Galeriler içinde sık olarak sarkıt ve dikitlerin görüldüğü mağaranın tesbit edilebilen uzunluğu 40m.dir.Mağaranın diğer kesimlerine nazaran daha derin olan ön salonunda ,2,5 metre kalınlığında bir kültür dolgusu mevcuttur.Bu dolgu üzerinde ve içinde pişmiştoprak kadın heykelcikleri bulunmaktadır.Yardımcı Doçent Yaşar Ersoy\'a göre bu heykelcikler Tanrıça Hekate\'yi temsil etmektedir.
Karia yani Anadolu kökenli bir Tanrıça olan Hekate ,antik Yunan dünyasına sonradan girmiş ve özellikle halk tarafından benimsenmiştir.Bu nedenle de tasvirleri büyük çapta sanat özellikleri göstermez .Tek bir gövde halinde olduğu gibi üç gövdeli tasvirler de vardır.Bazı görgü tanıklarının ifadesine göre ,mağarada daha önce bulunan heykelcikler arasında böyle üçlü olanlara da rastlanmıştır.Yunan dünyası dışında Roma dünyası da Hekate\'ye büyük ilgi göstermiştir.Roma devrinde Hekate ,ay tanrıçası,geceye ve karanlığa hakim tanrısal güç,büyü ve sihri elinde tutan kara güçler kraliçesi olarak karşımıza çıkar.
Ele geçen keramik parçalarına göre mağara içindeki dolgu tabakası iö.6-4.yüzyıllara aittir.Bu durumda Çılga ,İÖ.6. yüzyıldan itibaren Tanrıça Hekate\'ye ait bir kült merkezi olarak değerlendirilmiş kutsal bir mağaradır ve doğal yapısı yanında ,Anadolu din tarihi açısından da büyük bir önem taşımaktadır.
Kaynak ve alıntı:Prof.Dr.Hayat ERKANAL Ankara Dil Tarih Coğrafya Fak.ÖĞR.Uyesi-Kazı makalesi -Atlas Dergisi
Prof.Dr.Cevdet BAYBURTLUOĞLU Erythrai isimli yapıtında Strabon\'dan alıntıyı özellikle getirmiş;
\"ERYTHRAİ\'ye(ILDIRI) varmadan önce Teos\'lulara ait ERAE(AİRAİ/AERAE/DEMİRCİLİ)adlı küçük bir kasabaya gelinir.Sonra KORYKOS (KIRAN DAĞI)adlı yüksek bir dağ ve onun eteğinde KAYSTES adlı bir liman vardır.Bu KAYSTES ismi de KOKAR ve çevresindeki yukarıda anlatılan liman özelliklerini çağrıştırır gibidir.
Bilge UMAR Türkiye\'deki Tarihsel Adlar Kitabında Korykos burnunun KORAKA Burnu olduğunu ve Kor-uwa -ka ,yani ÇIKINTILIK YERİ ögelerinden türetildiği görüşündedir.
Toparlarsak özellikle Sayın Prof.Dr. Hayat ERKANAL\'ın bölgede gerçekleştirdikleri araştırmalarda KOKAR ve ÇILGA koyunun çok önemli bir bölge olduğunu öğreniyoruzKokar burnu ve koyu ile Çılga Koyları doğa, çevre, tarihsel coğrafya ile dopdolu harika yerler.
Yukarıda yer alan Kokar koyu çevresiyle ve Çılga Mağarasıyla ilgili fotoğrafları için araştırmacı, çevre ve antik kent sevdalısı Sayın ALİ RIZA AVCAN'a çok teşekkür ederim.
Aşağıda Sayın ALİ RIZA AVCAN'ın yazısını okuyunuz.
İzmir-Çeşme otoyolunun Zeytinler Kavşağı'ndan sağa doğru dönüp Uzunkuyu Köyü üzerinden ve otoyolun altından yarımadanın Güney tarafına geçtiğinizde, önce Zeytineli Köyü'ne daha sonra da Çeşme Yarımadası'nın güneyinde yer alan Zeytineli Koyu'na varırsınız. Bu koydaki DHMİ kampına varmadan soldaki tepeye doğru yükselen kötü yola girdiğinizde yükselmeye başlayıp etraftaki diğer koyları, sırasıyla İmece ve Sarpdere koylarını görmeye başlarsınız. Yol sizi, bir tarikat örgütlenmesinin bir çiftlik inşa ederek işgal ettiği Sarpdere Koyu'na getirir. Burada karşı tarafa devam etmek için ya bu yerleşmenin bekçisinden izin almanız ya da yerleşmenin etrafından dolaşmanız gerekir. Şayet bu engeli aşabilirseniz, içinde -Yaz ayları haricinde- bir tatlı su kaynağının bulunduğu Nergiz Koyu'na / Azmağı'na ulaşırsınız. Burada bir keçi barınağı bulunmaktadır. Bu barınağın Güney-Doğusundaki vadinin içine girip ilerlemeye başladığınızda buradaki çallan -anlaşılmaz bir nedenle- temizlendiğini görürsünüz. Bu vadinin içindeki patikayı izleyerek 3-4 saat zorlu bir yürüyüş yaptığınız takdirde Çılga Koyu'na varırsınız. Bu yol harita üzerinde kolay bir yol gibi görünmekle birlikte, yürümeye başladığınızda zor, kaybolması kolay bir rota olduğunu görürsünüz. O nedenle, çevreyi iyi bilmeyen bir rehber olmadan yola çıkılmaması gerekir. Ayrıca, bu yürüyüş öncesinde, bu bölgede yasadışı insan kaçakçılığı yapıldığından Uzunkuyu Köyü'ndeki Jandarma Karakolu'ndaki yetkililerle Zeytineli Köyü Bekçisine bilgi verilmelidir. Yoksa, tatlı bir gününüz olası engellemelerle zevk alınmaz hale gelecektir. Yürüdüğünüz yol boyunca karşınıza -mevsim ilkbaharsa- çılgınca coşmuş bir doğa çıkacaktır. Şimdiye kadar görmediğiniz orkideler, papatyalar, envai çeşit çiçekler yolunuza serilecektir. Koya vardığınızda sağınızdaki İnceburun Tepesi'ne yaklaşık 1 km.lik bir yürüyüşle tırmandığınızda, 150 metre yükseklikte karşınıza Çılga Mağarası ve çevresindeki antik yerleşim kalıntıları çıkacaktır. Bu güzel yerleri ziyaret etmek isteyenlerden tek dileğimiz, onca yakınımızdaki bu güzel, ender yerleri koruma konusunda azami dikkati ve özeni göstermeleri, gelecek nesle emanet edeceğimiz bu değerleri korumalarıdır.
Süreyya Plajında yok edilen Figürlü Duvar Kabartmaları
Süreyya Plajı'nın hüzünlü ve inanılmaz öyküsü; 20 yıl içinde önce deniz kirletildi, sonra denizin ortasındaki kayalık adacıkta Kubbeli estetik yapıda Bakireler Tapınağı (Bakireler mabedi) bulunan bronz Venüs heykeli dolgunun altında kaldı, sonra otoyol, yol yapmak için sahil dolduruldu otel ve plaj tesisleri yıkıldı. Bugün bu kubbeli yapı; Migros' un otoparkının ortasında duruyor. Tabi plajda yüzen insanları tasvir eden kabartmalı pano duvarlarına sahip plaj tesisleri yıkılarak yerlerini estetik yoksunu market yapılarına bıraktı. Bu panolar Süreyya Plajının Tren İstasyonuna bakan cephesini süslüyordu. Yıkım tarihinin 1992 olduğunu bazı kayıtlardan anlıyoruz.Trenle geçerken hep izlerdik bu naiv güzel duvar resimlerini. Birileri de herhalde çok rahatsız oldu. Plaj kapandıktan sonra bu panolar uzun süre yerlerinde duruyordu. Sonra yıkılarak, un ufak edilerek molozları bile ortadan kaldırıldı. Acaba bu naiv kabartmalar o dönemde birilerini rahatsız mı etti? Mayolu uygar insanları tasvir eden panolardan bir depoda bazı kırıntılar dahi kaldıysa çok sevinmeliyiz. Ama bir şeyler kaldığını hiç sanmıyorum.
İŞTE SÜREYYA PLAJI'NIN DUVARLARINDA YIKILARAK YOK EDİLEN FİGÜRLÜ DUVAR KABARTMALARININ GEÇMİŞTE ÇEKİLMİŞ FOTOĞRAFLARI.
İŞTE SÜREYYA PLAJI'NIN DUVARLARINDA YIKILARAK YOK EDİLEN FİGÜRLÜ DUVAR KABARTMALARININ GEÇMİŞTE ÇEKİLMİŞ FOTOĞRAFLARI.
Nikomedeia Antik Kenti-Kocaeli
NİKOMEDEİA Antik kenti:Astakania, Trakyadan gelen Phrygia'lılar ve Mysia'lılar (Phrygia/Frigya:Bugünkü Kütahya,Eskişehir,Afyon çevresindeki antik bölge, Mysia/Misya:Bugünkü Balıkesir, İzmir'in kuzeyindeki antik bölge) tarafından, M.Ö. 712de İzmit Körfezinin güneyindeki Başiskele yöresinde kurulmuştur. Astakoz kenti M.Ö. 3.yüzyılda da Büyük İskenderin komutanlarından Trakya Kralı Lysimachos tarafından yıkılıncaya kadar varlığını sürdürmüştür. Bithynia Kralı 1. Nicomedes M.Ö. 262de bugünkü Kadıköy Mahallesi ile Bekirdere arasındaki Dua Tepesinde kenti yeniden kurmuştur.Bithynia Krallığının başkenti olan bu kente, kurucusundan dolayı Nicomedeia adı verilmiştir.Bithynia Kralı III. Nicomedesin M.Ö. 73 yılında Krallığını Romalılara bağışlamasıyla Nicomedeia, Bithynia eyaletinin merkezi olmuştur. Burada M.Ö. 29da İmparator Augustus ile Tanrıça Roma adına bir tapınak inşa edildi. Bir geçit yeri olan Nicomedeia, Roma yolları üzerinde bulunduğundan ulaştırmada büyük önem taşıyordu ve Boğazlara yakın olması nedeniyle bir Roma Filosu bulunduruyordu. İmparator Diocletianus, 284 yılında Nicomedeiayı Roma İmparatorluğunun başkenti yapılmış ve buraya yerleşmiştir. Kente saraylar yaptırmış, kenti başkent işlevini görebilmesi için bir çok yeni yapılarla donatmıştır. Bu dönemde Nicomedeia, silah fabrikası, darphane, tersane, hamam ve tapınaklarıyla Roma, Antakya ve İskendireyeden sonra dünyanın dördüncü büyük kenti haline getirilmiştir. Bu arada, bugünkü Akça Cami-Hal Binası yöresinde tapınak ve devlet binaları yaptırmıştır.
Nikomedeia, İS.358 yılının Ağustos ayında büyük bir deprem geçirerek geniş ölçüde hasara uğramıştır. İS.362de yeni bir deprem ise ayakta kalan diğer yapıları da yıkarak yok etmiştir. Bundan sonra kent yeniden onarılmış ancak, eski durumuna hiçbir zaman gelememiştir. Ayrıca, Büyük Konstantin tarafından Byzantionun, Konstantionopolisin İmparatorluğun merkezi haline getirilmesi ve İmparator Jüstinianusun Kadıköy-İzmit arasındaki yolu askeri nedenlerle kapatarak, İznik üzerinden ulaşımı sağlamasıyla Nicomedeia, eski önemini iyice kaybetmiştir.
Kentteki ilkçağ kalıntılarından bazıları:
Surlar
Dış Surlar, sonradan onarımlar nedeniyle değişikliğe uğramakla birlikte, yapıldığı Roma dönemi özelliğini taşımaktadır. Midde Kuyusu denilen yerde, surların girişi, kapısı; o civarda da Bağçeşme Mezarlığı yöresinde de bir burcu (bugün Bayraktar Burcu olarak anılmaktadır) günümüze kadar gelebilmiştir. Bağçeşme semtine çıkan yokuştaki yuvarlak burç (bugün Karaburç olarak anılmaktadır) günümüze oldukça sağlam gelebilmiştir.
İç surlar, kentin en yüksek yanındadır. Bizans döneminde yapılmıştır. İlkçağ Nikomedeiasının akropolisinin burada olduğu düşünülmektedir. İç surların yapımında, İlkçağ yapılarından alınma parçalar kullanılmıştır. Türkler döneminde büyük bir onarım geçiren iç surların burçları bugün hala ayaktadır.
Agora
Bugünkü Kâğıt fabrikasının camisi arkasında yer almakta idi. Agoranın taşları, o yerde bazı eski
duvarlarda yapı taşı olarak kullanılmıştır. Sumer ilkokulu yanındaki DMO binası bahçesinde bulunmuş sonra gizlice yıkılmıştır.Agorayı çevreleyen mermer bloklar ofisi çevreleyen bahçenin kuzey duvarında bulunmaktadır.
Nekropolisler
İlkçağ kentinin, biri kentin doğu dışında, diğeri batı dışında olmak üzere iki Nekropolisi (mezarlığı) bulunuyordu. Doğudaki, surların dışından, Bekirdereye kadar uzanmakta idi. Bu bölgede, Kanlıbağda 1967 yılında yapılan arkeolojik kazı çalışmaları sırasında üstü tonozla (yay biçiminde kesiti olan çatı) örtülü bir mezar odası bulunmuştur; İS.2.yüzyıla tarihlendirilen mezar odasının Helenistik çağda kullanıldığı anlaşılmıştır. Batı Nekropolisi ise, Kırkmeşe Zeytinliği denen yerde bulunmakta idi. Nekropol alanları ziyarete açıktır.
Sarnıç
Kentin doğusunda, Hastane Bayırındadır. İS.4.-5. yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır. 120 m2 alanı kaplayan sarnıç 1500 m3 su alacak büyüklüktedir. Tamamen tuğladan yapılmıştır.
Kilise ve Mezarlıklar (Katakomblar)
Hastane Bayırında, Zeytinlik denilen yerdedir. İS.4. yüzyıl sonu veya 5.yüzyıl başlarında yapıldığı sanılmaktadır. Duvarlarında freskler bulunmaktadır.
Augustus Tapınağı Kalıntıları
Yenidoğan camiinin 300m.kadar kuzey batısındadır.Bugünkü yolda tapınağın görkemli duvarları durmaktadır.
Antik Tiyatro kalıntıları
Augustus tapınağının kuzey batısındadır.Ve günümüz evlerinin arasında kalmışsa da çevre duvarları ve kemerli yapıları hala araştırılmayı ve kazılmayı beklemektedir.
Seka alanı Hamam Kalıntıları
Günümüze kadar gelmiş,Hypocaust sistemli hamam kazılarla ortaya çıkarılmıştır.Alman arkeologlar Seka kağıt fabrikası bahçesindeki kazılarda görev almışlardır.
Nympheion,Anıtsal Çeşme
Tepecik mahallesi İstanbul caddesi üzerinde Yeni Turan okulu yanında Hacı Hasan sokağı köşesinde.
Su kemerleri ise oldukça sağlam durumdadır.
Ayrıca şehrin batısında Hagios Penteleon manastırı vardır.
Müzenin batısında Yeni Akşam Kız Sanat Okulunun temel kazısında çapı 70m.kadar bir kuyu bulunmuştur(1968)
Kaynaklar:
NİKOMEDEİA-Arkeolojik açıdan bir değerlendirme-Turgut .H.ZEYREK-Ege yayınları-2005
NİCOMEDİA,İZMİT TARİHİ-Avni ÖZTÜRE-1969
İZMİT ŞEHRİ VE ESKİ ESERLERİ REHBERİ-Nezih FIRATLI-Milli Eğitim Basımevi-1971
BİTHYNİA-Bilge UMAR-İnkilab yayınları-2004
Nikomedeia antik kenti ile ilgili fotoraflar sırayla;
Duvarlardan bir devşirme yazıtlı taş;
Augustus tapınak duvarının bugünkü görünüşü; (Yenidoğan Camii yakınında)
Nikomedeia canlandırma resmi,
Tiyatro'dan görünüşler, Tiyatro evlerin arasında adeta çıkarılacağı, kazılacağı günleri beklemekte..Çok sağlam bölümleri görülüyor..Tonozlu yapılar sapasağlam .
Sur fotoğrafı,
Kabartmalı taş,
Seka'daki hypocaustlu hamam kazılarından fotoğraflar (1939)
Nympheion (Anıtsal çeşme) yapısı ve buluntuları
Nikomedeia, İS.358 yılının Ağustos ayında büyük bir deprem geçirerek geniş ölçüde hasara uğramıştır. İS.362de yeni bir deprem ise ayakta kalan diğer yapıları da yıkarak yok etmiştir. Bundan sonra kent yeniden onarılmış ancak, eski durumuna hiçbir zaman gelememiştir. Ayrıca, Büyük Konstantin tarafından Byzantionun, Konstantionopolisin İmparatorluğun merkezi haline getirilmesi ve İmparator Jüstinianusun Kadıköy-İzmit arasındaki yolu askeri nedenlerle kapatarak, İznik üzerinden ulaşımı sağlamasıyla Nicomedeia, eski önemini iyice kaybetmiştir.
Kentteki ilkçağ kalıntılarından bazıları:
Surlar
Dış Surlar, sonradan onarımlar nedeniyle değişikliğe uğramakla birlikte, yapıldığı Roma dönemi özelliğini taşımaktadır. Midde Kuyusu denilen yerde, surların girişi, kapısı; o civarda da Bağçeşme Mezarlığı yöresinde de bir burcu (bugün Bayraktar Burcu olarak anılmaktadır) günümüze kadar gelebilmiştir. Bağçeşme semtine çıkan yokuştaki yuvarlak burç (bugün Karaburç olarak anılmaktadır) günümüze oldukça sağlam gelebilmiştir.
İç surlar, kentin en yüksek yanındadır. Bizans döneminde yapılmıştır. İlkçağ Nikomedeiasının akropolisinin burada olduğu düşünülmektedir. İç surların yapımında, İlkçağ yapılarından alınma parçalar kullanılmıştır. Türkler döneminde büyük bir onarım geçiren iç surların burçları bugün hala ayaktadır.
Agora
Bugünkü Kâğıt fabrikasının camisi arkasında yer almakta idi. Agoranın taşları, o yerde bazı eski
duvarlarda yapı taşı olarak kullanılmıştır. Sumer ilkokulu yanındaki DMO binası bahçesinde bulunmuş sonra gizlice yıkılmıştır.Agorayı çevreleyen mermer bloklar ofisi çevreleyen bahçenin kuzey duvarında bulunmaktadır.
Nekropolisler
İlkçağ kentinin, biri kentin doğu dışında, diğeri batı dışında olmak üzere iki Nekropolisi (mezarlığı) bulunuyordu. Doğudaki, surların dışından, Bekirdereye kadar uzanmakta idi. Bu bölgede, Kanlıbağda 1967 yılında yapılan arkeolojik kazı çalışmaları sırasında üstü tonozla (yay biçiminde kesiti olan çatı) örtülü bir mezar odası bulunmuştur; İS.2.yüzyıla tarihlendirilen mezar odasının Helenistik çağda kullanıldığı anlaşılmıştır. Batı Nekropolisi ise, Kırkmeşe Zeytinliği denen yerde bulunmakta idi. Nekropol alanları ziyarete açıktır.
Sarnıç
Kentin doğusunda, Hastane Bayırındadır. İS.4.-5. yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır. 120 m2 alanı kaplayan sarnıç 1500 m3 su alacak büyüklüktedir. Tamamen tuğladan yapılmıştır.
Kilise ve Mezarlıklar (Katakomblar)
Hastane Bayırında, Zeytinlik denilen yerdedir. İS.4. yüzyıl sonu veya 5.yüzyıl başlarında yapıldığı sanılmaktadır. Duvarlarında freskler bulunmaktadır.
Augustus Tapınağı Kalıntıları
Yenidoğan camiinin 300m.kadar kuzey batısındadır.Bugünkü yolda tapınağın görkemli duvarları durmaktadır.
Antik Tiyatro kalıntıları
Augustus tapınağının kuzey batısındadır.Ve günümüz evlerinin arasında kalmışsa da çevre duvarları ve kemerli yapıları hala araştırılmayı ve kazılmayı beklemektedir.
Seka alanı Hamam Kalıntıları
Günümüze kadar gelmiş,Hypocaust sistemli hamam kazılarla ortaya çıkarılmıştır.Alman arkeologlar Seka kağıt fabrikası bahçesindeki kazılarda görev almışlardır.
Nympheion,Anıtsal Çeşme
Tepecik mahallesi İstanbul caddesi üzerinde Yeni Turan okulu yanında Hacı Hasan sokağı köşesinde.
Su kemerleri ise oldukça sağlam durumdadır.
Ayrıca şehrin batısında Hagios Penteleon manastırı vardır.
Müzenin batısında Yeni Akşam Kız Sanat Okulunun temel kazısında çapı 70m.kadar bir kuyu bulunmuştur(1968)
Kaynaklar:
NİKOMEDEİA-Arkeolojik açıdan bir değerlendirme-Turgut .H.ZEYREK-Ege yayınları-2005
NİCOMEDİA,İZMİT TARİHİ-Avni ÖZTÜRE-1969
İZMİT ŞEHRİ VE ESKİ ESERLERİ REHBERİ-Nezih FIRATLI-Milli Eğitim Basımevi-1971
BİTHYNİA-Bilge UMAR-İnkilab yayınları-2004
Nikomedeia antik kenti ile ilgili fotoraflar sırayla;
Duvarlardan bir devşirme yazıtlı taş;
Augustus tapınak duvarının bugünkü görünüşü; (Yenidoğan Camii yakınında)
Nikomedeia canlandırma resmi,
Tiyatro'dan görünüşler, Tiyatro evlerin arasında adeta çıkarılacağı, kazılacağı günleri beklemekte..Çok sağlam bölümleri görülüyor..Tonozlu yapılar sapasağlam .
Sur fotoğrafı,
Kabartmalı taş,
Seka'daki hypocaustlu hamam kazılarından fotoğraflar (1939)
Nympheion (Anıtsal çeşme) yapısı ve buluntuları