10 Mart 2009 Salı
Büyük Saray/Magnum Palation (Palatium)-1
Büyük Saray'la ilgili Prof.Dr.Semavi Eyice'den ve Dr.Alpay Pasinli'den önemli bilgiler edinebiliriz..
Yeri: İstanbul'un Eminönü İlçesi'nde, bugünkü Sultanahmet Camisi'nin bulunduğu yer ile Ayasofya'nın doğusundaki hat üzerinden Marmara Denizi/Propontis kıyısına kadar inen yaklaşık 100.000 metrekarelik bir alanı kaplamaktadır [Eyice 1988b:3].
Bizans Dönemi'nde kentin en önemli yerlerinden birisi olan Büyük Saray ya da İmparatorluk Sarayı, etrafı duvarlarla çevrili ve çok sayıda yapıdan oluşan bir kompleksti. Kuzey tarafında kentin en önemli meydanlarından Augusteion, yine önemli kamu yapılarından Zeuksippos Hamamları, meydanın doğusunda Senato Binası ve kuzeyinde de başkentin katedrali ve dinsel merkezi olan Ayasofya ile buna bitişik Patrikhane bulunmaktaydı. Kentin ana caddesi Mese, bu meydandan başlıyordu. Saray kompleksinin batı tarafında ise, kentin en önemli yapılarından biri olan Hipodrom vardı [Eyice 1988b:3]. Saray Hipodrom ile bağlantılıydı ve imparatorun halk ile karşılaştığı ender yerlerden birisi bu Hipodrom'du. Sarayın bulunduğu bölge Konstantinopolis'in siyasi, dini ve kültürel merkezlerini barındıran en önemli yeriydi...
.19. yüzyılın ikinci yarısında eski kaynaklara dayanan bir araştırma başlatılsa da, ilk arkeolojik çalışmalar 1912 yangınında bu alandaki konut yapılaşmasının tamamen yok olmasını takiben yapılabilmiştir. 1921 – 23 yılları arasında R. Demangel ve E. Mamboury Fransız işgal kuvvetlerinin isteğiyle Mangana bölgesinde bir kazıya başlamış, ancak 1923 yılında yarım kalan kazı 1933 yılında tekrar izinli olarak başlamıştır [Demangel-Mamboury 1939]. 1935-1938 ve 1951-1954 yıllarında ise St. Andrews Üniversitesi elemanlarının yürüttüğü kazılarda saray kompleksine ait peristilli bir avlunun zemin mozaikleri bulunmuştur [Freely-Çakmak 2005:126]. 1934 yılında çıkartılan inşaat yasağına rağmen yapılaşma devam ettiğinden verimli arkeolojik çalışmalar yapılamamıştır [Müller-Wiener 2001:237]. 1983-1997 yılları arasında T.C. Kültür Bakanlığı ile Avusturya Bilimler Akademisi tarafından gerçekleştirilen proje kapsamında bu mozaik zemin restore edilmiş ve bulunduğu yerde, Büyük Saray Mozaik Müzesi adıyla bir müze haline getirilmiştir [Jobst et al. 1997]. Büyük Saray'ın bir başka kısmında, Ayasofya'nın güneydoğu tarafında, bugün otel olarak kullanılan yapının avlusunda İstanbul Arkeoloji Müzeleri tarafından 1998 yılından beri gerçekleştirilen kazılar halen sürdürülmektedir [Pasinli 1999:95].
Bölgede kazıları 1997 yılında Dr.Alpay PASİNLİ Anıtlar ve Müzeler Genel Müdürü sıfatıyla başlatmıştır.
Sn.Pasinli'nin bu kazılarda çok büyük bir emeği vardır.Kendisi klasik Arkeoloji ve İstanbul Tarihi Yarımada'daki tarihsel araştırmalarıyla tanınmakta.
Sayın Pasinli 10.Müze Kurtarma Kazıları Semineri 26-26 Nisan 1999 Kuşadası adlı Kültür Bakanlığı yayınında "Büyük Saray Bölgesinde Sultanahmet Eski Cezaevi Bahçesindeki 1997-1998 kazı çalışmalarına ait rapor" ve11.Müze Kurtarma Kazıları Sempozyumunda (24 26 Nisan 2000 Denizli) Pittakia ve Magnum Palatium-Büyük Saray bölgesinde 1999 yılı kazı çalışmalarında kazı alanını şöyle anlatmıştır.
İstanbul Eminönü ilçesi , 67 pafta,58 ada,1-2 parsellerde yer alan Sultanahmet Eski Cezaevi (Bugünkü four seasons Oteli),Ayasofya'nın güneydoğusunda,Bab-ı Humayun(Topkapı Sarayı güney kapısı) ve hemen önündeki 3.Ahmet Çeşmesi'nin güneyindeki alanı kapsamaktadır.
Büyük Sarayla ilgili bu bilgilerin ışığında geniş bir yazıyı aşağıda bulacaksınız. Sonra konuyla gelişen boyutlarıyla birlikte ilgilenmeye devam edeceğiz.
Büyük Saray(Magnum Palatium) ve Mimarisi
330 yılında I. Konstantinus, kentin yeniden yapılanması faaliyetleri ile birlikte, eski başkent Romadaki örnekler doğrultusunda, imparatorluk sarayı inşasını başlatır.
Büyük Saray anlamına gelen Palatium Magnum ya da Mega Palation/Palatium olarak da adlandırılan saray kompleksi, şimdiki Sultanahmet Camiinin bulunduğu yerden Marmara kıyısına kadar uzanan yaklaşık 100.000 m2lik bir alanı kaplamaktaydı. Denize dik inen bu alan üç ana terastan meydana gelmekte, küçük yapılar için oluşturulan ara teraslar ile bu sayı altıya ulaşmaktaydı.
Bizans kaynaklarına göre Büyük Saray, kuzeybatıda Hippodrom ve Zeuksippos Hamamı, kuzeydoğuda Augusteion Meydanı, Ayasofya ve Senato Binası ile çevreleniyor, doğuda ve güneyde ise denize kadar uzanıyordu. I. Konstantinus (307-337) tarafından yaptırılan ve 10. yy sonuna kadar çeşitli ilavelerle genişletilen Büyük Saray duvarlarla çevrili olup, bahçe ve gezinti alanlarının arasına dağılmış birbirinden bağımsız, imparatora ait yatak odaları, taht ve tören salonları, kilise ve şapeller, muhafız koğuşları, imalathaneler, depolar, ahırlar gibi yapılardan oluşmaktaydı.
I. Konstantinus ve ardılı II. Konstantinus Dönemlerinde Büyük Saray üst terasta yer almaktaydı. Bu alanda imparator ve imparatoriçeye ait mekanlar, kiliseler ve bir vaftizhane binasından oluşan Daphne Sarayı, Büyük Sarayın ana girişi Khalke Kapısı, Khalkeden geçilerek girilen Skholai (Saray muhafızlarının koğuşları), Khalke yakınında yer alan ve saray hapishanesi olarak kullanılan Noumera, önemli bir kabul salonu olan Akkoubiton, imparatorluk meclislerinin toplantı salonları, saray törenleri ve elçi kabullerinde kullanılan Kabul Salonu (Magnaura Sarayı) bulunmaktaydı.
Büyük Sarayın ana girişini oluşturan Khalke (Bakır Kapı) Büyük Saray ile Augusteion Meydanı arasında bir nevi hol durumundaydı. I. Konstantinus tarafından yaptırılmış, 532 yılındaki yangından sonra I. Justinianus (527-565) tarafından yeni bir plana göre tekrar inşa ettirilmişti. I. Basileios (867-886) uvarlarını renkli mermer levhalar ile süsletmiş, I. Romanos (920-944) burada Soter Khristos tes Khalkes Şapelini yaptırmıştı. İoannes Tzimiskes (969-976) bu şapeli büyüterek mozaiklerle süsletmiş, kendisi için bir mezar yaptırarak buraya gömülmüştü.
2. terasta büyük bahçeler, II. Theodosius tarafından yaptırılan bir oyun sahası (Tsykanisterion), dinlenme ve eğlence alanları yer alıyordu.
Deniz kıyısında olan 3. terasta ise Büyük Sarayın bir bölümü olan ve II. Theodosiusun yaptırdığı Boukoleon Sarayı ile Boukoleon Limanı yer almaktaydı.
İmparator I. Aleksios Komnenos Döneminde (1081-1118), Mangana Sarayı ve Blakherna Sarayı önem kazanmış, Büyük Saray yalnızca resmi ikametgah ve toplantı yeri olarak kullanılmıştı. Latin istilası sırasında (1204-1261) kentteki pek çok yapı gibi burası da yağmalanmıştı. O yıllarda bazı bölümleri yıkılan saray daha sonra bütünüyle terk edilmişti.
Osmanlı Döneminde Büyük Saray Bölgesi
Tarihi yarımada Osmanlı Döneminde de önemini korumaya devam eder. İstanbulu başkent yapan II. Mehmed (Fatih), Büyük Sarayın hemen yakınında Topkapı Sarayının inşasını başlatır. Topkapı Sarayı da Büyük Saray gibi, surlarla çevrilmiş bir bahçe içerisinde birbirinden bağımsız yapılardan oluşur.
İstanbul fethedildiğinde, tamamen bakımsız olan Büyük Saray harap durumdadır. Bu dönemde saray alanı bir süre boş olarak kalır, yıkıntıları bir ara hapishane olarak da kullanılır. Ardından yeni başlayan yapılaşmayla kalıntılar büyük binalar, evler, cami ve mescitler (Sultan Ahmet Camii, Akbıyık Mescidi gibi) altında kaybolur. Yeni inşaatlar yapılırken, sarayın varolan bazı bölümleri kullanılmaya devam edilir. 17.. yyda bu alanda ileri gelenlerin konaklarının da bulunduğu bilinmektedir.
16-17. yydaki kaynaklara göre Ayasofya yakınındaki eski bir kilisenin içine saraya ait vahşi hayvanlar yerleştirilerek Aslanhane olarak kullanılır. Büyük Sarayın Khalke Kapısı adı verilen girişinde yer alan İsa Kilisesi, kesin olmamakla birlikte Osmanlı Döneminde Aslanhaneye dönüştürüldüğü söylenen kilisedir. Bu yapının adeta bir hayvanat bahçesi gibi kullanıldığını gösteren bir minyatür Şehname-i Selim Han adlı eserde bulunmaktadır. Mısırdan getirilen bir suaygırı başının Aslanhanede bir sehpa üzerinde teşhir edilmesini konu alan bu minyatürde bu yaratığı hayretle izleyen İstanbullular görülür.
18. yy yazarlarından İnciciyana (1758-1833) göre; Aslanhane, Ayasofya ile At Meydanı (Hippodrom) yakınındaydı ve binanın üst
katında nakkaşlara ait odalar bulunmaktaydı. Evliya Çelebi de (1611-1682?) Aslanhanenin üst katlarında hücreler bulunduğunu ve saray nakkaşlarının burada barındıklarını söyler. II. Mehmed Devrinden beri, vahşi hayvanların bulunduğu bu yapının üst katında nakkaşlar çalışmaktaydı. Yapının üst katının tamiriyle ilgili ve 1527-1528 yıllarına tarihlenen bir belge, nakkaş atölyelerinin erken dönemden itibaren burada olduğunu gösterir.
Belgelerde, Hassa Nakkaşhanesinden de sözedilmektedir. Hassa Nakkaşhanesinin yerinin belirlenmesindeki en önemli kaynak Şair Vehbi tarafından yazılan Sultan III. Ahmedin şehzadeleri Mahmud ve Süleymanın sünnet düğününün anlatıldığı Surnamedir. Şair Vehbi, eserinde padişahın alayları seyretmek için Aslanhanenin yanında olan Nakkaşhaneye geldiğini anlatır. Bu bilgiler, binanın üst katlarının dışında, Aslanhanenin yanında bir diğer Nakkaşhanenin olduğunu göstermektedir. Kanuni Döneminde (16. yy) yaşamış olan Matrakçı Nasuhun İstanbul tasvirinde Aslanhane olarak belirlenen Bizans kilisesinin sol yanında ve ona bitişik altı taş duvarlı, üstü kemerli, kiremit çatılı yapı muhtemelen Hassa Nakkaşhanesidir.
Fetihten sonra bu bölgede eski yapıların kalıntılarından da faydalanmak suretiyle bir Cebehane de yapılmıştır. Barut ve silah deposu olarak kullanılan bu yapı aynı zamanda kışla ve imalathane işlevi de görüyordu. İnciciyan 1802de Nakkaşhanenin yandığını, 1804de de Cebehanenin genişletilebilmesi için yıkıldığını söyler. 1808de Alemdar Mustafa Paşa Ayaklanması sırasında 16 Kasım gecesi çıkan yangında Cebehane de tamamen yanmıştır.
Sultan Abdülmecid döneminde, bu yapıların arsalarını da içine alan geniş bir alanda Darülfünun Binası (Üniversite) inşasına başlanmıştır.
Darülfünun Binası (Üniversite) Eski Adliye Sarayı
Sultan Abdülmecid (1839-1861) tarafından İsviçreli mimar G.T. Fossatiye (1809-1883) Darülfünun (Üniversite) olarak yaptırılan bina Ayasofyanın doğu tarafında yer almaktaydı. Binanın, 130.000 kuruşa mal olacağı ve iki yılda tamamlanacağı planlanmış, fakat yıllarca süren inşaat, belgelere göre, ancak 1854de bitirilebilmişti.
Bina, merkezi avlulu iki kare blok ile bunları birleştiren bir giriş bölümünden oluşan üç katlı kagir bir yapıydı. Girişi U biçiminde, bir tören avlusu oluşturacak şekilde geri çekilmişti. Kuzey ve güney cephelerinde İon düzeninde, başlıklı ve iki kat yükseklikte plasterler bulunuyordu. Bu kısımlar basık bir alınlıkla sonlanmaktaydı.
Tarihi yarımadanın en önemli noktasında yer alan bina, boyutları ve kütlevi yapısı ile çevredeki tarihi yapılardan farklı bir mimari üsluba sahipti.
Bina bitmiş olmasına rağmen Darülfünun açılmamış; bilindiği kadarıyla ilk olarak Kırım Savaşı (1854-1854) sırasında İstanbula gelen Fransız askerleri için hastane olarak kullanılmıştı. 1863de konferans şeklinde serbest derslere başlanmış, 1864de Maliye Nezaretine, sonra da Adliye Evkaf Nezaretinin kullanımına verilmişti. 1876da İlk Mebusan ve Ayan Meclisleri burada açılmış; büyük tören salonu Meclis-i Mebusan toplantı salonu olmuştu. 1878de II. Abdülhamidin meclisi kapatmasıyla bina 30 yıl hizmet dışı kalır, 1908de II. Meşrutiyetin ilanı ile birlikte Meclis-i Mebusan yine bu binada toplanır.
Darülfünun Binası daha sonra İstanbul Adliyesi olarak kullanılır ve 3-4 Aralık 1933 gecesi yanarak harap olur. Büyük kısmı yanmış olan Adliye Sarayının kalıntıları kısa bir süre sonra tamamen ortadan kaldırılır.
Darülfünun Binasının yanında, 1916-1918 yıllarında yapımına başlanan Sultanahmet Cezaevinin Tevkifhane Sokaka açılan girişi üzerindeki mermer kitabede, Dersaadet Cinayet Tevkifhanesi 1337 yazısı okunur. 1982ye kadar kullanılan cezaevi binası, kapatıldıktan sonra bir süre boş olarak kalmış ardından restore edilerek otel olarak kullanılmaya başlanmıştır.
Alana Ait Diğer Çalışmalar
Ayasofyanın güneydoğusunda, Sultanahmet Eski Cezaevi (bugünkü Four Seasons Oteli) bahçesinde yer alan çalışma alanı yaklaşık 17.000 m2lik bir alanı kaplamaktadır. Bizans Döneminde Pittakia ve Palatium Magnumun bir kısmını kapsayan alan, Augusteion, Hippodrom ve Ayasofyaya yakınlığı sebebiyle, önemlidir. Büyük bir meydan olan Pittakia, halkın imparatora dileklerini belirttiği ve adalet istediği bir yerdi. Herhangi bir suçlamayla karşılaşan kişilerin sığındığı Hagios Nikolaos Şapeli de yine burada bulunmaktaydı.
Sultan Abdülmecid (1839-1861) devrinde Darülfünun (Üniversite) Binası olarak yapımına başlanan, daha sonra ise Adliye Sarayı olarak kullanılan yapının temeli kazılırken Hippodromun ortasında yer alan bronz burmalı sütuna ait yılan başlarından birinin üst çenesi ve İmparator Arkadiusun (395-409) karısı Eudoksianın gümüş heykeline ait olan yazıtlı kaide günışığına çıkarılmıştır.
3 Haziran 1912 yangınından sonra, Alman araştırmacı T. Wiegand ve İsviçreli mimar E. Mamboury Büyük Saray bölgesinde görülen kalıntıları incelemiş, bu çalışmaların sonuçları fotoğraf, plan ve kesitleriyle beraber 1934 yılında yayınlanmıştır.
Fransız P. Lemerle, 1936-1937 yıllarında, İstanbul Arkeoloji Müzeleri Müdürlüğü gözetiminde Eski Adliyi Sarayı arsasında yaptığı sondajlarda bazı duvar kalıntılarına rastlamıştır. Bunların rölöveleri, o tarihlerde Arkeoloji Müzeleri mimarı olan, A. Saim Ülgen tarafından çizilmiş, 1964 yılında ise Semavi Eyice tarafından yayınlanmıştır.
Bu alanda İstanbul Arkeoloji Müzeleri Müdürlüğünce 1997-1998 sezonunda başlatılan kazı çalışmalarında, 15-16. yya tarihlenen ve 6 kubbeli bedesten tipinde bir Osmanlı yapısı ile birbiriyle bağlantılı mekanlardan oluşan ve Bizans Dönemine tarihlenen bir yapı kompleksi ortaya çıkarılmıştır. Bu mekanlardan birinde 7. yya ve 10. yya tarihlenen freskler mevcuttur.
Kazı alanında yapılan diğer çalışmalar, Eski Adliye Binasının oturduğu alan, Sultanahmet Eski Cezaevi bahçesi ve kapalı mekanların doğusunda kalan alan olmak üzere 3 ana kısımda toplanabilir.
Eski Adliye Binasının oturduğu alanda, binanın temelleri; avlu ve zemin döşemeleri tarafından tahrip edilen, henüz işlevi saptanamayan Bizans Dönemine ait yapı kalıntıları, daha önce P. Lemerle tarafından tespit edilen sarnıç, 5-6. yya tarihlenen mozaik döşeme parçaları ve gömü alanı ortaya çıkarılmıştır.
Sultanahmet Eski Cezaevi bahçesinde yapılan çalışmalarda, üst kotlarda Geç Osmanlı Dönemine tarihlenen duvar parçaları ve su sistemleri saptanmıştır. Daha alt seviyelerde ise bir kısmını E. Mambourynin de tespit ettiği ve Senato Binası olarak adlandırdığı Bizans Dönemine ait yapı kalıntıları tespit edilmiştir.
Kapalı mekanların doğusunda kalan alanda ise Osmanlı Dönemine ait bir sarnıç ve çeşmesi ile arnavut kaldırımı bir avlu ve sokak günışığına çıkarılmıştır.
Büyük Saray Listesi
1-MİLİON
2-AUGUSTAİON
3-JUSTİNİAN'IN SENATOSU
4-AYA SOFYA
5-SAMPSON HASTANESİ (Değerli Bizans Uzmanı FERİDUN ÖZGÜMÜŞ son araştırmalarıyla burasının Psikoposluk Sarayı olduğunu belirtiyor.)
6-AYA İRİNİ
7-MAGNAURA
8-CHALKE
9- DİİPİON'DAKİ ST. JOHN
10-ZEUXİPPUS
11-CANDİDATES
12-AHIRLAR
13-SCHOLAİ
14-SAKELLE
15-EXKOUBİTA
16- ST. APOSTLES
17-OATON/TRULLOS
18- MAMBOURY A- İMPARATORLUK KORİDORLARI
19-ANTİOCHUS SARAYI
20-CARCERES
21-DELPHAX/TRİBUNAL
22-CONSİSTORİUM
23-PALAİA CHARAGE
24-SCHOLAİ
25-MAMBOURY B
26-ST. CHRİSTİNA ŞAPELİ
28- TANRİ KİLİSESİ
29-HİPODROM
30-19 AKKOUBİTA
31-ONOPUS-CHRYSOCHEİR
32-AUGUSTEUS
33- MAMBOURY DA- İMPARATORLUK KORİDORLARI
34- OCTAGON-İMPARATORLUK DAİRELERİ
35-ST. STEPHEN
36- DAPHNE AVLUSU
37-TANRININ ANNESİ (THEOTOKOS)
38-ST. TRİNİTY
39-HAÇ KİLİSESİ
40-İMPARATORLUK KORİDORLARI
41- KAPALI HİPODROM
42- MOZAİK REVAKLI AVLU
43-MARGARİTES (İNCİ)
44- KARİNOS'TAKİ YATAK ODASI
45-APSİS'Lİ SALON/KARİANOS
46-ARCHANGEL MİCHAEL
47-KENTENARİON
48- JUSTİNİANOS
49-APSİS
50- SİGMA'NIN YANINDA ST. JOHN
51-SİGMA-TRİCONCH
52-EROS
53- NEA EKKLESİA
54- MESOKEPİON
55- TZYKANİSERİON
56- HAZİNE DAİRESİ
57-OİKONOMEİON
58- YEŞİLLERİN TÖRE AVLUSU (PHİALE'Sİ)
59-HAMAM
60-LAUSİAKOS
61-40 ŞEHİTLER GALERİSİ
62-THEOTOKOS ŞAPELİ
63, 64 - PİRAMİT BİÇİMLİ KONUTLAR
65- AETOS
66-İLAHİYATÇI ST. JOHN
67- NİCEPHORUS PHOCAS SURU
68- KANİOURGİON
69-ST. PAUL
70- PENTAKOUBİKOULON
71- MOUCHROUTAS
72- ST. ANNE
73-MOUSİKOS
74- İMPARATORİÇE'NİN GİYSİ ODASI
75- HAREMAĞA'SININ ODASI
76- KAMİLAS
77- ST. BARBARA
78-PORPHYRA
79- CHRYSOTRİKLİNOS
80-PHAROS
81-ST. DEMETRİOS
82- THEOTOKOS OF THE PHAROS
83- ST. ELİJAH
84- BASİL HAMAMI
85- BOUKOLEON SARAYI
86- İMPARATORLUK DAİRELERİ
87- BAZİLİKA SARNICI /YEREBATAN SARAYI
88-CHALKOPRATEİA
89- MESE
90- BİNBİRDİREK SARNICI/PHİLOXENUS SARNICI?
çok güzel bir yazı olmuş, elinize sağlık.
YanıtlaSil