Bibliography
Cevdet Bayburtluoğlu, "Excavations at Arykanda 2006", ANMED (Anadolu Akdenizi Arkeoloji Haberleri) 5 (2007), 1-5
Yerleşim, güney Likya dağlarının dik yamaçlarında, Elmalı Ovası’ndan kıyıya inen eski bir yolun üzerinde yer alır. “Akropol” şehrin en alçak kısmında konumlanmıştır. Az sayıda Likya mezarı erken dönem yerleşimine işaret etmekle birlikte, yüzeyde görülen kalıntılar Helenistik ve Roma dönemlerine aittir. Arykanda antik kentinin ismi Luwi dilinde ARAUKAWANDA yani "YÜKSEK YERİN HALKI" anlamına gelmekte. Kazı çalışmaları Cevdet Bayburtluoğlu başkanlığında sürdürülmektedir.
Bu sezon (Piskoposluk Sarayı olarak bilinen) atriumlu büyük yapının kuzey ve batısında yer alan odalar ile Büyük Bazilika etrafındaki alanlarda kazı çalışmalarına ağırlık verilmiştir.
Piskoposluk Sarayı, yapının doğudaki ana girişi ve buradan iki basamakla inilen giriş holü dahil tamamen ortaya çıkarılmıştır. Kuzeyinde balık-pulu desenli mozaik kaplamaya sahip büyük bir salon yer almaktadır. Bu mekan büyük olasılıkla misafir kabul salonu olarak kullanılmıştır. Giriş holünün batısında ise, yaşama mekanlarına açılan bir kapı yer almaktadır. Mutfakta yağ ve tahıl amforaları, duvarlarda yağ lambası nişleri vardır. Buluntular arasında kadın başı figürlü kemik bir iğne sayılabilir. Atriumun batısında bir banyo ve tuvaletler yer almaktadır. Burada ayrıca bir çeşme bulunmaktaydı ve drenaj kanalı Hamam VI’nınkine bağlanıyordu.
İkinci kazı alanı Büyük Bazilika’nın batısındadır. 2005 yılında apsisin dış tarafında, üstüste yerleştirilmiş ve içlerinde kadın iskeletleri bulunan parçalı taş lahit benzeri iki mezar incelenmiştir. Bu alanda ayrıca yoğun dokulu, basit konutlardan oluşan bir mahalle bulunmuştur. İncelenen üçüncü alan, güney teras duvarı ile Büyük Yapı’nın ana duvarı arasındadır. Burada 7 m genişliğinde bir alan kazılmışsa da, çok sayıda ağacın varlığı çalışmaları güçleştirmiştir. Büyük Yapı’nın güneyinde, zemin seviyesinin 3,5 m altında iki oda bulunmuştur. Burada ortaya çıkarılan buluntular arasında kilise parapet kafeslerine ait parçalar, (şapel olarak kullanıldığı anlaşılan bir odada bulunan) mozaikler ve fresk parçaları sayılabilir.
2004 yılı kazı çalışmaları iyi korunmuş geç Roma Dönemi konutları üzerinde yoğunlaşarak devam etmiştir. Yerleşimin önemli bir özelliğini oluşturan su yönetim ve dağıtım sistemi konusundaki incelemeler, 800 ton kapasiteli bir sarnıcın 2002’de başlayan kazısının tamamlanmasıyla sürdürülmüştür. Apsis planlı ve beşik tonoz üstörtülü sarnıcın su geçirimsizliği sağlanmış tabanına, erozyonun etkisini azaltmak amacıyla, konik ve çokgen pişmiş toprak karolar, dik olarak yerleştirilmiştir. Sarnıç M.S. 5. ya da 6. yüzyılda kullanımdan çıkmış olmalıdır.
Çalışmalar Büyük Bazilika’nın güneyinde iki alana, peristil planlı bir ev ve halka açık bir hamama odaklanmıştır. Peristil planlı ev, yerinde kaba işlenmiş bazı sütunlar ile mimari ve diğer buluntulara dayanarak M.S. 4. yüzyıla tarihlendirilmiştir. Diğer konutların çoğunda izlendiği gibi güney cephesinden girişli ve vadi manzarasına hakim konumdadır. 5. yüzyılda geçirdiği bir yangının ardından, peristil döşemesi geometrik mozaiklerle kaplanmıştır. Balık-pulu mozaik döşemeli diğer bir oda evin en önemli mekanı olarak tanımlanmıştır. Mozaikler kötü durumdadır. Duvarlarda alçı sıva üzerine renkli tasarımlar bulunmakla birlikte bunlar figüratif değildir. Evde az sayıda küçük buluntuya rastlanmış, güney kanadın alt katında özgün konumunda çok sayıda pithos ve amfora bulunmuştur. Batı Villası ile benzerlik göstermektedir.
Yerleşimde incelenen benzer işleve sahip altıncı yapı olan hamamın, bitişiğindeki peristil planlı evden daha eski olduğu düşünülmektedir. Apsis planlı caldariumu ile tipik Likya tipine uygundur. Frigidariumun su kanalında, çoğunluğu 4. yüzyıla ve Honorius’un hükümdarlığına tarihlenen 216 sikke bulunmuştur.
28 Kasım 2009 Cumartesi
27 Kasım 2009 Cuma
Kadyanda/Cadianda Antik Kenti/Fethiye, Üzümlü
KADYANDA Antik Kenti/FETHİYE/ÜZÜMLÜ:
Korkuteli veya Kaş yönünden geliniyorsa,Fethiye'ye ayrılan ilk ışıklı kavşaktan 4 km.sonra sağa ayrılan yola,şayet Fethiye'den yola çıkılmışsa ya 400 nolu karayoluna ulaşmak için 5km. doğuya gidip kavşaktan Muğla yönüne ,sola dönüp,yukarıda değinilen kavşağa gelmek veya kuzeye doğru Muğla yönüne gidilmişse,Günlükbaşı kavşağından sağa ayrılan yola sapmak gerekmektedir.Kavşaktan Üzümlü 14 km.dir.Üzümlü'den sonra KADYANDA levhası takip edildiğinde,antik tiyatronun hemen güneyine denkgelen park yerine ulaşılır.Burdan sonra kuzeye doğru olan,ziyaretçilerin izlerinden oluşan patika,KADYANDA'nın içlerine doğru sizleri sevk eder.
Lykia yazısı ile yazılmış yazıtlarda ismi "KADAWANTİ olan KADYANDA,Luvi kökenli ismi ile eski Tunç,Bronz çağlarına ulaşan eski bir yerleşim yeri olduğunu gösterir.Prof.Bilge UMAR Türkiye'deki Tarihsel Adlar Kitabında Lykia kayıtlarında KHADAWATİ biçiminde de gösterildiğini belirtiyor.Plinius ismi CANDİANDA olarak aktarmış.
Umar ismin KADYS yani GEDİZ isminin adaşı olduğunu belirttikten sonra,Luvice KADU-WANDA yani "Kadys tapınıcısı halk"anlamına geldiğini söylüyor.
Buradan ilk kez Sir Charles Fellows söz etmiştir. Ondan öğrenildiğine göre kentin ana yolu çevresinde mabetler ve yapılar bulunuyorsa da günümüze onlardan hiçbiri gelememiştir.
Kadyanda'nın tarihini kitabelere dayanarak M.Ö. V.yy.a kadar indirebiliriz. Ayrıca Lykia'nın Hekatomnosların kontrolünde olduğu bir zamana ait bir kitabede Karia satrabı Piksodoros'un (M.Ö.340-334) yaptığı bir bağıştan söz edilmektedir. Bu bağış muhtemelen , bir Karia şehri olan Kaunos'a(Dalyan) karşı girişilen bir harekatta Kadyanda'nın satraba yardım ettiği anlaşılmaktadır. M.Ö. 168-67 'de Likya birliğine dahil olup birlik sikkesi bastıran 24 kent arasında Kadyanda'nın da adı geçmektedir. Kent Roma döneminde önem kazanmıştır. Followsdan öğrenildiğine göre çok köşeli ve dış yüzleri düz olan polygonal surlardan bugün yalnızca temel izleri kalmıştır. Akropolün güney yamacındaki, yarım daire şeklinde caveası olan tiyatro büyük bir olasılıkla deprem sonucu yıkılmış,daha sonra da taşlarının bir kısmı kullanılmıştır. Şu andaki durumu bile tiyatronun eski görkemini yansıtmaktadır. Akropolde beş basamakla çıkılan bir mabet ile onun yanında Agora ve 82 m. uzunluğundaki Stoa yer alıyordu. Stadionun 183 m. uzunluğunda ve 9 m. genişliğinde, kuzey yönünde de 6 oturma sırası bulunduğunu kalıntılardan anlaşılmaktadır. Ayrıca Stadion'un üzerinde Dor nizamında bir mabet ile bir mezar odası vardır. Burada 8 atlete ait bir heykel kaidesi bulunmuştur. Kaidelerden biri üzerinde Kadyanda sözü geçmektedir.
Stadionun çevresinde kentin ihtiyacını sağlayan dört büyük sarnıç görülmektedir. Bir başka sarnıç da Agoraya yakındır.
Kadyanda Lykia tipi mezarları ile tanınmıştır. Fethiye ovasına bakan yamacında oldukça yüksek temeller üzerine oturtulmuş silindirik çatılı bir Mausoleum dikkati çekmektedir. Ev tipi mezarların çoğu kabartmalı olup bunlardan birisini Ch.Fellows M.Ö. 400e tarihlemiştir. Bu mezarın yan yüzlerinden birinde atlı bir komutan yere dizleri üzerine çökmüş olan bir savaşçıya saldırmaktadır. Ayrıca Üzümlü köyü ile antik kent arasındaki yamaçta, Salas Anıtı diye adlandırılan anıt-mezarın ön yüzünde Salas ismi okunmaktadır. Ön yüzünde tek yan yüzlerde ise friz şeklinde, birbiri ile savaşan iki savaşçı görülmektedir. Büyük bir olasılıkla bu anıt Hekatomnid sülalesinden Kadyandalı bir prensin mezarıdır. Bu mezarın da bazı parçaları Britissh Museuma götürülmüştür. Kadyanda'nın ismindeki ND takısı nedeniyle, kuruluş tarihinin M.Ö.3. binlere indiği söylenebilir. Ancak antik kentten günümüze ulaşan yüzeydeki en eski kalıntılar M.Ö. 5. yüzyıldan daha eskiye gitmez. Kadyanda Örenyeri'nde kenti çevreleyen sur duvarlarının bir bölümü, kaya mezarları ve bazı kitabeler en erken dönemlere tarihlenen kalıntılardır. Bunlardan ayri olarak, Roma Dönemi'nde de onarılarak kullanılmiş olan Helle-nistik tiyatro, hamam, koşu pisti, agora, hangi tanriya ait olduğu bilinmeyen tapınak kalıntısı ve yogun sivil yapı izleri Kadyanda Örenyeri' nin antik dönemde yerleşim
geçirmiş tam bir kent hüviyetini ortaya koymaktadir.
Kent dik yamaçlarla arazinin topoğrafyasina göre birçok kez inşa edilmis, sur duvarlari ile çevrelenmistir. Bu duvarlardan özellikle güneydeki kısım ayakta kalmistir. Tiyatro alanına istinat oluşturan poligonal sur duvari Helle-nistik Dönem'e ait olup kaliteli bir işçilik göstermektedir.
Kaçak kazı izlerinin yoğun olarak izlendiği nekropol alani kentin güney bölümünde sur duvarlarının dışında kalmaktadır.
Antik kentte sayılarının çokluğu ile dikkat çeken yapı kalıntılarının bir baskası ise sarnıçlardır. Tapınağın dogu kesiminde geniş bir alanın altında inşa edilmiş, birbirine geçmeli dört büyük sarnıç, kentin antik dönemde su sorununun ne kadar etkili olduğu, belki de bu sorun nedeniyle terkedilmiş olabileceğini akla getirmektedir.
Kadyanda'da izlenen yapı kalıntılarının büyük çoğunluğu Roma Dönemi'ne aittir. Kent M.S. 7. yüzyıla kadar iskana sahne olmasına karşın geç döneme ait kalıntılar fazla yoğun olarak hissedilmez. Antik kentte 1992 yilinda Fethiye Müze Müdürlüğü'nce bir kurtarma kazısı yapılmıstır. Bu çalışma sırasında örenyerini rahatlık ve kolaylıkla gezebilmek için takriben 2.5 km. uzunluğunda bir gezi yolu yapılmıştır.
KADYANDA ile ilgili KAYNAKLAR'dan Seçmeler:
LYKİA-Prof.Dr.CEVDET BAYBURTLUOĞLU-Suna İnan Kıraç Akdeniz Medeniyetleri Araştırma Enstitüsü Yay.
LYKİA-Bir Tarihsel Coğrafya araştırması ve gezi rehberi-Prof.Dr.BİLGE UMAR-İnkilap yay.
ANADOLU'NUN TARİHSEL COĞRAFYASI-Prof.Dr.VELİ SEVİN
ESKİÇAĞDA LYKİA BÖLGESİ-GEORGE BEAN-Çev:HANDE KÖKTEN-Arion yay
Korkuteli veya Kaş yönünden geliniyorsa,Fethiye'ye ayrılan ilk ışıklı kavşaktan 4 km.sonra sağa ayrılan yola,şayet Fethiye'den yola çıkılmışsa ya 400 nolu karayoluna ulaşmak için 5km. doğuya gidip kavşaktan Muğla yönüne ,sola dönüp,yukarıda değinilen kavşağa gelmek veya kuzeye doğru Muğla yönüne gidilmişse,Günlükbaşı kavşağından sağa ayrılan yola sapmak gerekmektedir.Kavşaktan Üzümlü 14 km.dir.Üzümlü'den sonra KADYANDA levhası takip edildiğinde,antik tiyatronun hemen güneyine denkgelen park yerine ulaşılır.Burdan sonra kuzeye doğru olan,ziyaretçilerin izlerinden oluşan patika,KADYANDA'nın içlerine doğru sizleri sevk eder.
Lykia yazısı ile yazılmış yazıtlarda ismi "KADAWANTİ olan KADYANDA,Luvi kökenli ismi ile eski Tunç,Bronz çağlarına ulaşan eski bir yerleşim yeri olduğunu gösterir.Prof.Bilge UMAR Türkiye'deki Tarihsel Adlar Kitabında Lykia kayıtlarında KHADAWATİ biçiminde de gösterildiğini belirtiyor.Plinius ismi CANDİANDA olarak aktarmış.
Umar ismin KADYS yani GEDİZ isminin adaşı olduğunu belirttikten sonra,Luvice KADU-WANDA yani "Kadys tapınıcısı halk"anlamına geldiğini söylüyor.
Buradan ilk kez Sir Charles Fellows söz etmiştir. Ondan öğrenildiğine göre kentin ana yolu çevresinde mabetler ve yapılar bulunuyorsa da günümüze onlardan hiçbiri gelememiştir.
Kadyanda'nın tarihini kitabelere dayanarak M.Ö. V.yy.a kadar indirebiliriz. Ayrıca Lykia'nın Hekatomnosların kontrolünde olduğu bir zamana ait bir kitabede Karia satrabı Piksodoros'un (M.Ö.340-334) yaptığı bir bağıştan söz edilmektedir. Bu bağış muhtemelen , bir Karia şehri olan Kaunos'a(Dalyan) karşı girişilen bir harekatta Kadyanda'nın satraba yardım ettiği anlaşılmaktadır. M.Ö. 168-67 'de Likya birliğine dahil olup birlik sikkesi bastıran 24 kent arasında Kadyanda'nın da adı geçmektedir. Kent Roma döneminde önem kazanmıştır. Followsdan öğrenildiğine göre çok köşeli ve dış yüzleri düz olan polygonal surlardan bugün yalnızca temel izleri kalmıştır. Akropolün güney yamacındaki, yarım daire şeklinde caveası olan tiyatro büyük bir olasılıkla deprem sonucu yıkılmış,daha sonra da taşlarının bir kısmı kullanılmıştır. Şu andaki durumu bile tiyatronun eski görkemini yansıtmaktadır. Akropolde beş basamakla çıkılan bir mabet ile onun yanında Agora ve 82 m. uzunluğundaki Stoa yer alıyordu. Stadionun 183 m. uzunluğunda ve 9 m. genişliğinde, kuzey yönünde de 6 oturma sırası bulunduğunu kalıntılardan anlaşılmaktadır. Ayrıca Stadion'un üzerinde Dor nizamında bir mabet ile bir mezar odası vardır. Burada 8 atlete ait bir heykel kaidesi bulunmuştur. Kaidelerden biri üzerinde Kadyanda sözü geçmektedir.
Stadionun çevresinde kentin ihtiyacını sağlayan dört büyük sarnıç görülmektedir. Bir başka sarnıç da Agoraya yakındır.
Kadyanda Lykia tipi mezarları ile tanınmıştır. Fethiye ovasına bakan yamacında oldukça yüksek temeller üzerine oturtulmuş silindirik çatılı bir Mausoleum dikkati çekmektedir. Ev tipi mezarların çoğu kabartmalı olup bunlardan birisini Ch.Fellows M.Ö. 400e tarihlemiştir. Bu mezarın yan yüzlerinden birinde atlı bir komutan yere dizleri üzerine çökmüş olan bir savaşçıya saldırmaktadır. Ayrıca Üzümlü köyü ile antik kent arasındaki yamaçta, Salas Anıtı diye adlandırılan anıt-mezarın ön yüzünde Salas ismi okunmaktadır. Ön yüzünde tek yan yüzlerde ise friz şeklinde, birbiri ile savaşan iki savaşçı görülmektedir. Büyük bir olasılıkla bu anıt Hekatomnid sülalesinden Kadyandalı bir prensin mezarıdır. Bu mezarın da bazı parçaları Britissh Museuma götürülmüştür. Kadyanda'nın ismindeki ND takısı nedeniyle, kuruluş tarihinin M.Ö.3. binlere indiği söylenebilir. Ancak antik kentten günümüze ulaşan yüzeydeki en eski kalıntılar M.Ö. 5. yüzyıldan daha eskiye gitmez. Kadyanda Örenyeri'nde kenti çevreleyen sur duvarlarının bir bölümü, kaya mezarları ve bazı kitabeler en erken dönemlere tarihlenen kalıntılardır. Bunlardan ayri olarak, Roma Dönemi'nde de onarılarak kullanılmiş olan Helle-nistik tiyatro, hamam, koşu pisti, agora, hangi tanriya ait olduğu bilinmeyen tapınak kalıntısı ve yogun sivil yapı izleri Kadyanda Örenyeri' nin antik dönemde yerleşim
geçirmiş tam bir kent hüviyetini ortaya koymaktadir.
Kent dik yamaçlarla arazinin topoğrafyasina göre birçok kez inşa edilmis, sur duvarlari ile çevrelenmistir. Bu duvarlardan özellikle güneydeki kısım ayakta kalmistir. Tiyatro alanına istinat oluşturan poligonal sur duvari Helle-nistik Dönem'e ait olup kaliteli bir işçilik göstermektedir.
Kaçak kazı izlerinin yoğun olarak izlendiği nekropol alani kentin güney bölümünde sur duvarlarının dışında kalmaktadır.
Antik kentte sayılarının çokluğu ile dikkat çeken yapı kalıntılarının bir baskası ise sarnıçlardır. Tapınağın dogu kesiminde geniş bir alanın altında inşa edilmiş, birbirine geçmeli dört büyük sarnıç, kentin antik dönemde su sorununun ne kadar etkili olduğu, belki de bu sorun nedeniyle terkedilmiş olabileceğini akla getirmektedir.
Kadyanda'da izlenen yapı kalıntılarının büyük çoğunluğu Roma Dönemi'ne aittir. Kent M.S. 7. yüzyıla kadar iskana sahne olmasına karşın geç döneme ait kalıntılar fazla yoğun olarak hissedilmez. Antik kentte 1992 yilinda Fethiye Müze Müdürlüğü'nce bir kurtarma kazısı yapılmıstır. Bu çalışma sırasında örenyerini rahatlık ve kolaylıkla gezebilmek için takriben 2.5 km. uzunluğunda bir gezi yolu yapılmıştır.
KADYANDA ile ilgili KAYNAKLAR'dan Seçmeler:
LYKİA-Prof.Dr.CEVDET BAYBURTLUOĞLU-Suna İnan Kıraç Akdeniz Medeniyetleri Araştırma Enstitüsü Yay.
LYKİA-Bir Tarihsel Coğrafya araştırması ve gezi rehberi-Prof.Dr.BİLGE UMAR-İnkilap yay.
ANADOLU'NUN TARİHSEL COĞRAFYASI-Prof.Dr.VELİ SEVİN
ESKİÇAĞDA LYKİA BÖLGESİ-GEORGE BEAN-Çev:HANDE KÖKTEN-Arion yay
24 Kasım 2009 Salı
Kalkhedon/Kadıköy'de Ayrılık Çeşmesi, Namazgah ve 6. yy.Sarnıcı
Marmara Ray Projesi’nin Güzergahındaki 409 Yıllık Ayrılık Çeşmesi’nin Altı Tarihi Namazgah Çıktı
Haber : Kadir TOPRAKKAYA / Alıntı:Kadiköy Life
Marmara Ray Projesi’nin güzergahında kaldığı için başka bir yere nakledilmesi gündeme gelen Osmanlı Padişahlarının, Ordularıyla savaş seferine çıkarken buluşup aileleriyle vedalaştıkları Tarihi Ayrılık Çeşmesi’nde yapılan kazılarda bugüne kadar toprak altında kalan Tarihi Namazgah’ı da ortaya çıkarıldı.
1600 Yılında Sultan 4.Murat Tarafından yapılan ve Bağdat Seferine çıktığı 1638 tarihinde ise Ayrılık Çeşmesi olarak adlandırılan Tarihi Çeşme ve Namazgah’ı aslına uygun olarak restore etmek için projeler hazırladıklarını kaydeden Kadıköy Belediyesi Strateji Müdürü Şule Onur, yapılan kazılar sonucunda ortaya çıkan namazgahın çeşmenin orijinal yeri olduğunu kanıtladığını, çeşmenin taşınıp taşınmama konusunda kararı ise İstanbul 5.Nolu Anıtlar Koruma Kurulu’nun vereceğini söyledi. Kurul’un Tarihi Çeşme ve Namazgahın yerinde kalması kararı vermesi Marmaray’ın güzerhının değişmesini gündeme getirebilecek.
TARİHİ NAMAZGAH KAZIYLA ORTAYA ÇIKTI
Marmaray’ın geçiş güzerhında kalan Tarihi Ayrılık Çeşmesi’ni başka bir yere nakletmek için İstanbul 5 Nolu Anıtlar Kurulu’na başvuran Kadıköy Belediyesi, Kurul’un çeşmenin tarihi değerini ortaya çıkarmak için toprak altı kazı yapılması kararı üzerine İstanbul Arkeoloji Müzeleri Müdürlüğü denetiminde İbrahim Ağa’da bulunan Ayrılık Çeşmesi’nde kazı başlamıştı. Kazırlarda, Ayrılık Çeşmesi’nin namazgahının olduğu tespit edilerek duvar bölümleri ortaya çıkarıldı. Kadıköy Belediyesi Strateji Müdürü Şule Onur, kazıların Ayrılık Çeşmesi’nin tarihi değerini ortaya çıkarması bakımından büyük önem taşıdığını belirterek şunları söyledi:
“1600’lü yıllarda yapıldığı tahmin edilen Ayrılık Çeşmesi’nin İbrahimağa da bulunan yerinin orijinal yeri olup olmadığı tartışma konusuydu. Bazı araştırmacılar Çeşmenin ilk yapılan yerinin burası olduğunu söylerken, bazı araştırmacılarda Çeşme’nin ilk yerinin neresi olduğunun bilinmediğini, çeşmenin sonradan nakledildiğini söylüyorlardı. Oysa kazılarda toprak altı çalışmalarda Çeşmenin yanında bulunan Namazgah da ortaya çıkarıldı. Bu kazı ile Çeşmenin orijinal yerinin şuan bulunduğu yer olduğu kesinleşti. Kadıköy Belediyesi olarak Ayrılık Çeşmesi’nin ve Tarihi Namazgah’ın aslına uygun olarak restorasyonu için gerekli röleve çalışmalarını yapıyoruz. Bunları Anıtlar Kurulu’na sunacağız. Anıtlar Kurulu Çeşme’nin başka bir yere nakline yada bulunduğu yerde aslına uygun olarak restore edilip korunmasına karar verecek. Biz Kadıköy Belediyesi olarak Çeşmenin 409 yıl önce yapıldığı yerde restore edilerek korunmasını istiyoruz. Çeşmeyi tekrar akar hale getirip, Kadıköylülere armağan edeceğiz. Çeşme mevcut yerinde kalırsa, Marmaray’ın güzergahı değişebilir. Biz Anıtlar Kurulu’nun vereceği kararı bekliyoruz. Bu olay sadece Kadıköy için değil, İstanbul için de büyük bir tarihi önem taşıyor.”
AYRILIK ÇEŞMESİ’Nİ 4.MURAT YAPTIRDI
Ayrılık Çeşmesi 1600 yılında yaptırılmış, Padişah 4.Murat’ın Bağdat Seferine çıkışından itibaren de Ordusu ve ailelerinin vedalaştığı yer olduğu için de Ayrılık Çeşmesi olarak anılmaya başlanmıştır. Osmanlı Padişahları, Topkapı Sarayı’ndan Üsküdar’a geçer, Üsküdar dan Menzilhane- Karacaahmet Türbesi istikametini takip ederek Ayrılık Çeşmesi’nin başına gelir, buradaki Haydarpaşa ve İbrahimağa Çayırı’nda talim yapan askerleriyle buluşup, ailelerle vedalaştıktan sonra Anadolu’ya sefere çıkarlardı. Ayrıca Hacı Kafileleri de Kabe’ye gitmek için Ayrılık Çeşmesi önünde buluşur, buradan yola çıkarmış. Kabe’ye hediyeler götüren Askeri Birlik olan Sure Alayı da Üsküdar daki tören yolunu takip ederek bu çeşmenin başına gelir, Hacı Kafilesi ile buluşup Kabe’ye giderdi.
MARMARAY’IN GÜZERGAHINDA
Ayrılık Çeşmesi, Marmaray Projesi kapsamında bir geçiş güzergahı konumunda buluyoyor. Gebze İstikametinden gelen yolcular, Ayrılık Çeşme İstasyonu’ndan Kadıköy-Üsküdar veya Ümraniye’ye gidecek, Halkalı ve Sirkeci yönünden gelen yolcular ise yine Kadıköy ve Ümraniye’ye gidecekleri gibi Gebze Hattından Anadolu’ya devam edebileceklerdi. İnşaatı devam etmekte olan Kadıköy-Kartal Raylı Taşıma sistemi, E-5 güzergalından gelerek Ayrılık Çeşme İstasyonu’nda Marmaray ile birleşiyordu.
KADIKÖY BELEDİYESİ BÖLGENİN SİT ALANI İLAN EDİLMESİNİ İSTEMİŞTİ
Kadıköy’ün önemli tarihi alanlarından biri olan İbrahimağa daki Aylık Çeşmesi, Ayrılık Çeşmesi Mezarlığı ve Ayrılık Çeşmesi Sokağı’nın Sit alanı olarak ilan edilmesi için Kadıköy Kent Konseyi Kadıköy Belediyesi aracılığıyla 4 Ekim 2006 yılında 5 Nolu Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu’na başvurmuştu.
Ayrılık Çeşme'de İ.S. 6 yüzyıla ait olduğu tahmin edilen bir sarnıç bulundu. Sarnıcın bloklar halinde kesilip kaldırılarak, metro burgu makinesi girdikten sonra aynı yere monte edilmesine karar verildi.
Haber : Kadir TOPRAKKAYA / Alıntı:Kadiköy Life
Marmara Ray Projesi’nin güzergahında kaldığı için başka bir yere nakledilmesi gündeme gelen Osmanlı Padişahlarının, Ordularıyla savaş seferine çıkarken buluşup aileleriyle vedalaştıkları Tarihi Ayrılık Çeşmesi’nde yapılan kazılarda bugüne kadar toprak altında kalan Tarihi Namazgah’ı da ortaya çıkarıldı.
1600 Yılında Sultan 4.Murat Tarafından yapılan ve Bağdat Seferine çıktığı 1638 tarihinde ise Ayrılık Çeşmesi olarak adlandırılan Tarihi Çeşme ve Namazgah’ı aslına uygun olarak restore etmek için projeler hazırladıklarını kaydeden Kadıköy Belediyesi Strateji Müdürü Şule Onur, yapılan kazılar sonucunda ortaya çıkan namazgahın çeşmenin orijinal yeri olduğunu kanıtladığını, çeşmenin taşınıp taşınmama konusunda kararı ise İstanbul 5.Nolu Anıtlar Koruma Kurulu’nun vereceğini söyledi. Kurul’un Tarihi Çeşme ve Namazgahın yerinde kalması kararı vermesi Marmaray’ın güzerhının değişmesini gündeme getirebilecek.
TARİHİ NAMAZGAH KAZIYLA ORTAYA ÇIKTI
Marmaray’ın geçiş güzerhında kalan Tarihi Ayrılık Çeşmesi’ni başka bir yere nakletmek için İstanbul 5 Nolu Anıtlar Kurulu’na başvuran Kadıköy Belediyesi, Kurul’un çeşmenin tarihi değerini ortaya çıkarmak için toprak altı kazı yapılması kararı üzerine İstanbul Arkeoloji Müzeleri Müdürlüğü denetiminde İbrahim Ağa’da bulunan Ayrılık Çeşmesi’nde kazı başlamıştı. Kazırlarda, Ayrılık Çeşmesi’nin namazgahının olduğu tespit edilerek duvar bölümleri ortaya çıkarıldı. Kadıköy Belediyesi Strateji Müdürü Şule Onur, kazıların Ayrılık Çeşmesi’nin tarihi değerini ortaya çıkarması bakımından büyük önem taşıdığını belirterek şunları söyledi:
“1600’lü yıllarda yapıldığı tahmin edilen Ayrılık Çeşmesi’nin İbrahimağa da bulunan yerinin orijinal yeri olup olmadığı tartışma konusuydu. Bazı araştırmacılar Çeşmenin ilk yapılan yerinin burası olduğunu söylerken, bazı araştırmacılarda Çeşme’nin ilk yerinin neresi olduğunun bilinmediğini, çeşmenin sonradan nakledildiğini söylüyorlardı. Oysa kazılarda toprak altı çalışmalarda Çeşmenin yanında bulunan Namazgah da ortaya çıkarıldı. Bu kazı ile Çeşmenin orijinal yerinin şuan bulunduğu yer olduğu kesinleşti. Kadıköy Belediyesi olarak Ayrılık Çeşmesi’nin ve Tarihi Namazgah’ın aslına uygun olarak restorasyonu için gerekli röleve çalışmalarını yapıyoruz. Bunları Anıtlar Kurulu’na sunacağız. Anıtlar Kurulu Çeşme’nin başka bir yere nakline yada bulunduğu yerde aslına uygun olarak restore edilip korunmasına karar verecek. Biz Kadıköy Belediyesi olarak Çeşmenin 409 yıl önce yapıldığı yerde restore edilerek korunmasını istiyoruz. Çeşmeyi tekrar akar hale getirip, Kadıköylülere armağan edeceğiz. Çeşme mevcut yerinde kalırsa, Marmaray’ın güzergahı değişebilir. Biz Anıtlar Kurulu’nun vereceği kararı bekliyoruz. Bu olay sadece Kadıköy için değil, İstanbul için de büyük bir tarihi önem taşıyor.”
AYRILIK ÇEŞMESİ’Nİ 4.MURAT YAPTIRDI
Ayrılık Çeşmesi 1600 yılında yaptırılmış, Padişah 4.Murat’ın Bağdat Seferine çıkışından itibaren de Ordusu ve ailelerinin vedalaştığı yer olduğu için de Ayrılık Çeşmesi olarak anılmaya başlanmıştır. Osmanlı Padişahları, Topkapı Sarayı’ndan Üsküdar’a geçer, Üsküdar dan Menzilhane- Karacaahmet Türbesi istikametini takip ederek Ayrılık Çeşmesi’nin başına gelir, buradaki Haydarpaşa ve İbrahimağa Çayırı’nda talim yapan askerleriyle buluşup, ailelerle vedalaştıktan sonra Anadolu’ya sefere çıkarlardı. Ayrıca Hacı Kafileleri de Kabe’ye gitmek için Ayrılık Çeşmesi önünde buluşur, buradan yola çıkarmış. Kabe’ye hediyeler götüren Askeri Birlik olan Sure Alayı da Üsküdar daki tören yolunu takip ederek bu çeşmenin başına gelir, Hacı Kafilesi ile buluşup Kabe’ye giderdi.
MARMARAY’IN GÜZERGAHINDA
Ayrılık Çeşmesi, Marmaray Projesi kapsamında bir geçiş güzergahı konumunda buluyoyor. Gebze İstikametinden gelen yolcular, Ayrılık Çeşme İstasyonu’ndan Kadıköy-Üsküdar veya Ümraniye’ye gidecek, Halkalı ve Sirkeci yönünden gelen yolcular ise yine Kadıköy ve Ümraniye’ye gidecekleri gibi Gebze Hattından Anadolu’ya devam edebileceklerdi. İnşaatı devam etmekte olan Kadıköy-Kartal Raylı Taşıma sistemi, E-5 güzergalından gelerek Ayrılık Çeşme İstasyonu’nda Marmaray ile birleşiyordu.
KADIKÖY BELEDİYESİ BÖLGENİN SİT ALANI İLAN EDİLMESİNİ İSTEMİŞTİ
Kadıköy’ün önemli tarihi alanlarından biri olan İbrahimağa daki Aylık Çeşmesi, Ayrılık Çeşmesi Mezarlığı ve Ayrılık Çeşmesi Sokağı’nın Sit alanı olarak ilan edilmesi için Kadıköy Kent Konseyi Kadıköy Belediyesi aracılığıyla 4 Ekim 2006 yılında 5 Nolu Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu’na başvurmuştu.
Ayrılık Çeşme'de İ.S. 6 yüzyıla ait olduğu tahmin edilen bir sarnıç bulundu. Sarnıcın bloklar halinde kesilip kaldırılarak, metro burgu makinesi girdikten sonra aynı yere monte edilmesine karar verildi.
22 Kasım 2009 Pazar
Kyzikos Antik Kenti
Kyzikos Antik Kentinin tarihi coğrafyası
Kyzikos antik kenti, Balıkesir İli Erdek İlçesi sınırları içinde, antik dönemde Arktonnessos (Ayı Adası) ya da Arkton Oros (Ayılar Dağı) olarak anılan Kapıdağı Yarımadası’nın ana kara ile birleştiği kıstağın güney ucuna yakın kısımda, Erdek-Bandırma karayolu üzerinde, Erdek’ten 8 km. doğuda yer almaktadır. Kente ait kalıntılar kuzeyde Dindymos (Ayı Dağı), Hamamlı ve Belkıs (Yeniköy) köyleri, batıda Düzler köyü, güneyde Düzler köyü ve Marmara Denizi, doğuda Aşağıyapıcı köyü ve Bandırma Körfezi ile çevrilidir.
Propontis’de (Marmara denizi) üç doğal limana sahip, stratejik açıdan hem anakara, hem de Kapıdağı’nı kontrol edebilecek konumdadır. Kyzikos yerleşme yerine Tunç Çağı’nda yerleşildiğini kabul edilmesine karşın, şimdilik bunu destekleyecek arkeolojik bulgulara sahip değiliz. Çünkü bu kültüre ait “Bukelkeramik” henüz Kyzikos’ta bulunamamıştır. Yapılacak kazılarda bu seramiğin burada olup olmadığı ortaya konabilecek.
Strabon, Thrakia savaşı sonrasında bu bölgeye yerleşen Pelasglar’ın Aeol ve İonlar’ın Anadolu’ya göçleri sırasında yok olduklarını ileri sürer. Ancak Hasluck, Pelasglı Dolionlar’ın Thesalia halkı olduğunu, Aeol baskısı sonucu Hellespontos’a göç ettiğini ve bunların bu gün kalıntılarını gördüğümüz Kyzikos’u kurduğunu savunur. Strabon da, Aisepos Çayı’ndan Rhyndakos Çayı ve Daskylitis Gölü’ne kadar uzanan bölge halkının “Dolionlar” olduğunu kabul eder. Buna göre Pelasglı Dolionlar’ın Thrakia’dan geldikleri söylenebilir.
Mitolojiye göre kentin kurucusu olarak kabul edilen Kral Kyzikos’un Thrak Kralı Eusorsos’un soyundan geldiğinin kabul edilmesi de kent halkının Thrak kökenli olduğu görüşünü desteklemektedir.
Kyzikos tarihi, araştırmacılar tarafından Miletos kolonisi olmasıyla başlatılır. Strabon, Lampsakos’lu Anaksimenes’den aktararak, Kyzikos’u Miletoslular’ın kolonize ettiğini bildirir. Eusebios’un kroniğinde de Miletos’un ilkin M.Ö. 756, ikinci olarak M.Ö. 679 da Kyzikos’u kolonize ettiği belirtilmektedir.
M.Ö. 546 da Persler’in Lydia krallığını yıkmaları üzerine onların egemenliğindeki topraklar ve sömürgeci Miletos idaresindeki bölge, Persler’in lehine el değiştirir. Kyzikos da Perslerin Daskyleion satraplığına bağlanır.
M.Ö. 479 da İon birliğinin Pers donanmasını Mykale’de yenmesinden sonra oluşturulan Attik-Delos Deniz Birliğine birçok İon kenti gibi Kyzikos’da M.Ö. 478 de katıldı ve 9 talent vergi ödemeyi kabul etti.
M.Ö. 387 de Spartalı devlet adamı Antalkidas’ın çabaları ile Yunanlılar’la Persler arasında Antalkidas barış anlaşması imzalandı. Buna göre Asya’daki kentler, Klazomenai Persler’e, Lemnos, İmroz ve Skyros Atina’ya verilecek, bütün diğer Yunan kentleri özgür olacaktı. Buna göre Kyzikos, Pers yönetiminde kalmıştı.
M.Ö. 364 yılında Kyzikos, Atina donanmasının amirali Timotheos’un da yardımıyla, Daskyleion satrapı Ariobarzanes’e isyan ederek bağımsızlığını ilan etti. Bu başarı üzerine Kyzikos, II. Attika-Delos Deniz Birliği’ne girdi, ancak bir yıl sonra bu birlikten ayrıldı. Bundan sonra Kyzikos, Asya’da önemli ticaret merkezi oldu. M.Ö. 362 de ise Kyzikos, Artake’yi (Erdek) ele geçirdikten sonra Prokonnesos’u (Marmara adası) kuşattı, Prokonnesoslular’ın Atina’dan istedikleri yardımın gelmemesi üzerine burayı ele geçirdiler.
Makedonyalı Büyük İskender’in M.Ö. 334 de Hellespontos’u aştıktan sonra Dasklyleion’u ele geçirdi, Zeleia’yı Kyzikos’a bağladı.
Philetairos’un M.Ö. 280-275 yılları arasında yaptığı yardımlarla Kyzikos ile Pergamon arasında başlayan dostluk ilişkileri I. Attalos’un (M.Ö. 241-197) Kyzikoslu Apollonis ile evlenmesi üzerine daha da güçlenmiştir. Bu dönemde Kyzikos, ekonomik, sanat ve bilim alanında büyük ilerlemeler kaydetmiştir.
Kyzikos’un parlak dönemi M.Ö. 133 de Pergamon krallığının III. Attalos’un (M.Ö. 138-133) vasiyeti ile Roma İmparatorluğu’na bağlanması sonrasında da devam etti. Kyzikos bu dönemde Roma ile iyi ilişkiler kurmaya çalışmıştır.
Caeser’in M.Ö. 15 Mart 44 tarihinde öldürülmesi ile Kyzikos’un da kaderi değişmiştir. II. Triumvir’lik kuran Octavianus, Antonius ve Lepidus’un, Caesar’ın katilleri Brutus ve Cassius’a karşı savaş açmıştır. Bu savaşlarda (M.Ö. 42) bir süre için Brutus ve Casius, Kyzikos’u donanmaları için üs olarak kullanmış olmaları, bunların yenilerek intihar etmeleri sonrasında kent Augustus (Oktavianus)’un düşmanlığı ile karşı karşıya kalmıştır.
M.S. 37 yılında Tiberius’un ölümü üzerine İmparatorluk ile Kyzikos kenti arasındaki ilişkilerin de düzelmeye başladığını görüyoruz. Pontus kralı Polemon'un kızı, Trakya Kralı Kotys'un karısı ve İmparator Galigula (Gaius)’nın akrabası olan Antonia Tryphaena’nın Kyzikos’a karşı duyduğu olumlu hisler nedeniyle yaptığı girişimler sonucu kente hakları geri verildi ve onarım faaliyetlerine de yardım edildi.
İmparator Galigula’dan (M.S. 37-41) İmparator Hadrian (M.S. 117-138) dönemine kadar Kyzikos tarihi hakkında pek fazla bilgimiz yok. Ancak bu dönemde Kyzikos, Roma için önemli bir kent haline gelmiş olmalı ki, M.S. 10.11.117 de meydana gelen 7 şiddetindeki depremle büyük ölçüde tahrip olunca, İmparator Hadrian’ın cömertçe yaptığı yardımlarla yeniden onarılmıştır ve M.S. 124 de, Asya gezisine çıkmış olan İmparator Hadrian da Kyzikos’a uğrar.
Roma İmparatoru M. Aurelius Quintillus M.S. 270 de Kyzikos’da sikke bastırmıştır. Bu da Kyzikos’un önemini vurgulamaktadır. M.S. 297 de İmparator Diokletianus’un, İmparatorluğun vilayet teşkilatlarında yaptığı düzenlemeler sonucu Asya eyaletleri de yeniden düzenlenmiştir. Bunun sonucunda Kyzikos, Troas ve Küçük Frygia’nın bir bölümü ile 33 kentti içine alan Hellespontos Eyaletinin merkezi oldu. Bu durum M.S. 324 de Bizans’ın Doğu Roma İmparatorluğunun başkenti olmasına kadar devam etmiştir.
M.S. 672-678 yılları arasında Emevi halifesi Muaviye’nin Byzans’a yaptığı seferde kışın Kyzikos’da kaldığı biliniyor. Ancak kent bu dönemde büyük ölçüde tahrip edilmiştir. 1063 depreminden sonra kent tamamen terk edilmiştir. 1078 de Vali Nikephoros, Bizans’a isyan etmiş, Kyzikos’da topladığı ordusu Selçuklu Beyler’inin yardımı ile Bizans ordusu tarafından yenilgiye uğratılmıştır. 1085 yılında Kyzikos ile çevresi Selçuklular’ın egemenliğine girmesine karşın, bu bölge sık sık el değiştirmiş ve 1336 yılında Osmanlı yönetimine girmiştir.
İS 297'de Kyzikos, otuz üç kenti içine alan Hellespontos Eyalet Merkezi olur, İS 324'e dek devam eden bu dönemi, Byzantion'un başkent oluşuyla birlikte sona erer. İmparator Justinianus döneminde İS 543'deki depremde kent büyük zarar görür ve bu olay, Mermerlerin İstanbul'a taşınmasının da başlangıcı olur. Deprem sonucunda Kyzikos halkının kısmen Erdek'e göç ettiği de bilinmektedir. İS 741 ve 1064 yıllarındaki büyük depremlerle tamamen yıkılır ve Kyzikos kendi kaderine terk edilir. Bazı önemsiz Orta Çağ yerleşimlerine sahne olsa da, bu dönemden sonra mermerleri, yıkılan merkezlere, özellikle İstanbul'a taşınarak yeni yapılarda kullanılır.
Yapılar:
Mezar Anıtları
Kyzikos nekropolleri bu güne kadar sistemli şekilde araştırılmamıştır. Nekropoller genellikle antik kentlerin dışında yer aldığı için, çoğunluğu kaçak kazılarla tahrip edilmişlerdir. Kyzikos nekropolü için de aynı şey söylenebilir.
Kyzikos nekropolleri kentin güneyinde ve ağırlıklı olarak batısında yer almaktadır. İki nekropol alanında da daha çok lahit ve lahit parçaları bulunmuş olup, Roma dönemine aittir. Hellenistik dönemde nekropol kentin batısında yer almış olmalı. 1988 çalışmasında belirlenen eserler arasında ilk sırayı mezar stelleri almaktadır. Bu çalışmalarda, bir kısmı Pfuhl-Möbius tarafından yayınlanan, otuzu aşkın stel tespit edilmiştir. Mezar stellerini burada tek tek değerlendirecek değiliz. Lahit ve anıt mezar olabilecek kalıntılar üzerinde duracağız.
Kyzikos’da araştırma yapanların bulmak istediği mezar anıtların en önemlisi kente adını veren Kral Kyzikos’un mezarıdır. Argonautlar mitolojisinde adı geçen bu Kralın, Erdek’ten Bandırma’ya giderken, Çanakkale yol ayrımından sonra yolun solunda yer alan tümülüste gömülü olduğu kabul edilir. Ancak bu güne kadar kazılmadığından buranın Kralın mezarı olup olmadığı kesin olarak bilinemiyor.
Mezar buluntularından sonra ikinci sırayı lahitler almaktadır. Kentin güneyindeki birkaç parçası dışında lahitler çoğunlukla batıdaki nekropol alanında bulunmuşlardır.
Metroon
Kentin güney surları yakınında, Bouleterion’un batısında ve Panormos limanının kuzeydoğusunda yer alan yapı kuzeydoğu-güneybatı yönlerinde uzanmaktadır. Yapı uzun süre eski eser kaçakçıları tarafından yağmalandığından, bugün görülebilen eserler onarılamayacak derecede küçük parçalara ayrılmıştır.
Hadrian Agorası
Antik kentin batısında, Hadrian tapınağının ise kuzey batısında yer alan Agoranın yaklaşık 82.50 m genişliğinde olduğu tespit edilmesine karşın, aşırı tahrip nedeniyle uzunluğu belirlenememiştir. Çünkü agoranın kuzey, güney ve batı sınırlarını oluşturan duvar parçaları bulunmasına rağmen, doğu sınırını belirleyecek duvar kalıntısı tespit edilememiştir. Batı duvarın kuzey bitimine ait iki sıra halinde iki bazalt bloktan oluşan köşe kısmı bulundu. Agora, Hadrian Tapınağı’nın kuzeyi boyunca devam etmiş olmalıydı.
Güney Agora
Hytos limanının doğusunda, kenti güneyden kuşatan surun bitişiğinde yer almaktadır. Sur duvarı aynı zamanda Agora’nın güney duvarı olarak kullanılmıştır.
İçinden güney-kuzey yönünde tarla yolunun da geçtiği agoranın içten içe güney kısmı 220 m, kuzeyi 225 m. uzunluğunda, genişlik ise doğuda 67 m, batıda 75 m’dir. Ölçülerinden de anlaşıldığı gibi yaklaşık dikdörtgen planlı agorayı, güney hariç diğer üç yönden çeviren duvarın genişliği yaklaşık 2.00-2.50 m arasında değişmektedir
Bouleterion/Kent Meclisi Toplantı Salonu
Kentin güneydoğusunda, Panormos limanının kuzeybatısında yer alan yaklaşık 75x75 m ölçülerindeki bu yapıdan günümüze gelen, doğudaki giriş kapısının iki yanındaki duvar kalıntıları ile güneybatı köşesinde tespit edilen tonoz parçasından ibarettir. Doğudaki girişin iki yanında tespit edilen duvarlar ile güneybatı köşedeki 4.40 m genişliğinde, yalnız 12.00 m uzunluğundaki tonozun bir bölümü dışında, bu yapının diğer kısımlarına ait duvarlar yalnız yıkıntı halinde günümüze ulaşmıştır.
Tiyatro
Kentin kuzeye doğru yükselen alanından yararlanılarak, sahne binası güneyde yer alacak şekilde, akropolün güneydoğusuna inşa edilmiştir. Günümüze gelen kalıntılardan ancak tiyatronun sınırları belirlenebilmektedir. Buna göre yarım daireyi aşacak şekilde planlanan orkestranın önünde sahne binasının kalıntıları yer almaktadır.
Kyzikos Tiyatrosu doğal araziye oturtulmuş olması ve orkestranın yarım daireyi biraz geçmiş olması ile tamamen Hellenistik özellikler göstermektedir. Burada kullanılan granit taşlar kent içinde bulunan taş ocaklarından temin edilmiştir.
Yaklaşık 10000-15000 kişi kapasiteli olduğunu sandığımız, dıştan dışa kaveası 145 m, orkestrası 55 m çapında olan tiyatronun orkestradan kaveanın en yüksek noktasına yüksekliği ise yaklaşık 20 m’dir.
Tiyatronun ilk inşa evresine ait yazıt, duvar kalıntısı veya bezeme bulunmadığından, konumu nedeniyle Hellenistik dönemde ilk olarak inşa edildiği söylenebilse de tarihi kesin olarak belirlemek olanaksızdır.
Sahne binasının bulunduğu kısımdaki kalıntıların fazlalığı bunun iki veya üç katlı olabileceğini göstermektedir. Tespit edilen bezeme parçaları tiyatronun, en azından sahne binasının özenle yapılmış görkemli bir yapı olduğunu kanıtlamaktadır. Tiyatronun orkestra kısmında, küçük parçalar halinde, Roma dönemine ait mimari bezeme parçaları bulunmaktadır.
Amfiteatr
Amfiteatr kentin kuzeyindeki sur duvarlarının kuzeybatı dışında, Belkıs ve Hamamlı köyleri arasından akan eski adı Kleite olan derenin yatağında yer almaktadır. Halkın “Kaleler mevkii” olarak isimlendirdiği bu yapının birkaç tonozuna ait bazı ayaklar dışında diğer bölümleri tahrip olmuştur. Amfiteatr dik dere yatağına inşa edildiği için oturma basamaklarının doğu ve batı kısımları toprak zemine oturtulmuştur.
Dıştan dışa 155 x 180 m ölçülerinde, elips şeklinde olan yapının doğu ve batı yöndeki oturma basamaklarının alt kısımları toprağa, dere yatağından dolayı güney ve kuzey yönlerdekiler ise güçlü ayakların taşıdığı tonozlar üzerine oturtulmuştu.
Antik dönemin önemli kentlerinden biri olan Kyzikos’da, büyük ölçüde kalıntılarının ayakta olması nedeniyle, erken dönemden itibaren kente gelen seyyahların ilk dikkatini çeken yapılardan biri amfiteatr olmuştur.
Kyzikos Amfiteatr’ının inşasına da M.S. 117 depreminden sonra başlanmış olmalıdır. Olasılıkla bu depremden önce aynı yerde bulunan ve yıkılan yapının yerine inşa edilmeye başlandı ve M.S. 155 de meydana gelen Bandırma ve çevresini etkileyen depremden sonra onarılmış veya tamamlanmış olabilir.
Hadian Tapınağı
Tapınak, Bandırma-Erdek karayolu üzerindeki Düzler köyünün girişinde, yolun hemen kuzeyinde yer almaktadır. Zemin katını oluşturan galerilerin bir bölümü günümüze gelen Hadrian tapınağı, kenti ziyaret eden antik araştırmacıların en fazla dikkatini çeken yapılardan biridir. 120x180 m ölçülerinde, yaklaşık 6-8 m yüksekliğinde tepe görünümündeki tapınak alanı, bodur çalı ve defne ağaçları ile kaplıdır. Yapılan kazı çalışmaları ile tapınağın güneydoğu kısmı büyük ölçüde ortaya çıkarılmıştır.
Tapınağın güney doğu kısmında krepis ve mermer döşeli zemin, frizler, korinth sütun başlıkları, sima ile diğer kısımlara ait eserler parçalar halinde ortaya çıkarılmıştır.
M.S. 1. yüzyılda inşasına başlanan tapınak ile ilgili ilk bilgileri M.S. 2. yüzyıl yazarlarından Skolast Lucianus’dan elde ediyoruz. Mali sıkıntılar nedeniyle inşası uzun zaman devam eden tapınağın, İmparator Hadrian’ın yaptığı yardımlarla tamamlandığını Lucianus’dan öğreniyoruz. Ancak burada daha önce bir tapınağın olduğunu bildiren başka kaynağa sahip olmadığımız gibi kazılarda da bunu gösteren kalıntı henüz ele geçmiş değildir.
Araştırmacılar M.S. 117 yılında meydana gelen deprem üzerine İmparator Hadrian’ın M.S. 124 yılında Kyzikos’a geldiğini, kentin ve tapınağın tahrip olduğunu görerek maddi yardımda bulunması üzerine kentin onarıldığını ve tapınağın da inşasına başlandığını kabul ederler.
Olasılıkla ilkin Jupiter (Zeus) adına yapılan tapınak, parasal desteği nedeniyle İmparator Hadrian’a adanmış olmalıdır.
Mimar Aristainetos’un denetiminde yapılan, 8x15 sütunlu, pseudodipteros planlı, korinth düzenindeki bu tapınak doğu-batı yönünde uzanan yedi galeri üzerine inşa edilmiştir. Bu gün yalnız üç galeri görülebilmektedir.
M.S.167 yılında Filozof Aristeides’in Kyzikos’da tapınağın açılışında yaptığı konuşmada “Evvelce gemiciler dağların şekillerine bakarak adaları birbirinden ayırıyorlardı. Şimdi tapınağınız dağların yerine geçti. Şehriniz fenerlere ve işaret bayraklarına gerek kalmadan gemicilere yol gösteren tek şehirdir” demesi de tapınağın görkemini vurguluyor.
MS. 4. yy'da Sokrates, tapınağın sellasında yer alan Hadrian heykelini Olympos’un 13. Tanrısı olarak anar. Aristeides’in Hadrian tapınağının kuzeyindeki Agora’da M.S.167 de yaptığı bir konuşmada tapınağın alınlığında yapının Hadrian’a ithaf edildiğini belirten yazıtın olduğunu bildirmektedir.
Akropol
Günümüze gelen kalıntılara göre akropol, kentin kuzeyinde, en düşük seviyesi denizden ortalama 50 m. yüksekte olan kısımda yer almış olmalıydı. Kuzey, doğu ve batısı kent surları ile çevrilmiş olan bu kısım kentin en yüksek bölümünü oluşturmaktadır.
Akropolün batısında yaklaşık 35 m uzunluğundaki sur duvar üzerinde yer alan 1.22 m genişliğinde ve 2.64 m yüksekliğinde, üzeri kemerli kapı (Akropol Kapısı) hemen kuzeybatısında bulunan Amfiteatr’a açılmaktadır.
Limanlar
Strabon, kentin iki limanının iki yüzden fazla gemiyi barındırdığını bildiriyor. Ancak Kyzikos kentinin antik dönemde iki değil, üç limana sahip ender kentlerden biri olduğunu biliyoruz. Bunlardan Thrakikos dışında özellikle Hytos ve Panormos limanları, rüzgârlara karşı oldukça korunaklı idi.
Sur Duvarları
Antik dönemde bir kentin ilk bakışta insanları etkileyip etkilemediği, içindeki yapılar kadar, sur duvarlarına da bağlı idi. Kente saldıranların ilk anda moralini bozacak olan ve savunmanın güçlü olduğu izlenimini uyandıracak yine sur duvarlarıydı. Kyzikos kentinin de güçlü sur duvarlarına sahip olduğunu günümüze gelen sur kalıntıları kanıtlamaktadır. Kentin üçte ikisi ova kısmında yer aldığı için kentin savunması amacıyla güçlü sur duvarları inşa edilmiştir. Sur duvarlarının yalnız kara kısmında değil deniz ile bağlantılı güney, güneydoğu ve güneybatı kısımlarda da güçlü şekilde inşa edildikleri, yapı özelliklerinin nedeniyle farklı dönemlerde yapıldıkları ve birçok kez onarıldıklarını, günümüze gelen kalıntılardan anlayabiliyoruz. M.S. 4. yüzyılda ise sağlam sur duvarlarına sahip olduğu kabul edilir
Hasluck, kentin güneydoğu ve güneybatı köşelerinde iki küçük kapının yer aldığını bildirmektedir. Bunlar olasılıkla Güney Agora’nın doğusunda, güney sur duvarının ortalarında yer alan (Çiz. 9) kapılar olmalı. Ayrıca Hasluck, Panormos ile Thrakikos limanları arasında ki Thrakia (Demir) kapısı ile Stochove ve Cyriacus’un önem vermediği Kleite deresindeki güney kapıdan bahseder. Sur duvarlarının büyük ölçüde tahrip edilmiş olmasından dolayı kapıların tümünü kesin olarak belirlemek olanaksızdır diyebiliriz. Ancak günümüze ulaşan kalıntılara göre aşağıda adları geçen kapılar kullanılmış olmalıdır. Bu kapılardan Güney Agora’nın doğusunda yer alan ve Thrakia kapısı kentin ana kara ile bağlantısını sağlıyordu. Akropol kapısı daha çok Kapıdağı’nın içlerine ve Amfiteatr’a, Hytos kapısı ise ticari amaçla kullanılmış ve limana açılmaktaydı. Hadrian Tapınağı’nın doğusundaki kapı ise tarım alanlarına açılıyordu.
Kyzikos antik kenti, Balıkesir İli Erdek İlçesi sınırları içinde, antik dönemde Arktonnessos (Ayı Adası) ya da Arkton Oros (Ayılar Dağı) olarak anılan Kapıdağı Yarımadası’nın ana kara ile birleştiği kıstağın güney ucuna yakın kısımda, Erdek-Bandırma karayolu üzerinde, Erdek’ten 8 km. doğuda yer almaktadır. Kente ait kalıntılar kuzeyde Dindymos (Ayı Dağı), Hamamlı ve Belkıs (Yeniköy) köyleri, batıda Düzler köyü, güneyde Düzler köyü ve Marmara Denizi, doğuda Aşağıyapıcı köyü ve Bandırma Körfezi ile çevrilidir.
Propontis’de (Marmara denizi) üç doğal limana sahip, stratejik açıdan hem anakara, hem de Kapıdağı’nı kontrol edebilecek konumdadır. Kyzikos yerleşme yerine Tunç Çağı’nda yerleşildiğini kabul edilmesine karşın, şimdilik bunu destekleyecek arkeolojik bulgulara sahip değiliz. Çünkü bu kültüre ait “Bukelkeramik” henüz Kyzikos’ta bulunamamıştır. Yapılacak kazılarda bu seramiğin burada olup olmadığı ortaya konabilecek.
Strabon, Thrakia savaşı sonrasında bu bölgeye yerleşen Pelasglar’ın Aeol ve İonlar’ın Anadolu’ya göçleri sırasında yok olduklarını ileri sürer. Ancak Hasluck, Pelasglı Dolionlar’ın Thesalia halkı olduğunu, Aeol baskısı sonucu Hellespontos’a göç ettiğini ve bunların bu gün kalıntılarını gördüğümüz Kyzikos’u kurduğunu savunur. Strabon da, Aisepos Çayı’ndan Rhyndakos Çayı ve Daskylitis Gölü’ne kadar uzanan bölge halkının “Dolionlar” olduğunu kabul eder. Buna göre Pelasglı Dolionlar’ın Thrakia’dan geldikleri söylenebilir.
Mitolojiye göre kentin kurucusu olarak kabul edilen Kral Kyzikos’un Thrak Kralı Eusorsos’un soyundan geldiğinin kabul edilmesi de kent halkının Thrak kökenli olduğu görüşünü desteklemektedir.
Kyzikos tarihi, araştırmacılar tarafından Miletos kolonisi olmasıyla başlatılır. Strabon, Lampsakos’lu Anaksimenes’den aktararak, Kyzikos’u Miletoslular’ın kolonize ettiğini bildirir. Eusebios’un kroniğinde de Miletos’un ilkin M.Ö. 756, ikinci olarak M.Ö. 679 da Kyzikos’u kolonize ettiği belirtilmektedir.
M.Ö. 546 da Persler’in Lydia krallığını yıkmaları üzerine onların egemenliğindeki topraklar ve sömürgeci Miletos idaresindeki bölge, Persler’in lehine el değiştirir. Kyzikos da Perslerin Daskyleion satraplığına bağlanır.
M.Ö. 479 da İon birliğinin Pers donanmasını Mykale’de yenmesinden sonra oluşturulan Attik-Delos Deniz Birliğine birçok İon kenti gibi Kyzikos’da M.Ö. 478 de katıldı ve 9 talent vergi ödemeyi kabul etti.
M.Ö. 387 de Spartalı devlet adamı Antalkidas’ın çabaları ile Yunanlılar’la Persler arasında Antalkidas barış anlaşması imzalandı. Buna göre Asya’daki kentler, Klazomenai Persler’e, Lemnos, İmroz ve Skyros Atina’ya verilecek, bütün diğer Yunan kentleri özgür olacaktı. Buna göre Kyzikos, Pers yönetiminde kalmıştı.
M.Ö. 364 yılında Kyzikos, Atina donanmasının amirali Timotheos’un da yardımıyla, Daskyleion satrapı Ariobarzanes’e isyan ederek bağımsızlığını ilan etti. Bu başarı üzerine Kyzikos, II. Attika-Delos Deniz Birliği’ne girdi, ancak bir yıl sonra bu birlikten ayrıldı. Bundan sonra Kyzikos, Asya’da önemli ticaret merkezi oldu. M.Ö. 362 de ise Kyzikos, Artake’yi (Erdek) ele geçirdikten sonra Prokonnesos’u (Marmara adası) kuşattı, Prokonnesoslular’ın Atina’dan istedikleri yardımın gelmemesi üzerine burayı ele geçirdiler.
Makedonyalı Büyük İskender’in M.Ö. 334 de Hellespontos’u aştıktan sonra Dasklyleion’u ele geçirdi, Zeleia’yı Kyzikos’a bağladı.
Philetairos’un M.Ö. 280-275 yılları arasında yaptığı yardımlarla Kyzikos ile Pergamon arasında başlayan dostluk ilişkileri I. Attalos’un (M.Ö. 241-197) Kyzikoslu Apollonis ile evlenmesi üzerine daha da güçlenmiştir. Bu dönemde Kyzikos, ekonomik, sanat ve bilim alanında büyük ilerlemeler kaydetmiştir.
Kyzikos’un parlak dönemi M.Ö. 133 de Pergamon krallığının III. Attalos’un (M.Ö. 138-133) vasiyeti ile Roma İmparatorluğu’na bağlanması sonrasında da devam etti. Kyzikos bu dönemde Roma ile iyi ilişkiler kurmaya çalışmıştır.
Caeser’in M.Ö. 15 Mart 44 tarihinde öldürülmesi ile Kyzikos’un da kaderi değişmiştir. II. Triumvir’lik kuran Octavianus, Antonius ve Lepidus’un, Caesar’ın katilleri Brutus ve Cassius’a karşı savaş açmıştır. Bu savaşlarda (M.Ö. 42) bir süre için Brutus ve Casius, Kyzikos’u donanmaları için üs olarak kullanmış olmaları, bunların yenilerek intihar etmeleri sonrasında kent Augustus (Oktavianus)’un düşmanlığı ile karşı karşıya kalmıştır.
M.S. 37 yılında Tiberius’un ölümü üzerine İmparatorluk ile Kyzikos kenti arasındaki ilişkilerin de düzelmeye başladığını görüyoruz. Pontus kralı Polemon'un kızı, Trakya Kralı Kotys'un karısı ve İmparator Galigula (Gaius)’nın akrabası olan Antonia Tryphaena’nın Kyzikos’a karşı duyduğu olumlu hisler nedeniyle yaptığı girişimler sonucu kente hakları geri verildi ve onarım faaliyetlerine de yardım edildi.
İmparator Galigula’dan (M.S. 37-41) İmparator Hadrian (M.S. 117-138) dönemine kadar Kyzikos tarihi hakkında pek fazla bilgimiz yok. Ancak bu dönemde Kyzikos, Roma için önemli bir kent haline gelmiş olmalı ki, M.S. 10.11.117 de meydana gelen 7 şiddetindeki depremle büyük ölçüde tahrip olunca, İmparator Hadrian’ın cömertçe yaptığı yardımlarla yeniden onarılmıştır ve M.S. 124 de, Asya gezisine çıkmış olan İmparator Hadrian da Kyzikos’a uğrar.
Roma İmparatoru M. Aurelius Quintillus M.S. 270 de Kyzikos’da sikke bastırmıştır. Bu da Kyzikos’un önemini vurgulamaktadır. M.S. 297 de İmparator Diokletianus’un, İmparatorluğun vilayet teşkilatlarında yaptığı düzenlemeler sonucu Asya eyaletleri de yeniden düzenlenmiştir. Bunun sonucunda Kyzikos, Troas ve Küçük Frygia’nın bir bölümü ile 33 kentti içine alan Hellespontos Eyaletinin merkezi oldu. Bu durum M.S. 324 de Bizans’ın Doğu Roma İmparatorluğunun başkenti olmasına kadar devam etmiştir.
M.S. 672-678 yılları arasında Emevi halifesi Muaviye’nin Byzans’a yaptığı seferde kışın Kyzikos’da kaldığı biliniyor. Ancak kent bu dönemde büyük ölçüde tahrip edilmiştir. 1063 depreminden sonra kent tamamen terk edilmiştir. 1078 de Vali Nikephoros, Bizans’a isyan etmiş, Kyzikos’da topladığı ordusu Selçuklu Beyler’inin yardımı ile Bizans ordusu tarafından yenilgiye uğratılmıştır. 1085 yılında Kyzikos ile çevresi Selçuklular’ın egemenliğine girmesine karşın, bu bölge sık sık el değiştirmiş ve 1336 yılında Osmanlı yönetimine girmiştir.
İS 297'de Kyzikos, otuz üç kenti içine alan Hellespontos Eyalet Merkezi olur, İS 324'e dek devam eden bu dönemi, Byzantion'un başkent oluşuyla birlikte sona erer. İmparator Justinianus döneminde İS 543'deki depremde kent büyük zarar görür ve bu olay, Mermerlerin İstanbul'a taşınmasının da başlangıcı olur. Deprem sonucunda Kyzikos halkının kısmen Erdek'e göç ettiği de bilinmektedir. İS 741 ve 1064 yıllarındaki büyük depremlerle tamamen yıkılır ve Kyzikos kendi kaderine terk edilir. Bazı önemsiz Orta Çağ yerleşimlerine sahne olsa da, bu dönemden sonra mermerleri, yıkılan merkezlere, özellikle İstanbul'a taşınarak yeni yapılarda kullanılır.
Yapılar:
Mezar Anıtları
Kyzikos nekropolleri bu güne kadar sistemli şekilde araştırılmamıştır. Nekropoller genellikle antik kentlerin dışında yer aldığı için, çoğunluğu kaçak kazılarla tahrip edilmişlerdir. Kyzikos nekropolü için de aynı şey söylenebilir.
Kyzikos nekropolleri kentin güneyinde ve ağırlıklı olarak batısında yer almaktadır. İki nekropol alanında da daha çok lahit ve lahit parçaları bulunmuş olup, Roma dönemine aittir. Hellenistik dönemde nekropol kentin batısında yer almış olmalı. 1988 çalışmasında belirlenen eserler arasında ilk sırayı mezar stelleri almaktadır. Bu çalışmalarda, bir kısmı Pfuhl-Möbius tarafından yayınlanan, otuzu aşkın stel tespit edilmiştir. Mezar stellerini burada tek tek değerlendirecek değiliz. Lahit ve anıt mezar olabilecek kalıntılar üzerinde duracağız.
Kyzikos’da araştırma yapanların bulmak istediği mezar anıtların en önemlisi kente adını veren Kral Kyzikos’un mezarıdır. Argonautlar mitolojisinde adı geçen bu Kralın, Erdek’ten Bandırma’ya giderken, Çanakkale yol ayrımından sonra yolun solunda yer alan tümülüste gömülü olduğu kabul edilir. Ancak bu güne kadar kazılmadığından buranın Kralın mezarı olup olmadığı kesin olarak bilinemiyor.
Mezar buluntularından sonra ikinci sırayı lahitler almaktadır. Kentin güneyindeki birkaç parçası dışında lahitler çoğunlukla batıdaki nekropol alanında bulunmuşlardır.
Metroon
Kentin güney surları yakınında, Bouleterion’un batısında ve Panormos limanının kuzeydoğusunda yer alan yapı kuzeydoğu-güneybatı yönlerinde uzanmaktadır. Yapı uzun süre eski eser kaçakçıları tarafından yağmalandığından, bugün görülebilen eserler onarılamayacak derecede küçük parçalara ayrılmıştır.
Hadrian Agorası
Antik kentin batısında, Hadrian tapınağının ise kuzey batısında yer alan Agoranın yaklaşık 82.50 m genişliğinde olduğu tespit edilmesine karşın, aşırı tahrip nedeniyle uzunluğu belirlenememiştir. Çünkü agoranın kuzey, güney ve batı sınırlarını oluşturan duvar parçaları bulunmasına rağmen, doğu sınırını belirleyecek duvar kalıntısı tespit edilememiştir. Batı duvarın kuzey bitimine ait iki sıra halinde iki bazalt bloktan oluşan köşe kısmı bulundu. Agora, Hadrian Tapınağı’nın kuzeyi boyunca devam etmiş olmalıydı.
Güney Agora
Hytos limanının doğusunda, kenti güneyden kuşatan surun bitişiğinde yer almaktadır. Sur duvarı aynı zamanda Agora’nın güney duvarı olarak kullanılmıştır.
İçinden güney-kuzey yönünde tarla yolunun da geçtiği agoranın içten içe güney kısmı 220 m, kuzeyi 225 m. uzunluğunda, genişlik ise doğuda 67 m, batıda 75 m’dir. Ölçülerinden de anlaşıldığı gibi yaklaşık dikdörtgen planlı agorayı, güney hariç diğer üç yönden çeviren duvarın genişliği yaklaşık 2.00-2.50 m arasında değişmektedir
Bouleterion/Kent Meclisi Toplantı Salonu
Kentin güneydoğusunda, Panormos limanının kuzeybatısında yer alan yaklaşık 75x75 m ölçülerindeki bu yapıdan günümüze gelen, doğudaki giriş kapısının iki yanındaki duvar kalıntıları ile güneybatı köşesinde tespit edilen tonoz parçasından ibarettir. Doğudaki girişin iki yanında tespit edilen duvarlar ile güneybatı köşedeki 4.40 m genişliğinde, yalnız 12.00 m uzunluğundaki tonozun bir bölümü dışında, bu yapının diğer kısımlarına ait duvarlar yalnız yıkıntı halinde günümüze ulaşmıştır.
Tiyatro
Kentin kuzeye doğru yükselen alanından yararlanılarak, sahne binası güneyde yer alacak şekilde, akropolün güneydoğusuna inşa edilmiştir. Günümüze gelen kalıntılardan ancak tiyatronun sınırları belirlenebilmektedir. Buna göre yarım daireyi aşacak şekilde planlanan orkestranın önünde sahne binasının kalıntıları yer almaktadır.
Kyzikos Tiyatrosu doğal araziye oturtulmuş olması ve orkestranın yarım daireyi biraz geçmiş olması ile tamamen Hellenistik özellikler göstermektedir. Burada kullanılan granit taşlar kent içinde bulunan taş ocaklarından temin edilmiştir.
Yaklaşık 10000-15000 kişi kapasiteli olduğunu sandığımız, dıştan dışa kaveası 145 m, orkestrası 55 m çapında olan tiyatronun orkestradan kaveanın en yüksek noktasına yüksekliği ise yaklaşık 20 m’dir.
Tiyatronun ilk inşa evresine ait yazıt, duvar kalıntısı veya bezeme bulunmadığından, konumu nedeniyle Hellenistik dönemde ilk olarak inşa edildiği söylenebilse de tarihi kesin olarak belirlemek olanaksızdır.
Sahne binasının bulunduğu kısımdaki kalıntıların fazlalığı bunun iki veya üç katlı olabileceğini göstermektedir. Tespit edilen bezeme parçaları tiyatronun, en azından sahne binasının özenle yapılmış görkemli bir yapı olduğunu kanıtlamaktadır. Tiyatronun orkestra kısmında, küçük parçalar halinde, Roma dönemine ait mimari bezeme parçaları bulunmaktadır.
Amfiteatr
Amfiteatr kentin kuzeyindeki sur duvarlarının kuzeybatı dışında, Belkıs ve Hamamlı köyleri arasından akan eski adı Kleite olan derenin yatağında yer almaktadır. Halkın “Kaleler mevkii” olarak isimlendirdiği bu yapının birkaç tonozuna ait bazı ayaklar dışında diğer bölümleri tahrip olmuştur. Amfiteatr dik dere yatağına inşa edildiği için oturma basamaklarının doğu ve batı kısımları toprak zemine oturtulmuştur.
Dıştan dışa 155 x 180 m ölçülerinde, elips şeklinde olan yapının doğu ve batı yöndeki oturma basamaklarının alt kısımları toprağa, dere yatağından dolayı güney ve kuzey yönlerdekiler ise güçlü ayakların taşıdığı tonozlar üzerine oturtulmuştu.
Antik dönemin önemli kentlerinden biri olan Kyzikos’da, büyük ölçüde kalıntılarının ayakta olması nedeniyle, erken dönemden itibaren kente gelen seyyahların ilk dikkatini çeken yapılardan biri amfiteatr olmuştur.
Kyzikos Amfiteatr’ının inşasına da M.S. 117 depreminden sonra başlanmış olmalıdır. Olasılıkla bu depremden önce aynı yerde bulunan ve yıkılan yapının yerine inşa edilmeye başlandı ve M.S. 155 de meydana gelen Bandırma ve çevresini etkileyen depremden sonra onarılmış veya tamamlanmış olabilir.
Hadian Tapınağı
Tapınak, Bandırma-Erdek karayolu üzerindeki Düzler köyünün girişinde, yolun hemen kuzeyinde yer almaktadır. Zemin katını oluşturan galerilerin bir bölümü günümüze gelen Hadrian tapınağı, kenti ziyaret eden antik araştırmacıların en fazla dikkatini çeken yapılardan biridir. 120x180 m ölçülerinde, yaklaşık 6-8 m yüksekliğinde tepe görünümündeki tapınak alanı, bodur çalı ve defne ağaçları ile kaplıdır. Yapılan kazı çalışmaları ile tapınağın güneydoğu kısmı büyük ölçüde ortaya çıkarılmıştır.
Tapınağın güney doğu kısmında krepis ve mermer döşeli zemin, frizler, korinth sütun başlıkları, sima ile diğer kısımlara ait eserler parçalar halinde ortaya çıkarılmıştır.
M.S. 1. yüzyılda inşasına başlanan tapınak ile ilgili ilk bilgileri M.S. 2. yüzyıl yazarlarından Skolast Lucianus’dan elde ediyoruz. Mali sıkıntılar nedeniyle inşası uzun zaman devam eden tapınağın, İmparator Hadrian’ın yaptığı yardımlarla tamamlandığını Lucianus’dan öğreniyoruz. Ancak burada daha önce bir tapınağın olduğunu bildiren başka kaynağa sahip olmadığımız gibi kazılarda da bunu gösteren kalıntı henüz ele geçmiş değildir.
Araştırmacılar M.S. 117 yılında meydana gelen deprem üzerine İmparator Hadrian’ın M.S. 124 yılında Kyzikos’a geldiğini, kentin ve tapınağın tahrip olduğunu görerek maddi yardımda bulunması üzerine kentin onarıldığını ve tapınağın da inşasına başlandığını kabul ederler.
Olasılıkla ilkin Jupiter (Zeus) adına yapılan tapınak, parasal desteği nedeniyle İmparator Hadrian’a adanmış olmalıdır.
Mimar Aristainetos’un denetiminde yapılan, 8x15 sütunlu, pseudodipteros planlı, korinth düzenindeki bu tapınak doğu-batı yönünde uzanan yedi galeri üzerine inşa edilmiştir. Bu gün yalnız üç galeri görülebilmektedir.
M.S.167 yılında Filozof Aristeides’in Kyzikos’da tapınağın açılışında yaptığı konuşmada “Evvelce gemiciler dağların şekillerine bakarak adaları birbirinden ayırıyorlardı. Şimdi tapınağınız dağların yerine geçti. Şehriniz fenerlere ve işaret bayraklarına gerek kalmadan gemicilere yol gösteren tek şehirdir” demesi de tapınağın görkemini vurguluyor.
MS. 4. yy'da Sokrates, tapınağın sellasında yer alan Hadrian heykelini Olympos’un 13. Tanrısı olarak anar. Aristeides’in Hadrian tapınağının kuzeyindeki Agora’da M.S.167 de yaptığı bir konuşmada tapınağın alınlığında yapının Hadrian’a ithaf edildiğini belirten yazıtın olduğunu bildirmektedir.
Akropol
Günümüze gelen kalıntılara göre akropol, kentin kuzeyinde, en düşük seviyesi denizden ortalama 50 m. yüksekte olan kısımda yer almış olmalıydı. Kuzey, doğu ve batısı kent surları ile çevrilmiş olan bu kısım kentin en yüksek bölümünü oluşturmaktadır.
Akropolün batısında yaklaşık 35 m uzunluğundaki sur duvar üzerinde yer alan 1.22 m genişliğinde ve 2.64 m yüksekliğinde, üzeri kemerli kapı (Akropol Kapısı) hemen kuzeybatısında bulunan Amfiteatr’a açılmaktadır.
Limanlar
Strabon, kentin iki limanının iki yüzden fazla gemiyi barındırdığını bildiriyor. Ancak Kyzikos kentinin antik dönemde iki değil, üç limana sahip ender kentlerden biri olduğunu biliyoruz. Bunlardan Thrakikos dışında özellikle Hytos ve Panormos limanları, rüzgârlara karşı oldukça korunaklı idi.
Sur Duvarları
Antik dönemde bir kentin ilk bakışta insanları etkileyip etkilemediği, içindeki yapılar kadar, sur duvarlarına da bağlı idi. Kente saldıranların ilk anda moralini bozacak olan ve savunmanın güçlü olduğu izlenimini uyandıracak yine sur duvarlarıydı. Kyzikos kentinin de güçlü sur duvarlarına sahip olduğunu günümüze gelen sur kalıntıları kanıtlamaktadır. Kentin üçte ikisi ova kısmında yer aldığı için kentin savunması amacıyla güçlü sur duvarları inşa edilmiştir. Sur duvarlarının yalnız kara kısmında değil deniz ile bağlantılı güney, güneydoğu ve güneybatı kısımlarda da güçlü şekilde inşa edildikleri, yapı özelliklerinin nedeniyle farklı dönemlerde yapıldıkları ve birçok kez onarıldıklarını, günümüze gelen kalıntılardan anlayabiliyoruz. M.S. 4. yüzyılda ise sağlam sur duvarlarına sahip olduğu kabul edilir
Hasluck, kentin güneydoğu ve güneybatı köşelerinde iki küçük kapının yer aldığını bildirmektedir. Bunlar olasılıkla Güney Agora’nın doğusunda, güney sur duvarının ortalarında yer alan (Çiz. 9) kapılar olmalı. Ayrıca Hasluck, Panormos ile Thrakikos limanları arasında ki Thrakia (Demir) kapısı ile Stochove ve Cyriacus’un önem vermediği Kleite deresindeki güney kapıdan bahseder. Sur duvarlarının büyük ölçüde tahrip edilmiş olmasından dolayı kapıların tümünü kesin olarak belirlemek olanaksızdır diyebiliriz. Ancak günümüze ulaşan kalıntılara göre aşağıda adları geçen kapılar kullanılmış olmalıdır. Bu kapılardan Güney Agora’nın doğusunda yer alan ve Thrakia kapısı kentin ana kara ile bağlantısını sağlıyordu. Akropol kapısı daha çok Kapıdağı’nın içlerine ve Amfiteatr’a, Hytos kapısı ise ticari amaçla kullanılmış ve limana açılmaktaydı. Hadrian Tapınağı’nın doğusundaki kapı ise tarım alanlarına açılıyordu.