12 Nisan 2009 Pazar
Elaia antik kenti /Kazıkbağları, Zeytindağ
İzmir-Bergama karayolunda Kazıklı Bağların 1 km. uzağında.. Eski Çağın önemli bir yerleşim yeri olup, Bakırçayın getirdiği alüvyonlardan ötürü denizden uzaklaşarak bir tepenin üzerinde kalmış. Kentin deniz kenarında olduğunu Strabonun şu satırlarından da anlıyoruz:
" Pitaneden (Çandarlı) sonra Kaikos (Bakırçay) nehrine gelinir. Bu nehir otuz stadia ötede Elaitikos körfezine (Çandarlı Körfezi) dökülür. Kaikosun karşı kıyısında,nehirden oniki stadia ötede bir Aiol kenti olan Elaia bulunur. Pergamondan yüzyirmi stadia uzaklıkta bulunmasından ötürü burası Pergamonluların limanıdır. "
Helen dilinde bir sözcük olan Elaia zeytinlik anlamındadır. Bilge Umar'a göre "ila"sözcüğü ile Elaia isminin Luwi dilindeki geçit veya boğaz anlamından türetilmiştir. Eski çağda burasının önemli bir zeytinlik bölge olduğunu antik kaynaklardan öğreniyoruz, ayrıca yine burada kentin yakınındaki bir tepede kaliteli Sal üretiminde büyük payı olan baldan da söz edilmektedir..
Elaianın tarihi tam olarak aydınlanamamakla beraber İon göçünden önce kurulmuş olduğu sanılır. Nitekim Troia savaşı sırasında buradan söz edilmiştir. Mitolojiye göre kentin kurucusu Menestheusdur. Hellasların önderi olan Menestheus, Troiaya karşı düzenlenen sefere katılmıştır.
Aiol göçünden önce kurulduğu söylenen Elaia, Aiol Birliğinin on iki üyesi arasına alınmamıştır. Klâsik dönemde önemsiz bir kent konumunda olmuş, Delos Birliğine ödediği vergiler de çok aşağı bir düzeyde olmuştur. Ancak Helenistik dönemde önem kazanmaya başlamış ve bu gelişim Bergama Krallığı döneminde en üst düzeye çıkmıştır. Attaloslar döneminde önemli liman konumunda olup,Bergama Krallığının deniz gücü burasını üs olarak kullanmıştır. ELAİA Antik PERGAMON'un iskelesiydi..
Elaia tarihte çoğu kez baskınlara, istilalara da uğramıştır. Bir ara kral Antiochos tarafından yağmalanmış.M.Ö.337den sonra da uzun bir barış dönemi yaşamıştır.
Pergamon Krallığının çöküşü ile birlikte Elaia' da önemini yitirmiştir. Roma döneminde pek ismi duyulmayan kent Erken Bizans Döneminde kısmen de olsa varlığını sürdürmüştür.
Prof.Dr. Schanmann 1918de burada küçük çapta sondajlar yapmış, W.M.Ramsay ile G.E.Bean de gezerek, incelemişlerdir..Ancak Bean Aiolis ve Elaia ile ilgili ilginç bilgiler vermekte..
Elaia,Yaklaşık 18-19 m. yüksekliğindeki akropol çevresinde kurulmuştur. Yüzey araştırmaları zengin veriler ortaya koymamakla beraber, tarlalarda zaman zaman antik taşlar ortaya çıkmaktadır. Ayrıca sur duvarları çevreye yayılmıştır. Prof.Dr.Schazmann sur duvarlarının 3.35 m. kalınlığında olduğunu ve bunların M.Ö.234e yapıldığını ileri sürmüştür.
Elaia kentinin liman ve mendirek kalıntılarının izleri bugün görülebilmektedir. Liman duvarları 182-183 m. devam ettikten sonra çamurlar arasında kaybolmaktadır. Bu duvarları oluşturan büyük taş blokları birbirleriyle uyumlu biçimde yerleştirildikten sonra metal kenetlerle daha da sağlamlaştırılmıştır. Bugün bazı taşlar üzerinde metal kenetlerin izleri açıkça görülebilmektedir. Ayıca kentin bu kesiminde boyalı Yunan keramiklerine de rastlanmıştır.
Antik kaynaklar burada Asklepios ile Apollon tapınağından söz etmişlerse de bunlara ait bir ize rastlanamamıştır. Ancak, Elaia sikkeleri üzerinde görülen Apollon tipleri de bu tezi kuvvetlendirmektedir.
Günümüzde Maltepe ve Lalelik tepe denilen yerlerde bazı mezar stellerine rastlanmış oluşu da Nekropolün varlığını göstermektedir. Bunun yanı sıra Kazıklı Bağlar denilen yerde, bağ evlerinde kullanılan mimari parçalar kentin önemli yapıları olduğunun kanıtıdır. Kazıkbağları mevkiinde her tarafta sütunlar, keramik kırıklarıyla birlikte evlerin, bahçelerin arasında başka işlevler için kullanılmaktadır. (Mesela kahvede masa) Bu yapı ve buluntuların yanı sıra bazı kuyulara rastlanmış, ancak tiyatro ile stadyuma ait hiçbir ize rastlanmamıştır.
Geçen yaz; bir Alman Arkeoloji ekibi özellikle Elaia antik limanı ve dalgakıran kalıntılarında bilimsel yüzey araştırmaları yapmakta..Aşağıda ekibin özellikle su altında ve yüzey üzerindeki araştırmalarının fotoğraflarını da yükleyerek sizlerle paylaşmak istedim..Elaia'ya yapılacak bilimsel araştırma yöreyi de turizm potansiyeli olarak, olumlu yönde etkileyecektir, kuşkusuz..
Kaynaklar:
Aiolis-Bilge UMAR
Eskiçağda Ege bölgesi-George BEAN
ELAİA ve Komşu Kent GRYNEİON/GRYNA/ŞAKRAN yakınındaki SAKARTEPE:
Elaia'nın doğusunda bulunan kekik kokan yamaçların doruğunda,eteklerine uzanan denize dalacak bir insan başı gibi duran bir tepe vardır.Bu Sakar Tepe'dir.Büyük bir haşmetle Çandarlı körfezini gözler.Tepenin adını duyan önce Türkçe sakar yani dikkatsiz kişiler için kullanılan önad sanır.,Belki de dikkatsiz bir kişi buralarda olumsuz birşeyler yapmıştır diye düşünür insan.Oysa durum hiç de öyle değildir.Sakar sanki binlerce yıl öncesinden sesler fısıldar.
"Sakar"'ın Luvi dilinde "güzel doruk,kutlu tepe"anlamına geldiği ileri sürülüyor."Suwa" ve "Kar"sözcüklerinin "Sakar"ı oluşturduğu öngörülüyor."Sakar"'ın Luvi dilinden geldiğine ilişkin güçlü belirtiler vardır."Suwa" ve yoldaşı"Kuwa" sözcüklerinin Luvi ya da akrabası Hitit dilinde tek başına taşıdığı anlamlar"Sakar"la pek ilgili görünmez.Ancak Hitit'lerden günümüze kalmış kil tabletlere kazılmış yazılarda okunan,birçok sözcük "kutsallık,tanrısallık"anlamlarını verir.
"Kar"'da,eski dillerin yoruma açık bir sözcüğüdür.Dilimizdeki anlamıyla ,kışın soğuğunda ağır bulutlardan düşen,yeryüzünü beyazla örten bir varlık değildir bu "kar"!Üç dört bin yıl öncesinden kalan çok az sayıdaki belgede bulunan kimi sözcüklerde "Boynuzu""Sivri bir nesneyi"tanımlar.Bu tek heceli,sert sözcük,sivri sert dağlarmıdır acaba?
Geçmişten öğrenilecek çok şey var.
Ancak doğa ipuçlarını veriyor.Elaia'nın Sakar'ı gibi güzel bir dağ tepesi,alımlı bir doruk ender bulunur.
Elaia ve Gryneion'un yanında yer alır.Hemen Kazıkbağları 'nın yanıbaşındaki "Şakran"'ın yaşayan ismi de yine "Sakar" adına ne kadar çok benziyor değilmi?
Kaynaklar:
Mysia ve Işık İnsanları-Anadolu Kültürünün Gizli Tarihi-Sefa TAŞKIN-Sel yayınları
Türkiye'deki Tarihsel Adlar-Bilge UMAR-İnkilap yayınları
ELAİA araştırmalarından son haberler, raporlar; Zeytindağ Belediyesi sitesinden alınmıştır.
Elaia'da modern kıyı çizgi tarafında jeofiziksel ölçümlerle, dalgakıranlar, rıhtım yapısı ve bina strüktürleri saptanmıştır. Limanın büyüklüğü konusundaki beklentilerimizi aşan bir durum ortaya çıkmıştır. Büyükçe liman yapıları ve güllelerin bulunmuş olması, burasının askeri önemini vurgulamaktadır. Kentin diğer yerlerinde yapılan jeofiziksel ölçümler sayesinde, kent surundan bir bölümü, yapı ve yol kalıntıları ile birkaç seramik ocağı saptanmıştır. 2008 yılında kentin kuzeyinde keskin kuzey-güney doğrultuda, 1:2 kenar orantılı (yak. 28 x 56 m) insulalar oluşturan, Hellenistik dönem kent planına uygun bir yol ağı saptanmıştır.
Günümüz kıyı şeridinden yaklaşık 1 x 2 km'lik sığlık alanda işlevleri saptanamayan diğer liman yapıları (dalgakıran, setTersane) keşfedildi. Yapım tekniğinin ve tarihi bağlamın gösterdiği gibi Hellenistik döneme ait oldukları, diğer araştırmalarla onaylanırsa, Pergamon'un deniz gücünün anlaşılmasını sağlayacaktır. İlk önce yapıların denize ve karaya uzantısını belirlemek için jeofizik yöntemler kullanılacaktır. İlk ölçüm çalışmaları önemli bilgiler vermiştir (H. Stümpel).
Arkeolojik yüzey araştırması buluntuları arasında, öncelikle MÖ. 3. binden Bizans dönemine kadar seramik buluntular gelmektedir. Bu da, Elaia'nın yazılı kaynaklarda ilk söz edildiği MÖ 5. yüzyıldan çok önceleri de yerleşim gördüğü anlamına gelmektedir. Yüzey araştırmaları, işlevsel ve yerleşim tarihi bakımından kent içindeki buluntulardan farklılık gösteren bu buluntu malzemeleri üzerinde önemli konsantrasyon gerektiğini ortaya koymuştur. Yerleşme, Klasik döneme kadar, akropolis tepesi etrafında yoğunlaşıyordu, ancak Hellenistik dönemde genişlemeye başladığı sanılmaktadır. Bu gözlem, yeni keşfedilen yol ağıyla da uyuşmaktadır (yukarıya bakınız).Geç Bizans dönemine ait seramik olmaması, yazılı kaynaklarda 10. yüzyıla kadar sözü ediliyor olmasıyla örtüşmektedir. Antik döneme ait bazı mimari öğelerin, açıkça Pergamon'dakilere benzemesi, anakentin, Hellenistik dönemde yönetim merkezinin denizdeki uydusu olan liman kenti Elaia'ya etkisini göstermektedir.
2008 yılında başlanan çekirdek sondajlar (H. Brückner) önemli sonuçlar ortaya koymuş ve kentin kuzeyindeki ovada denizin karaya en çok ne kadar ilerlediği saptanmıştır. Yani kıyı çizgisinin eskiden ulaştığı yer belirlenmiştir. Bergama Müzesi işbirliği içinde (A. Sarıoğlu) kaçak kazılarla zarar gören nekropolde, ölü yakmanın uygulandığı MÖ 4. yy sonu ve 3. yy başlarına ait çok sayıdamezar ortaya çıkarılmıştır. Nekropol ile Antik yol arasındaki sınırın saptanması ilginç bir bulgudur. Burada stellerin yerleştirilmesine yarayan yuvalar da bulunmuştur
Myrina antik kenti /Kalabaksaray, Aliağa, Güzelhisar Çayı/Pythikos
MYRİNA Antik kenti:(Kalabaksaray)
İzmir -Çanakkale yolu üzerinde kuzeye giderken Aliağa'yı geçtikten sonra Güzelhisar çayı(Kocaçay, Antikçağdaki adı Pythikos/Titnaios çayı)üzerindeki bir köprüyü aşacaksınız. Hemen orada sola,batıya,deniz yönüne bakınız; küçük bir tepe ve onun amacında bir duvar parçası göreceksiniz. Duvar, MYRİNA antik kentinin Bizans çağındaki surlarından bir kalıntıdır. Ana yoldan,köprünün birkaç metre ilerisine doğru bir toprak yolla gidilebilir. Tepenin adı Birki/Beriki tepe.Oraya varınca , bunun kuzeybatısında denize çok sokulmuş bir tepe daha bulunduğunu göreceksiniz; onun adı Öteki tepe'dir.
MYRİNA Kenti bu iki tepeye ve onun yamaçlarına yayılmış zamanında.
Nekropol (Kent mezarlığı)ise Birki Tepe'nin kuzey eteğine ve karşısındaki tepeciğe dağılmıştır. Bir Aiol kentidir, yakınındaki AİGAİ,GRYNEİON,KYME,ELAİA,PİTANE gibi.
Bilge UMAR'a göre adı Luvi dilinde MA(URA)UNA ögelerinden oluşmuş Yüce '(MA)
Ana tanrıça kenti, yerleşimi anlamına gelmekte.Bazı kitaplarda belgelerde buraya Kalabaksaray veya Kalabakhisar da denmekte.
Çandarlı körfezi'nin son koyunda iki tepe üzerindaki kentte ilk araştırmayı 1874 yılında Baltazzi yapmıştır. Buradan çıkan zengin küçük buluntular elde edilmiş. Hepsi Bergama,İzmir hatta İstanbul arkeoloji müzelerinde de sergilenmekte.
Tüm kıyı kentlerinin başına gelen yağmadan MYRİNA 'da nasibini almıştır, liman kalıntılarından, izlerden ve yüzeydeki keramiklerden başka görünürde pek birşey görünmemekte.
Ancak tıpkı yakındaki KYME'de olduğu gibi kapsamlı bir kazı ile kentin bazı bölümlerinin ortaya çıkacağı ortada. Defineci teröründen ve yağmadan nasibini almış MYRİNA. Ayrıca Myrina ve çevresinde manzara bir harika,herkese öneriyorum. Güzelhisar çayı köprüsünde tüm otobüslerin durduğu kaliteli bir dinlenme tesisi var.Orda konaklayarak karnınızı doyurma ve çay, kahve içme imkânı bulunmakta. Sonra çevreyi ve Myrina'nın bulunduğu alanı gezebilirsiniz. Ayrıca biraz ilerde Çaltıdere var. Orası da çok ilginç kıyı oluşumları ve tarihi kalıntıları barındıran bir küçük yazlık yerleşim.
Çaltıdere Balıkçıl Kuşların tercih ettiği küçük bir kuş cenneti, Strabon'un sözünü ettiği AKHAİON LİMEN burası olmalı.Ayrıca içerlerde Aliağa'ya bağlı Uzunhasanlar köyünde de TİSNA antik yerleşiminin kalıntıları var.
Kaynaklar:
Aiolis:Prof.Dr.Bilge UMAR-Ak yay.1980,İnkilap yay2001
Anadolu Uygarlıkları:Prof.Dr.Ekrem AKURGAL Net yay.
Çandarlı:Eyüp ERİŞ Çandarlı belediyesi yay.
Anadolu'nun tarihsel coğrafyası-Prof.Dr.Veli SEVİN
Eskiçağ'da Ege:George BEAN-Arion yay.
Anadolunun tarihi coğrafyası-W.RAMSAY-MEB yay.
Antik Anadolu Coğrafyası-Strabon-Arkeoloji ve sanat yayınları
Aiolis'te bir dağ kenti Aigai-Şükrü Tül-Ege yay.
Anadolu'da Romalılar-Batı Anadolu Kent Devletleri-David MAGİE-Çeviri :N.BAŞGELEN,Ö.ÇAPAR Ark ve Snt.yay. k ve snt.yay.
Batı Anadolu Bölgesinde Kültür Gelişmesinin ana hatları-Dr.Reınhard STEWİG Çev.Ruhi TURFAN,M.Şevki YAZMAN
Genel Nümizmatik Sözlüğü-Ahmet Semih TULAY Arkeoloji ve sanat yay.
Türkiye'nin Antik Meskukatına Dair Bibliografya-E.BOSCH Türk Tarih Kurumu Yay.1949
İlk fotoğraflarda; Solda Myrina antik Kentinin bulunduğu berikitepe, Yund dağlarından Kınık yakınlarındaki antik Aspordene ve Kybele tapınağının bulunduğu tepenin dibinden doğan, antikçağdaki adıyla Pythikos/ Titnaios olarak anılan, Aigai antik kentinin yanından kıvrılarak, Myrina yanından; Çandarlı Körfezine (Antik Elaiaitikos Körfezi) dökülen GÜZELHİSAR Çayı (KOCAÇAY)MYRİNA Fotograflarını 2007 yılındaki (tek başına) gezi ve araştırmalarımda çekmiştim.
Myrina'da kaçak kazıcıların açtığı bir çukur;