Beşparmak Dağındaki prohistorik dönem uygarlıklarına dönelim isterseniz. Latmos Herakleia'sında/Kapıkırı Köyünde yaşamını ve araştırmalarını birlikte sürdüren Pesclow'un Koskoca Beşparmak/Latmos Dağındaki çok ilginç ve Dünya Arkeoloji literatüründe bir çığır açan bulgu ve araştırmalarla dolu "bilimsel serüvenleri" okumaya ne dersiniz?
Maiandros nehri aluvyonlarla Milet'i, Priene ve Myous'u bir delta konumuna getirip kapatınca Latmos Körfezi denizden 30 km. içerideki bir göle dönüştü. Göl üzerindeki adacıklarda kilise, gölün karşı kıyısında ise bazı sur duvar kalıntılarını görebilirsiniz. 15 yıl öncesine değin "Heraklia Latmos (Latmos Herkülü)" bir Yunan-Roma kenti olarak bilinirdi. Kentin sırtını dayadığı "Latmos (Beşparmak)" Dağı, "hava-yağmur" tanrısından dolayı kutsal kabul edilirdi. Daha sonraki bin yıllarda "Zeus Akraios (Doruktaki Zeus)" adına yapılan bir tapınağın kalıntıları da bulundu.
AY TANRIÇASININ ÇOBAN SEVGİLİSİ
Yörenin ünlü öyküsü, bu dağda yaşayan avcı-çoban Endymion ile ay tanrıçası Selene'nin aşkını anlatır. Tanrıça, tanrıların tanrısı Zeus'tan mağarada uyuyan çobanın hiç uyanmamasını, sonsuza değin genç kalmasını sağlamasını ister. Bu aşktan 50 kız ve bir erkek çocuğu olur. Öykü, antik dönemde, şiirlere, resimlere ve mermer kabartmalara konu olmuştur. Eğer, antik kentin içinde dolunayın olduğu bir gece göle, değişik bir doğa yapısına sahip Beşparmak Dağı'na bakacak olursanız, öykünün neden burada yaratıldığını kolayca anlarsınız.
Söğütözü Köyü'nde arıcılık yapan Yaşar Beşparmak, antik kentte yüzey ve çevre araştırmalarını sürdüren Dr. Peschlow'a, Göktepe yöresindeki inlerde gördüğü resimlerden söz eder. Birlikte gittikleri mağarada Peschlow, kaya üzerine boya ile yapılmış resimleri görünce şaşırır. Çünkü, böylesine bir resim, değil dünyada bu yörede dahi hiç bilinmiyordu. Anadolu ya da Ortadoğu'da kayalara kazınmış resimlerden farklı olan bu kaya resimleri boya ile yapılmıştı. (Cumhuriyet Bilim-Teknik'te 22 Temmuz 1995'te yayınlanmıştı)
Bayan Peschlow, o günden sonra bugüne değin 200 km 2'lik bir alan içinde 500 insan çiziminin de yer aldığı 160 değişik resim grubu daha buldu. Resimler, daha çok göl kıyısına yakın yamaçtaki "mağaramsı" kaya kovuklarının iç yüzeylerine, doğanın düzelttiği düz alanların oluşturduğu nişlere, bazıları da aşınmış yüzeylere yapılmışlardı.
Resimlerin olduğu kaya kovuğumsu inlerin bazılarında su kaynıyor ya da derecikler geçiyor. Ancak dört resim, gerçek mağara içinde olup ötekileri gün ışığı görüyor, hatta bazıları doğrudan güneşe bakıyorlar.
Alman Arkeoloji Enstitüsü'nün Başkanı Prof. Harald Hauptmann, resimleri "İki değişik biçemin görüldüğü ve gerek biçem gerekse konu bakımından kendi içinde bütünlük oluşturan bu kaya resimleri grubu, neolitik ve kalkolitik dönemlerde Anadolu'da geçerli olan dinsel inanç dünyasını yansıtmaktadır" sözleri ile yorumluyor.
LATMOS'TA "AİLE" ÖNE ÇIKIYOR
"Paleolitik (Yontmataş)" döneminde rastlanan bazı mağara resimleri kadar büyük olmayan, İÖ 8-4 bin yılları arasına tarihlenen Latmos'takiler, küçük boyutlu, simgesel nitelikli resimlerden oluşuyor. "Çöp adam" görünümlü erkekler hep karşıdan, güçlü kıvrık kol ve bacakları ile betimleniyor, cinsel organları görülmüyor. Kadınlar ise tıpkı Konya Çatalhöyük, Burdur Hacılar ana tanrıçaları gibi dolgun kalçaları ile daima yandan betimlenmişler.
Öykü gruplarını, kilim motiflerini yansıtan bezemeler, Latmosluların dağ tepelerinden gördükleri Menderes'in kıvrımlarından adını alan "meander (büklüm)" çizimleri, el ve ayaklar tamamlıyor. Ege'de olmasına karşın Latmos kültürü, Çatalhöyük ve Hacılar bezemelerine benzerlikleri ile Orta Anadolu'yla bağlantıyı kanıtlıyor. İÖ 6. binyıl Hacılar seramiklerindeki el betimleri ile günümüz Şanlıurfa köylerinde kerpiç duvarlı evlerin pencere çevrelerine nazarlık amacıyla duvara kireçle yapılan el baskıları geleneği Latmos'ta yaygın olarak görülüyor. Latmos kaya resimleri Anadolu çıkışlı olarak Ege adalarından seke seke Avrupa'ya yönelen neolitik göçe yeni bir önemli bakış açısı ekliyor.
Kaya resim sanatı, neolitik dönemden beri doğal olarak insanlar, hayvanlar karşısında ya avcı ya da çoban olarak, bazı konumlarda ise çiftçi ve savaşçı betimlemeler ile başka yörelerde biliniyor. Batı Avrupa'daki hayvan ağırlıklı buzul dönemi mağara resimlerinden farklı olarak, Latmos resimlerinde kadın-erkek çiftler, çocuklu aileler, çocuğu ile oynayan anneler, bireysel insan değil, insan toplulukları, özellikle "aile" öne çıkıyor.
Aynı mağaradaki bazı resimlerin dahi aynı elden çıkmadığı, biçemlerinden değişik ressamlarca farklı zamanlarda yapıldığı anlaşılıyor. Resimlerde yalnızca kırmızı kullanılmış. Balıktaş Mağarası'nda özellikle kadınlarda sarı renk de görülüyor. "Peschlow heyeti" resimde kullanılan boyanın Latmos'taki "demir oksitten" elde edildiğini, demir tozunun sıvıyla karıştırılıp parmakla ve bazı durumlarda bir nesne ile kaya duvarına sürüldüğünü ortaya koydu.
DAĞ TANRISININ TAPINAĞI
Karadere Mağarası'nda, 1m genişlik yarım metre yükseklik gösteren bir resimde 13 kişi var. Farklı boyutlardaki insanlar resme derinlik ve ilginç bir devinim veriyor. Resimde bir kadın, bir hayvan dışındakilerin tümü erkek. Ön planda vurgulanan T biçimli başı olan bir kişi ve
daha küçük ölçekte bazı benzerleri resimde yer alıyor. Öteki kaya resimlerinde insanlar çıplak iken, bu resimdekilerin uzun giysileri var. Daha kutsal görünümlü bu kişilerden öndeki, Hitit dünyasında da görülen "dağ tanrısı" olasılığını arkeologlara düşündürüyor.
Bu "büyük" tanrının, arkasındaki T kafalılarla birlikte tıpkı Hitit, sonraki yüzyıllarda Yunan tanrılarının "karargahı" diyebileceğimiz "Latmos pantheon"unu simgelediği sanılıyor. Mağaranın girişinde çanak biçimli bir adak oyuğu var. Ayrıca, oradan bakıldığında dağın doruğundaki kutsal taş görülüyor.. Ötekilerine kıyasla daha geniş bu alanın bir tapınak olduğu anlaşılıyor.
Prof. Haupthmann, Latmos kaya resimlerindeki bu olguyu şöyle değerlendiriyor: "Yörenin yaşam dolu betim dili ve simgesel içeriğinde, Karia'nın hava tanrısı ve Eski Anadolu'nun dağ tanrısının çok eski söylenceleriyle dolu bir kutsal dağın kökleri çok eskilere uzanan büyülü törenleri, izleyicinin gözleri önünde canlanır. Bu nedenle, Ege kıyısının yakınındaki, Batı Anadolu'nun erken dönemlerine ait bu betim dünyası, tüm dünyada örnekleri bulunan kaya resim sanatı içerisinde benzersizdir. Erken dönem insan resimleri Anadolu'nun tarihöncesi arkeolojisi konusunda, yakın dönemde yapılan en büyük keşiflerden biridir."
Balıktaş Mağarası'nda, dağ yükseltilerinin altında uzanan bir meandır, yanında denizin dalgalarını yansıtan bezemelerin önünde sanki bir geometrik doğa resmi ortamında kucaklaşan, belki de sevişen bir çiftin yanındaki karede, bu sevişmenin sonucu olan bir kız çocuğunun annesi ile oynadığı görülüyor. Çayırlık mevkii denilen bir alanda Çatalhöyük'ün duvar resimlerinde rastlanan, yakın dönem kilimlerinde de görülen iç içe geçmiş baklava biçiminde geometrik bezemeler bulunuyor.
Şimdi, başlangıçta sözünü ettiğimiz Bafa Gölü'nün kuzey kıyısındaki İkizada'nın karşısındaki yamaçta bulunan tarihin en eski düğün betimlemesine geçebiliriz. Bu resimden bir yıl önce, Karadere Mağarası'nın girişinde "horon teper" gibi dans eden erkekler betimlemesinin bulunduğunu da dikkate alalım. Denizden 290 m, dere yatağından ise birkaç metre yüksekteki bir mağaranın tavanında büyükçe boyanmış bir çift, resmin sağında daha küçük boyda, ayaklarının kıvrımlı biçimlerinden dans ettikleri anlaşılan altı kadın görülüyor. Kadınlar üçer üçer bir erkekle gruplara bölünmüş. Solda üçlü bir başka oturan kadın grubu yer alıyor.
Dr. Peschlow, "8 bin yıllık bu resmin dilini, bunu bir evlilik töreni olarak günümüze çevirebiliriz" dedikten sonra ekliyor: "Bu durumda, ister sanat tarihi, ister insanlık tarihi açısından baktığımızda bu bir ilk evlilik törenidir.
Mağaranın tavanını tümden kaplıyor. Burada hareketleri ve canlılığı yansıtmak için bir simetriye gidilmemiş. Büyük boyutla vurgulanan çift tam ortada değil. Sağda, sola kıyasla daha çok insan var. Kadınların hareketli oldukları, dans ettikleri, eğilimli konumları ve bacaklarının bükülmüşlüğünden anlaşılıyor. Resim doğasal bir biçemde yapılmış."
HİTİT PRENSİNİN MÜHRÜ
Bir başka olağanüstü buluntu ise bin metre yükseklikteki Sakarkaya köyü yakınında Hitit-Luvi dilindeki bir hiyeroglif yazıttır. Yazıt, Hitit prensi Kupanta-Kuruntiya'nın mührü niteliğinde. Mira'ya kral olan prensin adının buraya İÖ 14. yy. sonlarında kazınmış olması önem taşıyor.
İzmir yakınlarında Karabel ve Akpınar'dan sonra Ege'de bulunan bu yazıt Hitit İmparatorluğu'nun genişleme sınırları hakkında önemli ipucu veriyor. Mühürle yörenin neolitikten Hitit'e, Karya Satraplığı'ndan Yunan, Roma'dan Bizans'a, Menteşe Beyliği'nden Osmanlılara kadar uzanan tarihsel bağlantısında zincirin önemli bir halkası da ortaya çıkarılmış oldu. Kentin kuzeyinde Kuletepe'nin güney yamacının kaya resimlerini yapan insanların genel yaşam alanı olduğu düşünülüyor. Bu yörede, Sisam Adası'nda bulunan İÖ 6-5 bin yılları benzeri seramikler, 13 cm uzunluk ve 9 cm yüksekliğindeki pişmiş topraktan başsız, bir bacağı ve gövdenin bir bölümü kayıp bir ayı heykelciği de ele geçti. Ayı figürü Doğu Ege için ender bir buluntu olup Batı Anadolu'da bulunan en eski ilk ayı heykelciğidir.
Malkaya Mağarası'nda "obsediyen (volkanik cam)" ve çakmak taşından ok uçları, orak bıçakları, yassı baltacıklar, pişmiş topraktan yarım küre biçiminde dokuma ağırşakları, idoller, midye, balık kalıntıları, alageyik, yaban keçisi, domuzu, kınalı keklik ve kaya güvercini kemikleri ile evcil keçi, koyun, sığır ve köpek kemikleri de bulundu.
Şimdi, doğanın binlerce yıllık olumsuz etkileri altında kalan bu olağanüstü buluntuların nasıl korunarak geleceğe bırakılacağı sorunu öne çıkıyor. Bazıları, kayaların konumlarından dolayı yağmurdan korunmuş, ancak tabanda oluşan nem resimlere yer yer zarar vermiş durumda. Bazı bölümlerin kayboldukları görülüyor. Yaklaşık dörtte biri tam olarak korunan, ancak yağmur-güneş etkilemesi sonucunda çatlayan bazı kayalar üzerindeki resimlerin ise ivedi olarak korunmaları gerekiyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder