27 Şubat 2010 Cumartesi
Euromos/Kyromos/Kurama Zeus Tapınağı, Ayaklı, Milas
Euromos ismine baktığımızda aklımıza sanki "euro"gibi sanki eski "avrupa, evropa" yı çağrıştıran bir ses sözcük kökü gelse de durum hiç de böyle değil.
Bilge UMAR konuyla ilgili KARİA kitabında bize şu bilgileri vermekte; "Kentin eski Hellen ağzındaki son çarpıtılma aşamasında Euromos'a dönen adı, daha eski yazıtlarda KYROMOS/HYROMOS olarak geçmekte. Dikkat edilirse burada bir çeviri görülür. Çünkü Anadolu'lu Tunç çağı halkı olan Luvi dilinde ve ardılı dillerde, (Karia dilinde de)EU öntakısı gibi "iyi, güzel, kutlu, kutsal" anlamlarına gelen öntakı, KU(VA)idi; bunun SU(VA)diye bir biçimi de vardı; örneğin Milas yanındaki SODRA dağının adındaki SO işte budur; SU(VA)-ADRA,kutsal - Koca (Ana Tanrıçanın Erkeği karş; Bergama ve Burhaniye yakınındaki dağın adını hatırlarsak MADRA ani MA-ADRA, Ma'nın kocası)
Dolayısıyle;KU ön takısının yerine Büyük İskenderin Anadolu topraklarına girdiği Hellenleşme döneminde, eu ön takısının konması gerçekte bir çeviri olmuştur. KYROMOS'un aslı kanımca (KU(VA)-(U)RA -(U)MA, yani Yüce Kutsalın Halkı (Yani Ana Tanrıça Halkı)ögelerinden türetilmiş KURAMA idi; zaten Kapadokya'da bir ilkçağ kenti KORAMA'nın varlığını bilmekteyiz. Bu hepimizin bildiği GÖREME yani peri bacalarıyla meşhur Ürgüp'teki kentin ismiyle adeta adaş ". Halkımız bu muhteşem tapınağın bulunduğu bu yere "AYAKLI "ismini uygun bulmuş. MYLASA/MİLAS'ın kuzeybatısında, MİLET'e (MİLAVANDA) doğru uzanan karayolu üzerindeki en dikkat çekici yerleşme yeri Plinius'un EUROME dediği EUROMOS'tur.İ.Ö8. yüzyıldan beri çeşitli yerleşmelere sahip olan kent İ.Ö 5.yüzyılın ortasında Attika Delos birliğine HYROMOS ya da KYROMOS adıyla üyeydi.İ.Ö 3.-2.yüzyıllarda bir surla kuşatılan kentten günümüze kalmış en etkileyici yapı, 2. yüzyılda İmparator Hadrianus döneminde kentin baş tanrısı Zeus adına inşa edilmiş Tapınaktır . Anadolu'nun en iyi korunmuş tapınaklarından olan Korint düzenindeki yapı 6X11 sütünlu peripteros planı dediğimiz tiptedir. Her sütun ayrı bir kişi tarafından yaptırılıp diktirilmiştir ki, üzerlerinde kare biçimli çerçeveler içindeki yazıtlarda yaptırtan kişilerin adları yazılıdır. Aşağıdaki son iki fotoğrafta EUROMOS tiyatro yapısının basamaklarından oluşan kalıntılar da görülmekte...
Euromos Zeus tapınağında ASSOS kazı başkanı geçen yıllarda yitirdiğimiz Prof.Dr.Ümit SERDAROĞLU'nun çok büyük emekleri vardı. EUROMOS çok gizemli, sağlam, Anadoludaki benzerlerinden çok daha estetik görünümlü bir Zeus tapınağına sahip. Böylesi harika kültür değerlerimiz duyarsızlık ve bakımsızlık içinde tahrip olmakta, define aradıklarını zannedenlerce talan edilmektedir.
EUROMOS ZEUS TAPINAĞI da kırgın ve daha çok ilgi, bakım istiyor.........
KAYNAKLAR:
KARİA-Sayfa:32-33 Euromos -Prof.Dr.Bilge UMAR- İnkilap yayınları...
Eskiçağda Menderesin ötesi- George BEAN- Arion yayınları
Anadolu'nun Tarihsel Coğrafyası - Prof.Dr.Veli SEVİN- Türk Tarih Kurumu yayınlar
26 Şubat 2010 Cuma
Goni/Eşek Adası, Çeşme
Eşek adasının antik çağdan kalma bilinen ismi.GONİ..KONA-KONİ-KONANA-GÖNEN gibi LUVİ kökenli bir ad olduğunu sezebiliyoruz. ERYTHRAİ antik kentinin (ILDIRI)bulunduğu körfezin içinde yer alan HİPPOUS-HİPPİ adalarının en büyüğü. Doğusunda MİMAS (KARABURUN Yarımadası)
batısında SAKIZ Adası (Kios) var. Üzerinde kökleri Bizansa uzanan bir manastır ve kule kalıntıları var.
Pırıl pırıl bir denizi var. Ama gelenler maalesef özensiz davranıyor, çok kirletiyorlar. Eşekler de harikalar, hele gözleri o bakışları...
22 Şubat 2010 Pazartesi
Theodosius Limanı/Yenikapı, Marmaray Kazıları
Cerrahpaşa, Samatya ve Yenikapı çevresinde oturan ve işyeri olanlar çok iyi bilirler LANGA Bostanını... Jean Ebersolt'un Bizans İstanbul'u ve Doğu Seyyahları isimli kitabında okumuştum. 44. sayfada anlatır Ebersolt; zaman içinde Vlanga( Langa) Limanının kumlar, alüvyonlar altında kaldığını. İşte yıllar sonra Theodosius Limanında yapılan kazılarla muhteşem bir arkeolojik alan ortaya çıktı.İşte o yerde ve çevresinde 2004 yılında başlanan kazılarla ilgili Arkeolog Değerli Tolga Tek'in bir yazısını sizlerle paylaşıyorum.
İmparator Theodosius döneminde (M.S. 379-395), Mısır'dan İstanbul'a yapılan tahıl sevkiyatı nedeniyle, tahıl gemilerinin yanaşması, bakımları ve kışlamaları amacıyla ve tahılın istifleneceği devlet ambarlarının (granarium) düzenli bir şekilde işleyebileceği bir liman tesisi yaptırılır. Mısır'ın M.S. 7.yy.da Araplar tarafından alınıp Bizans'tan geri dönmeyecek şekilde kopması ile, bu limanın tahıl işlevi sona erer (veya azalır), liman askeri ve ticari amaçlarla uzun bir süre daha kullanılmaya devam eder.
Kazılardan anlaşıldığı kadarıyla büyük bir fırtına (veya belki tsunami) sonrası şimdilik sayıları 30 civarında olan Bizans gemileri aynı anda burada kargoları ile beraber batmış. Liman da bu olaydan sonra dolmaya başlamış. Fatih döneminde gittikçe sığlaşan limanın kullanılabilmesi için ahşap iskeleler inşa edilmiş. Bugün denize doğru uzanan bu iskeleler görülüyor. Ancak limanın dolmaya devam etmesi nedeniyle, bütün burası 16. yy.da toprakla doldurularak şehre, Langa Bostanları adında yeni bir alan kazandırılıyor.
Arkeolojik buluntular aslında bütün bu alanın belki de bronz çağı ve öncesinden beri iskan edildiğini gösteriyor. Burada bir zamanlar varolan koy, en eski zamanlardan beri insanların burada yaşamayı tercih etmesine neden olmuş. Burası belki de tarihi yarımada içinde saptanan en eski yerleşim noktası şu an. Bulunan eserler arasında M.Ö. 7. yy.dan başlayarak kesintisiz gelen pek çok eşya, burasının ticari liman işlevinin de çok eskiden başlayarak kesintisiz sürdüğünü gösteriyor.
Arkeolojik kazılar kesintisiz olarak 12 ay, günde 24 saat olarak sürdürülüyor. Pek çok kişi, Marmaray inşaatının yavaşlamasında başlarda, arkeologları suçlu gösterecek fikirler öne sürse de, zamanla buluntuların önemini görünce sesleri kesildi. Zaten ana sorun en baştan, böyle bir yerin projelendirilmesi aşamasında neler olabileceğinin arkeologlara sorulmaması oldu. Halbuki daha proje aşamasında iken kaynak sağlanarak, istimlak yapılarak, kazıları erkenden başlatmak mümkündü; böylece arkeologlara yeterince zaman tanınmış olur ve inşaat da belirlenen sürede rahatça yapılırdı. Arkeoloji veya sanat tarihine daha yeni başlayan 1. sınıf öğrencilerine bile sorsanız size tarihi yarımadada yapılacak her inşaatta tarihi eser çıkacağını, büyük ölçekli her projede bunun da hesaba katılması gerektiği ve arkeologlara yeterli zaman ve imkan tanınması gerektiğini söyler. Arkeologlar taşınabilir her şeyi kaldırıyorlar, ama ciddi mimari bulgulara denk gelindiğinde de projelerin de değişmesi gerekecek. Yeni kapı kazılarında İstanbul'un Constantin dönemi surları ilk defa günyüzüne çıktı. Bu kısımlar korunacak. Dolayısıyla şimdiden istasyon alanı daraltılmış durumda. Gemiler ise kaldırılıyor ve istasyonun inşaatı da aynı alanda hızla sürüyor. Gene de hükümet buraya gereken önemi geç de olsa verdi ve arkeologlar çalışabiliyor. Özellikle bunca sene boyunca, incelenemeden tarihi yarımada içinde yok edilen diğer yerler düşünülünce, buradaki kazının önemi daha da iyi anlaşılabilir. Ama gene de tekrar ediyorum belki, istimlak daha erkenden yapılabilir, arkeologlar belki 4-5 sene daha önce burayı kazmaya başlayabilir ve şimdi işlerini bitirmiş olarak alanı inşaat firmasına terk edebilirlerdi. Böylece inşa edilecek istasyonun projesi de, ortaya çıkan mimari kalıntıları da koruyarak, daha rahat çizilebilirdi.
Bu alanda muazzam sayıda eser ele geçti. Bunların tam anlamıyla değerlendirilmesi, yorumlanması çok uzun yıllar sürecek. Deri ayakkabılar, sepetler, ahşap kutular gibi bazı ilginç buluntular basına yansıdı, Atlas dergisinde bu kazılar İstanbul Arkeoloji Müzesi uzmanları tarafından etraflıca tanıtıldı. Bu eserlerden en önemlileri İstanbul Arkeoloji Müzesi'nde açılan bir sergide halka açılmış durumda, mutlaka gezin.
Bulunan Bizans gemilerinden bir tanesi. Her parça tek tek numaralandırılıyor. Sonra sökülüyor. Bunlar uzun yıllar boyunca tatlı su ve özel solüsyonlarda bekletilerek sertleştirilecek. Sonra gemi sergileneceği yerde tekrar monte edilecek.
Erken Osmanlı döneminin ahşap iskele ayakları, deniz doldukça ve uzaklaştıkta, teknelere ulaşmak için uzun iskeleler inşa etmeleri gerekmiş. Sadece bu buluntunun bile içerdiği ahşapiar nedeniyle önemini düşünün. Ağaç halkalarından elde edilen veriler İstanbul ve çevresinin tarih boyunca iklim değişiklikleri üzerine yeni bilimsel veriler vermekte.
Arkeoloji ve Sanat Yayınları'nın kurucusu Değerli Arkeolog Nezih BAŞGELEN'de YENİKAPI ve VLANGA ile ilgili şu bilgileri paylaşıyor.
Yenikapı Neolitik Dönem Yerleşimi Üzerine... Yenikapı kazı alanında, Theodosius Limanı taban dolgusu altına inildiğinde, bugünkü deniz seviyesinden yak. -6.30 m. altında Neolitik Döneme ait yapı kalıntıları ile günlük yaşama ait buluntular tespit edilmiştir. Bu şaşırtıcı bulgular İstanbul kentinin yerleşim tarihini günümüzden yaklaşık 8500 yıl geriye taşımıştır. Neolitik Çağ’a tarihlenen, dal-örgü mimariye ait mekânların içinde ve çevresinde bulunan çok sayıdaki arkeolojik bulgu İstanbul bölgesinin Neolitik toplulukları olarak adlandırılan “Fikirtepe Kültürü” ile Yarımburgaz 4 evresiyle yakın benzerlik göstermektedir. Bu kültür, ders kitaplarında “Cilalı Taş Devri”, bilim dünyasında Neolitik Çağ ya da İlk Tarımcı Köy Toplulukları olarak adlandırılan dönemi temsil etmektedir. Fikirtepe Kültürü, bu ilk tarımcı kültürün Anadolu’dan Avrupa’ya aktarılmasını yansıtması açısından önemlidir. Bu açıdan Yenikapı Neolitik eserleri İstanbul kadar Avrupa kıtasının yerleşim tarihi açısından da ayrı bir önem taşımaktadır.
Yenikapı Langa’da Kazılar ve Theodosius Limanı Üzerine... Marmaray Yenikapı İstasyonunun yapılacağı Osmanlı Dönemi’nde “Langa (Vlanga) Bostanları ” olarak adlandırılan alanın "dışarısı" anlamına gelen adının İstanbul’un tarihi topografyasında ilk kez 12. yy'da kullanılmaya başlandığı sanılmakta, İstanbul'un fethinden sonra, Langa’nın sur içindeki bölümü Küçüklanga Bostanı, sur dışı bölümü ise Büyüklanga Bostanı olarak anıldığı bilinmektedir. 15. yy'da Büyüklanga Bostanı'nın doğusu ve batısı da duvarlarla çevrilmiş ve 16. yy'da yeni bir sur daha yapılmıştır. Üzerinde bugün sahil yolunun, demiryolunun ve tren istasyonunun yer aldığı bölümü ise daha sonraları denizin doldurulmasıyla elde edilmiştir. Burada 2004-2010 arasında dört ayrı bölgede, 58 bin metrekare alanda yapılan kazılarda, özellikle Namık Kemal Caddesi ile bu caddenin doğusunda bulunan Mustafa Kemal Caddesi arasında, güneyde, tren yoluyla sınırlanan alanda Istanbul’un M.S. 4. ile 7. yüzyıl arasındaki en büyük ticari deniz merkezi olan Theodosius Limanı gün ışığına çıkartılmıştır. Portus Theodosiacus (Theodosius Limanı) olarak bilinen bu görkemli tesis, Doğu ve Batı Roma’yı yönetmiş son imparator olan I. Theodosius (hd. MS 379-395) tarafından yeni başkentin büyüyen ihtiyaçlarını karşılamak için Lykos (Bayrampaşa) Deresi’nin döküldüğü geniş girintili koyda yaptırılmıştır.