26 Ocak 2011 Çarşamba
Arkla/Leander/Kız Kulesi
Üsküdar’da Bizans devrinden kalan Antik Propontis/Marmara Denizi'ndeki ve Boğaz girişine yakın en önemli eser. M.Ö. 2475 yıllarına kadar uzanan tarihi bir geçmişe sahip olan kule, küçük bir ada üzerinde kurulmuş. Evliya Çelebi kuleyi şöyle tarif eder: “Deniz içinde karadan bir ok atımı uzak, dört köşe, sanatkarane yapılmış bir yüksek kuledir. Yüksekliği tam seksen arşundur. Sathı mesehası ikiyüz adımdır. İki tarafına bakan yerde kapısı vardır.”
Antik Çağ’da ARKLA(küçük kale) ve Damalis(dana yavrusu) adları ile anılan kule, bir ara da “Tour de Leandros”(Leandros’un kulesi)LEANDER ismi ile ün yapmıştır. Şimdi ise Kız Kulesi ismi ile bütünleşmiş ve bu ismi ile anılmakta.
DAMALİS ve BOUS olarak adlandırılan ve bugün SALACAK'ın bulunduğu bölgede, Boğaz'dan geçen gemileri kontrol etmek için yapıldığı belirtilen ve Türk'ler zamanında Kızkulesi olarak adlandırılan yapıdan karşıya Sarayburnu'na İmparator Manuel Komnenos tarafından bir zincir çektirildiği rivayeti söylenegelmekte.
Salacak'la ilgili en önemli kaynak Dionysios Byzantios'un YKY'den Boğaziçi'nde Bir Gezinti adlı kitabında var. (Çeviren: Mehmet Fatih Yavuz)
BOUS (SALACAK BURNU)
Khrysopolis'ten (Üsküdar) sonra dalgalara açık, ileri doğru uzanan bir burun gelir. Birçok gemi ona doğru itilir, çünkü akıntılar Bous adlı buruna karşı aralarında yarışırlar. Orası, gemilerin Avrupa tarafına geçişi için stadyumlardaki yarış başlama noktaları gibi bir yerdir. Bu burunda beyaz taştan bir sütun ve sütunun dibinde bir inek heykeli vardır. Atina'lı komutan Khares, burada hastalanıp ölen cariyesi (Pallake) Boidion'u buraya gömdü. (Orada bulunan) yazıt anlatılanların doğruluğuna işaret eder. Tarihi amaçsız ve vasat hale getirenler, gerçeklerden uzaklaşarak heykelin çok eski bir olayla (Yani mitlerle) ilgili olduğunu düşünürler.
Kızkulesi'nin mimari yapılanma süreci; M.Ö. 341 yılına kadar uzanmakta. O dönemlerde boğazın çıkıntısı olan bu burun, (daha önce yarımada olduğu ile ilgili söylenceler vardır) BOUS adı ile anılmakta. Bu tarihte Komutan Chares'in eşi için, mermer sütunlar üzerine yapılan bir anıt mezardan sonra, M.Ö. 410'da Sarayburnu'nun bulunduğu yerden, ARKLA'nın bulunduğu adaya zincir gerilerek, boğazın giriş ve çıkışlarını kontrol eden bir gümrük istasyonu haline getirildiği söylenmekte.
M.S. 1110'lara geldiğimizde ise ilk belirgin yapı (kule), İmparator Manuel Comnenos tarafından inşa ettirilmiş. Savunma kulesi olarak inşa ettirilen bu yapı "Küçük Kale" anlamına gelen ARCLA/ARKLA adını almış.
İstanbul'un fethi sırasında savunma amaçlı olarak kullanılan kule, 1453 yılından sonra çok farklı amaçlarla kullanılmış. Osmanlı döneminde savunma kalesi olmaktan çok bir gösteri platformu olarak değerlendirilmiş ve Mehterler burada adaya yerleştirilen topların atışları ile birlikte nevbet (bir çeşit İstiklal Marşı) okumuşlar.
1509 depreminde zarar gören yapı, daha sonraki yıllarda tekrar inşa ettirilmiş.
Bunun dışında ilave edilen fenerle de gemilere yol gösterme işlevi yüklenmiş. O dönemde inşa edilen yapı, kule ve kale olarak iki ayrı bölümden oluşmuş ve içine sarnıç yapılmış.
1719 yılında fenerden çıkan alevle yanan kızkulesi, 1725 yılında şehrin Başmimarı Nevşehirli Damat İbrahim Paşa tarafından tekrar onarılmış. Kule kısmı biraz değiştirilerek üst tarafa camlı bir köşk ve onun üzerine de kurşunla kaplı bir kubbe oturtturulur ve bina kagir olarak tekrar yapılmış.
Yıldırım düşmesinden gemi çarpmasına kadar pek çok felakete maruz kalan yapı, 18. yüzyılda sürgün için bir ön istasyon işlevi görmüş.
1830 senesinde kolera salgınının şehre yayılmaması için karantina hastanesine dönüşmüş.
Osmanlı İmparatorluğu'nun çöküş devrine girmesi ile tekrar savunma kalesi olarak kullanılmaya başlanıp, toplarla donatılmış. 1832 yıllarında tekrar bir tadilattan geçerek, kubbenin üzerinden yükselen bir bayrak direğine sahip olmuş.
Ve hattat Rakim'in yazısı ile kapısının üzerindeki mermere Sultan II. Mahmut'un tuğrasını taşıyan kitabe yerleştirilmiş.
1857'de tekrar fener ilave edilmiş ve 1920 yılında fenerin lambası otomatik ışık yapma sistemine kavuşmuş.
1944 senesinde restore edilmiş.
1959 senesinde Askeriye'ye devredilmiş ve radar istasyonu olarak kullanılmış.
1982 senesinde Türkiye Denizcilik İşletmeleri'ne devredilmiş, bu dönemde bir ara geçici olarak siyanür deposu olarak kullanılmış.
1992' den itibaren buranın özel sektöre devri konuşulmuş, İstanbul Belediyesi, Üsküdar Belediyesi, Mimarlar Odası, Şairler, Turing, Ulusoy Şirketler Grubu gibi pek çok kurum çeşitli medyatik projeler üretmişler...
2000li yıllarda da işte bugünkü görünümünü almış...